Siyasetin Kadına Yönelik Şiddet Hanesi
Kadına yönelik şiddet son dönemde aile içi şiddete hapsedilmek isteniyor. Şiddet eğer aileye hapsedilirse hem kamusal alandan özel alana girer hem de değersizleşir, sıradanlaşır diye düşünülüyor muhtemelen. Oysa evinde eşine ve çocuklarına, kardeşlerine, anne ve babasına iyi davranmayan insanların toplumda iyi bir birey olması neredeyse imkânsız. Şiddet aileye hapsedilince hem üstü kolay örtülür diye düşünülüyor hem de birilerinin şiddeti durdurmak için çaba sarf etmesine gerek kalmıyor. ‘Aileler battı, bitti’ tezlerini de bu söylemin arkasında yapıştırıp bize gerçeği yansıtmayan bir tablo sunuluyor. Buyurun sizin toplumsal analiziniz bu diyorlar, inanmalısınız.
SURİYE’DEKİ VAHŞET ŞİDDET SAYILMIYOR
Türkiye’de şiddetin maalesef çeşitli katmanları var. Dünyada da durum ülkemizdekinden hiç farklı değil. Uluslararası medyanın yaptığı haberlere ve sosyal medya paylaşımlarına bakınca durumu daha net görüyorsunuz. Sanki birileri şiddeti kabul edilebilir ve kabul edilemez diye ayırmış, tüm sosyal medya kullanıcıları, gazeteciler ve yorumlar hep birlikte yalnızca tasdik ediyor bu kategorileri. Mesela Müslümansan şiddeti hak ediyorsun, siyasi isen daha çok hak ediyorsun, polisin dur ihtarını duymayıp elini kolunu oynattıysan daha da çok… Suriye’de yaşanan vahşeti dünya şiddetten saymıyor, Gazze’yi yarı açık cezaevine çeviren Siyonizm’in temsilcileri utanmadan dünyaya insanlık dersi vermeye kalkıyor. Fakat bir yerde biri bir kediye ‘Pist’ dese kıyamet kopuyor, hakaretler, linç provaları. Dijital dünya üzerinden insanlara öfke pompalanıyor, sonra da şiddete kaşıyız pankartları açılıyor.
DİNDARLARA YÖNELİK ŞİDDET
Türkiye’de de Cumhuriyet’in kurulduğu yıllardan bu yana başörtülülere, muhafazakarlara hatta kendini dindar olarak tanımlayan insanlara karşı uygulanan şiddet kendi başlığıyla kimsenin dikkatini çekmiyor. Yani ezanın Türkçe okunduğu yıllarda bir ayeti ezberinden okuyanlar, Ankara Tandoğan meydanına şalvarla geldiği için geri çevrilen köylüler, her on yılda bir yapılan darbeler hepsi bir şiddet. Fakat zihinlerimize öyle bir kodlanmış ki şiddet deyince akıllara karısını döven sarhoş koca imajı yükleniyor bir anda. Kimse başörtülülerin maruz kaldığı şiddetten bahsetmiyor.
“BU HANIMA HADDİNİ BİLDİRİN”
‘Başörtülülere vuralım.’ Bu cümle üzerinde birleşmiş insanlar var maalesef. Sesleri çok çıksa da Anadolu’nun yüreği güzel insanlarını düşününce sayılarının çok olduğuna inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Maalesef Türkiye’de başörtülülere saldırmak serbest. İstanbul’un orta yerinde yürürken saldırıya uğrayabiliyorsunuz mesela. Bir uçakta size sözleriyle saldırabiliyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde CHP’lilerin hoşuna gitmeyen konularda konuşunca “Susturun bu kadını” diyebiliyorlar, daha önce “Bu hanıma haddini bildirin” dedikleri gibi. Başınızda örtü varsa ne dokunulmazlık ne milletvekilliği ne halkın iradesiyle seçilme şiddet severleri durduramıyorlar. TBMM’nin yani parlamentonun ev sahibi olan vekiller başörtülü bir vekile “Susturun şunu” diyebiliyor. Kadınlar susunca tüm sesler kesilecek ve tarihi hataları yüzlerine vurulmayacak zannediyorlar.
