PİYASALAR

  • BIST 1009889.761.78%
  • ALTIN2435.6810.33%
  • DOLAR32.52-0.13%
  • EURO34.891-0.16%
  • STERLİN40.5940.06%
  1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Karaca

  3. Üç Şehir Tek Kader
Hüseyin Karaca

Hüseyin Karaca

Yazarın Tüm Yazıları >

Üç Şehir Tek Kader

A+A-
Hüseyin KARACA

Şehirlerin de kaderi vardır, insanoğlu gibi. Tarih, bu kaderin cilvelerini acımasızca aktarır bize. Herkes kendi şehrinin hayranıdır. Herkes gördüğü dünyanın sevdalısıdır. Mukaddes kabul edilen beldeler, müntesiplerinin itikadi tercihlerini yansıtan ön kabullerin bir yansıması olarak ele alınabilir; zira her dindar, dini sembollerinin ete kemiğe bürünmüş şeklini benimser. Bütün coğrafyaların hayalinde yatan, bütün halkların rüyasına giren kentler de vardır.

Vahiyle gelen ilâhî metinlerdeki lokal kutsallık atıflarını ayrı değerlendirirsek, din, dil, mezheb demeden insan yüreğine dokunan semtleriyle,

damla damla fıtrî tarihiyle, mekan ötesi bir ortaklık köprüsü kurabilen, her tonda her renkte bir insanlık türküsüne beste olabilen kentler..

Bu beste, yaşanılan, gâh mutlu gâh mutsuz, ama mutlaka bir eser bırakarak yaşanılan güftelerin toplamıdır aslında. Her şehir kendi güftesini,

kendi öyküsünü anlatır. Dinleyici, o şehrin coğrafyasını kendi letâif koordinatları ile birleştirebilirse asıl beste o zaman yazılır. Çünkü her beden

bir kenttir; sadrıyla, kalbiyle, fuâdıyla lübbüyle bir devlettir. Âlimlerin bildiği, zâhidlerin çilesini çektiği, nihayet âriflerin yaşadığı bir ülkedir insan

bedeni. Bu yüzdendir bazı kentlerin asırlardır beşeriyet bedeninde bir rabbânî bir letâif olarak karaları denizleri bir rûh disiplini içinde birbirine raptetmesindeki sır. Bu yüzdendir Kudüs'ün bütün Yahudi/Hristiyan entrikalarına rağmen hala Mekke devrinde ve Medine döneminin başında kıble olabilmesi. Bu yüzdendir bütün işgallere rağmen bir gelin gibi Ömer'ini bekleyen Filistin topraklarının emn ü emân türküsü söyleyip, Selâhaddîn yüreklileri bağrına basması.Bu yüzdendir Ömer adâletini yerli Hristiyan/Yahudi âidiyetine tercih ettiren, Selâhaddîn hoşgörüsü ile

Kudüs'te dindarlık özgürlüğünü temin eden. Bundandır bir fetih müjdesinin ardından asırlarca işgallerle tahrib olan Konstantıniyye'yi İstanbul yapan bekleyiş. Bundandır fethedilen Kostantıniyye sokaklarından geçen genç Fatih'in müsamahasına hayran Bizans hayranlığı.

Çanakkale'yi şühedâ terâzisinde Bedr'in komşusu kılan kudsiyân esrâr bundandır.

İsrâ'dır Kudüs, Mi'râc burağının durağıdır.

Kudüs Dâvûd'dur, hükmü hikmetle seslendiren..

Süleymân'dır, mabed mabed kenti ören.

Ömer'dir, teslim alan anahtarını şehrin tevâzu şiirine yakışan kafiye ile.

Râbia Adeviyye köyü, zühd ü vera' memleketidir.

Selâhaddîn'dir, itibarını iâde eden Müslümanın..

Kanûnî'dir şerha şerha kenti suya kandıran.

Hürrem'dir vakıf vakıf şehri kültüre boğan.

Diğer yandan bir hicran yarasıdır Kudüs.

Endülüs zulmünden kaçan, Osmanlı'nın şefkatiyle Kudüs'e yerleşen Yahûdilerin ilk ve son olmayan nankörlüğüdür.

Yakılan yıkılan ama her defasında fâtihini bulan bir kaderdir.

İstanbul gibi.. İstanbul'un patikası Çanakkale gibi.. 3 Kasım 1914- 9 Ocak 1916 tarihleri arasında cereyân eden muharebelerde, hilâfetin kalbini deşmek üzere yola çıkan Batılı küffârın, bir kıblede buluşmuş ümmetin müdaafası karşısındaki sükût destanıdır Çanakkale.. Yüzbinlerce şehidin, Eyüp Sultan haremi İstanbul'u haçlı çizmesine çiğnetmeme destanıdır..

