PİYASALAR

  • BIST 1009915.622.05%
  • ALTIN2440.1770.51%
  • DOLAR32.458-0.23%
  • EURO34.756-0.63%
  • STERLİN40.547-0.57%
  1. YAZARLAR

  2. Muradiye Şimşek

  3. Bir Şehri Anlamak
Muradiye Şimşek

Muradiye Şimşek

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir Şehri Anlamak

A+A-

İnsanlar geldi, insanlar geçti. Gelen baktı, bakan geçti. Kimi gördü, kimi hiç görmeden geçti. Ne şehirler vardı, mamur. Medeniyetlerin doğup büyüdüğü.. Ne şehir kaldı, ne kültür. Her geçen istihabınca aldı, adaletince tarttı, meşrebince ölçtü, anlayışınca biçti ve geçti. Kimi tanıdı, kimi tanımaya çalıştı, kimi tanıyamadan kendince tanımladı geçti. Kimi şehri dinledi eski yeni sesler içinde, duyamadan geçti. Kimi duydu, anladı, kendini buldu şehirde, kendinden geçti.

Kimine göre şehir bir sahneydi; oynadı geçti. Kimine göre pazar; sattı geçti. Kimine devlet; idare etti geçti. Kimine yurt; gönül gözünün nurunu akıttığı eserini bıraktı geçti. Kimine yalnızca bir gölgelik; yarenlik etti geçti. Sonra gelenlere eski bir film gibiydi şehir; seyretti geçti. Kimine bir özçekimlik fon idi şehir, arkasını döndü, kendini çekti geçti.

Ya gönül şehri! Hakkı hakikati arayan, yerde bulsa tutup kaldıran, bırakmayan.. Yalnız O’na dayanan ve yalnız O’ndan yardım dileyen.. O da geldi, gönül gözüyle baktı. Harabeler içinde güzellikleri gördü. Ne yana baksa O’nu gördü, geçemedi. Vakfedilmiş niyetleri gördü her eserde. Selam verip kendi alanları, selamı kendinde kalanları gördü. Kendi selamını kendi aldığını gördü. Baktığı her şeyde kendini aksini gördü, kendinde O’nun akislerini.. Akislerde kayboldu sonra. O’ndan başka bir şey olmadığını gördü. O ruhtu, ruhu gördü. Şehirler birer kalıptı. Aynı ruhun iki ayrı kalıba döküldüğünü gördü. Bakıp geçenler kalıpları gördüler, geçemeyenler ruhları..

Kalıplara sığmayanlar vardı; bir de sığamayıp da bir türlü kurtulamayanlar.. Kalıptan çıkaracak vesileyi bulmak nasibinde olanlar da vardı Mevlânâ misali. Şems’ini bulan nice mevlânâlar vardı şehirlerde; bir de bulmuşken kaybetmekten korkanlar. Şems olmasa Mevlânâ hiç olur muydu? Yoksa hiç mi olurdu? Şems gidince Celâleddin Mevlânâ oldu; kamış iken ney oldu. Ya gitmeseydi? Ateşte yanan pervane mi olurdu, malayâniye kurban mı olurdu? Sonra gelenler de önce bakıp geçenler gibiydi. Kalıbı görebilenler kalıpta kaldı. Ruhu görebilenler nasibini aldı. Mevlânâ kocaman bir şehirdi. Kimi gidip bakanlar sadece Konya’yı gördü, kimileri gidemeden hattâ, Mevlânâ’yı..

Bazı şehirler birer eserdi, bazıları şaheser. Biri vardı ki şehirlerin şahı, anasıydı; kimi bakanın gözüyle, fakat nasibi olanın gönlüyle güzelliklerini görebildiği. Maddi şehirlerle gönül şehirleri iç içe bu alemde. Her şehir hem kendi bir alem, hem alemlere mekan. Şehirler kuruldu, şehirler yıkıldı. Kimi tekrar kuruldu her yıkımda yeniden. Kimi terk edildi unutuldu, kimi kaybolup tekrar bulundu. Bazı şehirler birer eserdi. Sanatın ve sanatçının harman olduğu, binlerce yılda meydana gelmiş ve gelmeye devam eden kollektif bir sanat eseri, hem sanatın ilham kaynağı, hem mekanı.. Gözünü çevir de bak diyor gerçek sanatkar; nice şehirler imar ettim, nicelerini harap.. Nicelerini ibret alın diye sakladım diyor..