HDP’NİN GÜLÜNÇ ŞİDDET KARŞITLIĞI
HDP siyaseti de kadınlara eş başkanlık adı altında özgürlük değil tutsaklık vaat ediyor. Parti politikaları ve söylemleri dışına çıkabilen bir HDP’li kadın siyasi gördünüz mü? Çocukları dağa kaçıran, onları terörist olmaya zorlayan, kadınları proje haline getirip kendi kurgularının dışına çıkartmayan, dağ kadrosuyla çeşitli hesaplaşmaları olan bir HDP ve onun siyasi söylemeleri… Sonra Avrupa Parlamentosu’nun kapısında ‘Şiddete hayır bildirgeleri’ dağıtan HDP’nin Avrupa uzantıları. Söyleyin lütfen şiddete hayır kelimesi daha ne kadar ucuzlaştırılabilir, aşağılara çekilebilir.
Diyarbakır Annelerini düşünce şiddetin boyutu daha farklı bir hal alıyor. Şimdi Meclis’te insan hakları diye teröristlerin reklamını yapmak isteyen HDP siyaseti Diyarbakır Annelerinin ahıyla nasıl siyaset yapacak?
SİYASET YAPABİLME ÖZGÜRLÜĞÜ
Siyasette kadına yönelik olarak yapılan şiddet yalnızca bir kadını değil o kadının temsil ettiği grubu siyasetten uzaklaştırmayı hedef alıyor. Avusturya’da Julia Gillard’ın yaşadığı kötü muamele sonrası kadınların gruplar halinde siyasetten uzaklaşması bu durumun örneklerinden yalnızca biri. Yapılan araştırmalar kadınların üçte birinin siyaset fikrinden uzaklaştığını söylüyor.
Dünya ülkeleri kadının siyasal temsilini kendi bölgelerinin dengelerine göre bir sisteme oturtmuş. Kota uygulamasından yüzde 50 temsile kadar uzana pek çok yöntem mevcut. Fakat Güney Afrika’ya da gitseniz, Batı’ya da baksanız siyasette kadınların mutsuz olduğu gerçeğini görmezden gelemezsiniz. Siyasi partilerin yapıları itibariyle kadınların imtihanı adaylık sürecinde başlıyor ve siyasi hayatları bittikten sonra bile bazen devam ediyor. Batı göçmen Müslüman kadınlardan kendine siyasi vitrin oluştursun, HDP teröre destek veren kadınları ‘Vekil’ diye vitrine koysun… Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi önemli. Fakat daha da önemli olan kadınların siyaset yapabilme özgürlüğü… Kadınların diğer siyasi partiler tarafından sözlü veya psikolojik veya fiziksel şiddete uğramayacağının garantisi.
UMUT EDİYORUZ
“Bu hanıma haddini bildirin” cümlesinden “Bu kadını susturun” cümlesine kadar geçen süre içinde Türkiye’de muhafazakâr kadın çeşitli vesilelerle sözlü şiddete maruz kaldı. Merve Kavakçı’dan Özlem Zengin’e kadar siyasette sergilediği duruşundan dolayı sözlü şiddete maruz kalan Kadınların siyasi temsil kadar politika yapma alanlarının da gelişeceği bir Türkiye hayalinin yakın olduğunu umut ediyoruz. Siyasette kadınların önünü açan, “Kadınların olmadığı bir demokrasi eksik değil yarımdır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu cümlesi arada kalmayacak kadar kıymetli.
Siyasette kadın varsa doğrular var. Bu yüzden siyasette kadına yönelik şiddet kabul edilemez.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.