Kudüs'ün işgal edilmemesi için Cezzâr Ahmed Paşa'nın Akka müdâfaası ile tahsilini kariyerini bırakarak Gelibolu cephesine koşan gençlerin

destanı aynı destandır. Miraç kandili günü Kudüs'ü Haçlılardan geri alan Selahaddîn Eyyûbî ile 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazından düşman gemilerine adım attırmayan Cevâd Paşa'nın destanı aynı destandır. Mehmet Âkif'in, Çanakkale'yi Bedir harbine benzetmesi haklı olsa da aslında Çanakkale muharebeleri Hendek savaşına daha yakın bir benzerlik içindedirler. Çünkü Medîne'ye saldıran küffâr ordusu (Kur'ân'ın deyimiyle "ahzâb") aynı meş'ûm gaye etrafında bütün Arab yarımadasından toplanmıştı. Çanakkale'de benzer bir tablo ile karşılaşmaktayız. Çanakkale'ye gelen ordu, yine Âkif'in biraz mübâlağa ile de olsa "Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ/Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!" dediği toplama bir ordu idi.

Kudüs'ün kaderi de aynı değil miydi? Kudüs'ü Müslümanlardan geri almak için Haçlı seferlerine katılan işgal sürüleri, dünyanın farklı yerlerinden

aynı küfür çeşitliliği familyasının örnekleriydiler.

Kudüs ile İstanbul'un celâlî mihnet dersleri de aynıdır. Silah top askerle alınamayan bu nazlı topraklar ne yazık ki masada kaybedilmiştir defalarca: "Haçlı ordusuna geçit vermeyen Kudüs'te II. Friedrich, düzenlediği Haçlı seferi sırasında 626 (1229) yılında Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü'l-Kâmil Muhammed ile anlaşarak on yıl süreyle Kudüs'e ve Kudüs'ü Yafa'ya bağlayan dar bir arazi şeridine sahip olma hakkını elde etti. Friedrich 17 Mart 1229'da Kudüs'e girdi ve Nablus kadısı Şemseddin'in refakatinde şehri dolaştı. Böylece Batılılar silâh zoruyla elde edemedikleri Kudüs'e diplomatik gayretleri neticesinde kavuştular." (Demirkent, Işın,"Kudüs", DİA. 26/332)

İstanbul'un kaderi Kudüs'ün kaderidir: "Çanakkale müdafaası, müttefiklere Boğaz'dan geçiş izni vermedi, böylece İstanbul yeni ve o devre kadarki en büyük tehlikeden kurtulmuş oldu. 13 Ekim 1918'de müttefikler mütareke şartlarına göre elli beş parça savaş gemisiyle İstanbul önlerine gelip karaya asker çıkardı ve böylece işgal devri başlamış oldu. İstanbul 1453'te fetihten sonra ilk defa yabancı devletlerce işgal edilmişti." (Emecen, Feridun, "İstanbul", DİA. 23/219)

1838 yılında Kudüs'te açılan ilk konsolosluğun İngiliz konsolosluğu olması, Filistin topraklarının 1917- 1948 yılları arasında İngiliz mandasında

yaşaması, İstanbul'un 1918-1923 yılları arasında İngilizler'in işgaline uğraması, ne ilginç tevafuktur. Komplo teorilerinin basitliğine sığınmadan, duygusallık ve realistm refleksler arasında, tarih bize, kentler üzerinden varoluş hikayemizi bir kez daha hatırlatıyor. İnsanoğlunun unutan, unuttukça vahşileşen, vahşileştikçe kutsalını tüketen canavar olduğunu haykırıyor. Mart ayları, Çanakkale başlığı altında kuru bir hamasete indirgenmiş ritüellerde zayi edilmemeli; dünyanın gözü önünde bir yeryüzü hapishanesinde yaşayan, Cuma ezanından mahrum Mescid-i Aksâ cemaatinin gözyaşları ile yerinden yurdundan vatanından sürgün edilmiş Filistinlilerin özlemlerini, kocaman bir Filistin olan âlem-i İslâmın her beldesindeki acıları bize hatırlatmalı, Haleb u Şâm Yemen ü Bağdât halklarının sıkıntılarını da bize fısıldamalıdır. Cenâbı Mevlâ cümlemize, kıştan

bahara giden bu ilk durakta, Nisan yağmurlarını bekleyen, Mayıs'ta fetih irâdesini özleyen, uhuvvet yazlarına hasret perişan zihinlerimize ferâset

basiret ihsan eylesin. Âmîn.

Bu yazı toplam 1198 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.