‘Sevincini Bulmak’
İnsanlar adına üzülebilen hala hisseden bir kalp. Sığınılabilecek en güzel iman olan dua. Bazen titreyen ama hala kalem tutabilen parmaklar. Mutlu olmak, sevincini bulmak için bakarsak görebileceğimiz yüzbinlerce sebep var.
Malumunuz! Gündemimiz de günlerimiz de ‘Korona’ ile geçip gidiyor. Size uzun uzun ailecek yaptığımız can çıkartıcı temizlikten, birbirinden ilginç reçetelerden ve yoklukta ürettiğimiz deli deli oyunlardan bahsedecek değilim. Size tam da ihtiyacımız olan şeyden bahsetmek istedim! Sevincini bulmaktan! Sürecin tam olarak 5’nci günüydü, ayın ilk 10 gününü kitap fuarında geçirmiş biter bitmez Kayseri’ye gidip, dönüşte de iki gün İstanbul ziyareti gerçekleştirmiştim. Dünyanın en gezgin insanı falan değilim. Önceki 15 ayı Ankara’da geçirmiş olduğum varsayılırsa bu süreçte bu kadar gezmiş olmak benim nasibim.
ŞİFRE ADINDA GİZLİ
Kimseye zarar vermemek adına kapandığımız evimizde, her gün kapağı açılıp kapanan onlarca kitabın ortasında nihayet bir kitabın başında sabit kalmayı başardım. Zaten ben ne zaman nefes alma ihtiyacı duysam elim hep aynı yazara gider durur: Mustafa Kutlu! Bu sefer de nasip bir türlü okumadığım son kitabındaydı: ‘Sevincini Bulmak’ Burada uzun uzun ustanın kendisini nasıl aştığından, çizgilerin dışına taştığından, ülkemizin son 50-60 yılını önümüze koyuverdiğinden bahsedecek değilim. Şifre kitabın adında gizli. ‘Sevincini Bulmak’ta yani. Kitap okundu ve bitti. Dahası beni derin düşüncelere gark etti. Sahi benim sevinçlerim neydi?
YÜZBİNLERCE SEBEP
İnsanlar adına üzülebilen hala hisseden bir kalp. Sığınılabilecek en güzel iman olan dua. Bazen titreyen ama hala kalem tutabilen parmaklar. Başımızın üstünde bir çatı. Her gün doğan güneş, yağan yağmur, akşamın serinliği, ayın gülen yüzü, semada atiye dair haberleri yüklenmiş yıldızlar ve sabah ezanı… Mutlu olmak, sevincini bulmak için bakarsak görebileceğimiz yüzbinlerce sebep var. En çok da insan oluşumuza dair. “Cümle varlığın birliğine iman etmiş bir insan.” Aynı cevherden aynı hikmetten yaratılan başka başka suretler… İnsan, bülbül, gül, deniz, ateş, rüzgâr, dağ… Ne zaman ki bu hakikatin uzağına düştü insan. Kendini onlardan farklı görmeye, halifeliği hükümranlık addetmeye başladı… Tam da orada yanıldı. İşte o anda tüm yaratılmışlar bize birer birer sırtını dönmeye başladı. Yağmur sel oldu aktı, güneş ateş oldu yaktı, yer zelzele oldu yıktı. Çünkü insan aslından, hikmetinden, hakikatinden uzaklaştı.
ASLINA DÖNÜŞ ZAMANI
Şimdi aslına dönüş zamanı. İnsanın omuzlarından tüm yüklerden azat edilip yaradılış hakikatini kucaklaması ilk şart gibi. Çükü görünen o ki bütün sebepler sükût etti! Bize düşen tüm yaratılmışlara cevher gözlüğüyle bakmak. Bizden gayrısı üzerinde zalimane tavrımızdan uzaklaşmak. Cümle varlığın birliğine yeniden iman etmek. Eşyanın ve yaradılışımızın tabiatını kucaklamak. Her doğan güne sevinçle ve imanla bakmak! Sevinç nerede sualine şimdi yeni cevap bulalım öyleyse. Sevinç imanda. Her an tazelenen imanda. Öze, cevhere olan imanda. Allah ile ünsiyet kurup O’nunla dost olmakta.