Şiirin Beyaz Kartal'ı
Bir nehir geçeceksen, önce soyunmalısın,
Bir dağı çıkacaksan, soluklu olmalısın.
Mademki niyetlisin, seferin kutlu ola!
Caydırmayı düşünmem, ama derim ki sana:
Azıksız çıkma yola! ...
BAHADDİN KARAKOÇ
Mutluluklar, güzellikler, yeni ve heyecan dolu başlangıçlar üzerine bir şeyler yazmak isterdim bugün. Eylülün hüznü yansıtan melali havasından sonra bir renk katmak isterdim dünyanıza. Lakin mevsim keskin çıktı ayrılıklarda. Renkler sıyrıldı bir bir. Sonbahar, bu yıl da mizacına ihanet etmedi. Yine döktü birer birer yapraklarını. Hem de en meyveye duranlarından. Parlak yıldızlar kaydı gökten. Evvel edebiyatımızın en sevilen isimlerinden olan Dede Korkut’umuzu, namı diğer Beyaz Kartal’ımızı, şair Karakoç kardeşlerden Bahattin Karakoç ustayı uğurladık alem-i bekâya. Ardından “Ben fotoğraf sanatçısı değilim foto muhabiriyim” diyen Ara Güler’e veda ettik. Ve son perdeyi siyasetin nadide hanımefendilerinden biri olan Oya Akgönenç Hanımefendiyle kapattık. Bu insanlar varlıklarıyla kültür, sanat ve siyaset dünyamızda derin izler bırakmıştır ve yoklukları da o derece büyük bir boşluğa sebep olacaktır buna eminiz. Bu yeri doldurulamayacak değerlerimizin bıraktıkları hoş sadaya mukabil biz de bir veda yahut da vefa yazısı yazalım istedik hatıralarına hürmeten. Düşen ilk yaprak edebiyat dünyamızın duayenlerindendi. Biz de ona ayırdık bu sayımızı kelimelerimizin kifayet ettiği kadar.
Malum gidenlerin ardından sözler kalır geriye… Ve sözü usulünce söylemek ustalara mahsustur. O sebeple bir sanatçıyı, edebiyatçıyı, söz ustasını yani, anlatmak hayli zordur. Ancak kendi ifadelerinin gölgesinde birkaç tabirle mümkün olabilir belki.
Yarına hükmüm geçmez, heybemde azığım yok
Ecel pusuda bekler ve benim acelem var.
Karanlığın çiğ sesi kalkansız karşılanmaz
Çırpınır tutunacak dalı olmayan kuşlar
Yarın için tapum yok, Hakk’tan gayri kapım yok!
Hamurum mayalandı ve benim acelem var! ...
Her şiirde ruhumu ateşlere veririm
Bir yandan balım akar, bir yandan tortum akar
Yüzü ak gitmek için bu günden acelem var! ...
Benim de acelem var! ...
Dizelerinde yansıttığı gibi Bahattin Karakoç da her şair, sanatçı gibi telaşlı yaşadı hayatını. Acelesi vardı çünkü çok şey vardı söylenecek. Ve herkesten evvel söylenmesi gerekirdi en dokunaklı sözün. İçine sığmayan bir dünyanın içine sığamazdı şair. Çünki Karakoç: “Şiir, şairin zikir aracı, kanatlı kelimeler armonisi, iç yangını. Şiir, bir sözdür; aşk yemini gibi güzel, ana sütü gibi helâl bir söz. Mâveradan eser, mâveraya akar. Bu akış içinde şiirin dalgaları, kime, ne kadar dokunmuşsa, o dokunduğu kimse şiirden o kadar nasibini alır.”diye düşünür. Ve öylece dokunur yüreklere. Karakoç’a göre şiir bir gaye değil, mâveraya kanatlandıran ve nihayetinde mukaddes olan kapı’nın eşiğine götüren bir vasıtadır. Kendisini dinleyelim:
“Şiir, benim için soylu bir araçtır. Şiiri, beni sonsuzluğa taşıdığı için yazarım; şiire sevdalı olduğum için yazarım. Kendim için yazarım, ölüler, diriler için yazarım, herkes ve her şey için yazarım. (…) Yüce Peygamberimizin, benim için çok boyutlu bir pusula mertebesinde olan bir hadisi vardır, bir günü bir gününe eşit olanları tasvip etmediğini belirten. Bu hadisin işaret ettiği ufukların derinliklerine açılınca ufukların da, ilmin de, yeniliklerin de sınırsız olduğunu anladım. Dar kalıplarda sıkışıp kalmak, hareketsizlik, hep aynı görüntüler sergilemek içime sinmedi. Kemikleşmiş bâzı kuralların değişmesi, bâzı duvarların yıkılması gerektiğine inandırdım kendimi. Yeni sevdalar, yeni sevdalara yeni sözler gerek dedim ve kurdum şantiyemi... Çok önemli işler yaptığımın bilincindeyim. Bu işten anlayanlar da benim neler yaptığımın farkında.”
Şiirin nasıl bir bütünden oluştuğunu şöyle özetler: “Şiir, ses, söz, renk armonisinde billurlaşan özlemlerimizin, ihlasla salavatlanarak genişleyen duygularımızın, içimizdeki uyumlu ve aydınlık dünyalarımızın, organik bir terkibidir. Güzel bir dünya için, yetkin güzellikleri, özlemleri yüklenen diri bir mesaj, diri bir bakış ve kutsal bir nakıştır. Şiir ne kendini inkar eder, ne ferdi, ne toplumu, ne tabiatı, ne de Allah’ı. Benim, kelimelere yaslanan sanat teorimin özeti budur.”…Varlıkları var eden, dilediğinde yok eden ‘Mutlak Varlık’a imanım tamdır. Kâinatın kumaşı o mübdimin tezgâhında dokunmuştur. Canlı ve cansız, renkli ve renksiz her cisim O’nu zikreder, çünkü O bizim yaratıcı yüce Rabb’imizdir. Rezzak’tır, Rahim’dir. Kerim’dir, Kadim’dir... O’na kul olan ve kulluğunun gereklerini yerine getirenler daima kazanır, O’nu inkâr ve ihmal edenler ise burada da, ötede de kaybederler ve hüsrandadırlar. Benim cümle varlıkla, ‘Mutlak Varlık’a bakış açım budur. Eserlerim de bu atmosferde doğar ve palazlanırlar.” Bu doğrultuda şairin eserleri kalplere yerleşmiştir.
Karakoç, dil ustasıdır, Türkçe mevzuunda son derece kararlıdır ve Türkçe’yi bozanı affetmez İlham kaynağı içindedir; güncel bir olaydan da etkilenir, tarihî bir anekdottan da. Her şey etkileyebilir onu.
Karakoç’a göre şiirde muhteva; “Şiire yeşeren bir çekirdek, zamana sunulan bir selâmdır. Aşk olur, ölüm olur, ayrılık olur, özlem olur, gurbet olur, erdem kuşağında vuslat olur, Peygamberimize şefaat dilekçesi, Rabbülâlemin’e yazılan münâcât olur. Ufuk gibidir, çölde görünen serap gibidir, sen koşarsın ulaşıp yakalamak için, o kaçar. Kendini aynada seyredersin ama aynadaki yüzünü avuçlayamazsın.”
Şair: “Yeryüzüne tesadüfen gelmemiştir. Şair duygularını şiirleştirirken, tefekkürü dışlamaz, bütünlüğe dikkat eder; sınırları karıştırmaz. Şiir ülkesinin sultanıdır şair; tebaası güzel şiirden anlayan herkestir. Çoban şairler, kılavuz şairler için geçerlidir bu söylenenler; sürüdeki sıradan şairler için değil.”
Hâsıl-ı kelâm Bahaettin Karakoç duyguları, kelimeleri ve şiirleri ile Edebiyatımıza Türkçemize unutulmaz güzellikler katmıştır. Sadece sanat anlayışıyla değil yaşam çizgisiyle de rol model olmuştur. Edebiyat dünyamızın duayenlerinden olan Karakoç’un bu yönünü de yine kendi aynasından görelim. Bir röpörtajında kendini şöyle anlatır: “Bahaettin Karakoç, en belirgin çizgisiyle Ümmet Karakoç’un oğludur. Bunun üzerinde özellikle duruyor, bu hususu bilhassa vurguluyorum. Çünkü, benim için babam, yalnız biyolojik bir olgu değildir. Fikir ve sanat bakımından vücudumun uzuvlarında, genlerimde yazılı ne varsa, gün ışığına çıkmasına sebep babamdır. Dolayısıyla, ben, Ümmet Karakoç’un Fatma’dan doğma oğlu; Ekinözü’lü, eski adıyla ‘sıladan ayrılmışların yurdu’ olan Cela’liyim. Orada doğdum. Bir tarafta Salavan dağları, bir tarafta Kabaktepe, bir tarafta Binboğalar, bir tarafta Engizek... bu dağların orta yerinde dünyaya gelmiş, doğayla iç içe büyümüş bir köy çocuğuyum.”
Kahramanmaraş'ta 1930'da doğan şair Bahaettin Karakoç, 1983'te Kayseri Sanatçılar Derneği'nce "Yılın Şairi" seçildi. Karakoç, 1986'da "Bir Çift Beyaz Kartal" kitabıyla şiir dalında Türkiye Yazarlar Birliği ödülü, 1991'de ise Diyanet Vakfınca düzenlenen münacat yarışmasında "Beyaz Dilekçe" şiiriyle birincilik ödülü kazandı. "Türkçe'nin Uluslararası 2. Şiir Şöleni" için gittiği Almatı'da 1993'te "Büyük Abay" ödülüne layık görülen Karakoç'a, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi tarafından 2014'te "fahri doktora unvanı" verildi.
Mevsimler ve Ötesi , (1962) Seyran, (1973) Zaman Bir Beyaz Türküdür, (1974) Sevgi Turnaları, (1975) Ay Şafağı Çok Çiçek , (1983) Kar Sesi , (1983) İlkyazda, (1984) Bir Çift Beyaz Kartal , (1986) Menzil, (1991) Uzaklara Türkü , (1991) Güneşe Uçmak İstiyorum , (1993) Beyaz Dilekçe, (1995) Güneşten Öte , (1995) Dolunay Şiir Güldestesi , (1996) Leyl ü Nehar Aşk , (1997) Aşk Mektupları , (1999) Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman, Ay Işığında Serenatlar , (2001) Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri , (2004) Ben Senin Yusuf'un Olmuşum , (2006) onun eserlerindendir. Onun şiir bahçesinden birkaç dize derledik sizin için:
*Döşeğim kara toprak, yorganım kara bulut
Ben seninle doluyken, vurgun yapamaz umut"
*Cümle ağaç kapıları, cümle demir kapıları aşıp,
Bir gönül kapısına dayanmaktır aşk.
*Aşkın darasını düşsem özümden
Kuru ömrüm bir avuç kül görünür.
*Rabb’im seni tanıyan, bilir doluyu – boşu.
Kapına geldi işte, yorgun bir aşk sarhoşu.
*Yüreği yaka yaka derinden akmak nedir?
Gülüm, KARAKOÇ der ki anlarım anlatamam!
Karakaoç anlatamadıysa bunca güzel cümleyle kim anlatır bu derdi bilinmez elbette. Onlar bir iz bırakıp gittiler şimdi sonsuzluk yurduna. Bir şaire en güzel şiirle veda edilir diyor, onun dillere destan, en güzel şiirlerinden birinin en manidar dizeleriyle noktalıyoruz sözü. Biliyoruz vedalar uzun sürmez. Herkesin bir vakit o çağrıya uyacağından emin olarak biz de geleceğiz elbette o mutlak aleme diyoruz. Belki çiçekler açarken belki de solarken…
Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.