Gözünü tekrar çevir de bak diyor; zerreye bak, arza bak, kürreye bak. Dön kendine bak. Tekrar bak. Bir kusur bulamazsın diyor, meydan okuyor kuluna. Sanatımı gör diyor; sanatımda beni gör. Görünceye kadar bak. Kusur sandığında hikmetimi göreceksin. Belki bir zerrede kendi hakikatini bulacaksın. Sen de benim eserimsin diyor. İlimle bak; kimya ile.. Gönül şehrine rikkatle bak, sesleri dinle.. Bir atomun en dış orbitalindeki kararlı bir elektron gibisin. O şehir sana artık dar. O şehir harap. Kopman gerek, fakat kendiliğinden kopamıyorsun. Kopman için sana daha yüksek bir enerji, bir ateş göndereceğim. Kuralı böyle koydum diyor sanatçı. Almaya hazır olman için, vaktinde seni evime davet etmiştim, nurumla dol ki yanmayasın diye. Şimdi anladın mı işimdeki sanatı? Gönül şehrini imar etmeye hazır olman içindi diyor. Harabeden ve harap edenlerden kurtulman içindi diyor. O tutunduğun şehir artık sana dar diyor tekrar. Duyuyorsun. Hicret etmelisin diyor. Ateş yetmedi, tekmil kopamadın, daha büyük ateş gönderdim, hatta bir ordu seferber ettim, ateşli oklarıyla. Zulüm sandın önce adaletimden emin olduğun halde, zihnin bulandı, sanatım gözlerini kamaştırdı, yönünü şaşırmak üzereydin, sendeledin. Yüreğin okların ateşine dayanmakta zorlandı. Yanmayasın diye seni tekrar nurumla doldurmak için yine evime davet ettim diyor. Sen hayırlısını istemiştin vaktiyle, biliyorsun, ben de icabet ettim. Senin için bunda hayırlar var, sabredebilirsen. Güzel bir sabırla sabret.. İmtihanın sırrını anlamak işini sonraya bırak. Ateşe sabret. Gönderen benim diyor Melikül hakkul mübin. Şimdi koptun. Boşlukta dönüp duruyorsun. Konacağın daha güzel şehre varıncaya kadar korkma! Bendesin. Hep bendeydin. Kendini başka yerlerde ararken de biliyordun, bendeydin. Sana şah damarından yakın olduğumu hiç unutmadın. Sana güzel yol arkadaşları gönderdim. Onları yüreğinde tut, kaybetme. Niyetini ve ayaklarını sabit tut. Benim sende görmek istediğimi takdir edinceye kadar yüreğin temiz vaziyette bekle. Sen istedin. Ben senden razı, sen benden razı olarak kavuşmayı seçtin.

Bir yeryüzü şehrinden ya da bir gönül şehrinden geçen kaç kişi o şehrin hem bugünden hem zamanın derinlerinden gelen suretlerini ve seslerini hakkıyla görüp duyup doğru anlayıp, doğru ölçüp, adaletle tartıp, doğru tanımlayıp şehre tam ve doğru bir değer biçebilir? Bunu yapabilecek kimse muhtemelen ya Yahya Kemal’in dediği gibi ruhu adeta eritilip o yeryüzü şehrinin kalıbına dökülmüş biridir, ya da o gönül şehrinin sahibinin ruh eşidir. Bir şehri hakkıyla anlamak ve değerini biçmek gönülle, duyguyla, sanatla ve en önemlisi inanç, sevgi ve sadakatle onu yaşayarak olabilir; yoksa ne sığ bakışla, ne belli bir kültürel perspektif ya da inançla, ne sınırlı bilgiyle.. Hatta bilgi, kültür ve hakiki iman ile inşa edilmiş bir gönül şehrini anlamak şöyle dursun, harap etmek ya da yıkıp yeniden ihya etmek yapay zekanın dahi yapamayacağı bir şeydir.

Bu yazı toplam 2955 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar