PİYASALAR

  • BIST 1009079.973.1%
  • ALTIN2308.5231.43%
  • DOLAR32.3140.23%
  • EURO35.047-0.05%
  • STERLİN40.9010.28%
  1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Karaca

  3. Paradokslar kenti İstanbul
Hüseyin Karaca

Hüseyin Karaca

Yazarın Tüm Yazıları >

Paradokslar kenti İstanbul

A+A-

İstanbul tatlı tesâdüfler/tevâfuklar şehridir. Milyonlarca kalabalık, sanki bir elin parmağı kadar birbirine yakındır.. Sîmâsına âşina olduğunuz binlerce tanımadığınız kişi vardır bu şehirde..

Akın akın insan seli arasında metroda tramvayda vapurda yıllarca görmediğiniz bir eski “dostnuzu ya da kalbinizde yara açmış bir “düşman”ınızı pat diye ön koltukta otururken görürsünüz. Cuma namazında teravih namazında sağa selam verdiğinizde dün akşam televizyon ekranında hayranlıkla ya da kızarak izlediğiniz bir akl-ı evvel ile burun buruna gelebilirsiniz.

Velhasıl İstanbul milyonlarca kişiyi barındıran lafzen büyük, manen küçücük bir şehirdir.

Sinemalarda konserlerde caddelerde Hızır bakışlı modern dervişlerle, cami saflarında konuşlanmış İblis gömleklilerin tuhaf bir paradoksla iç içe yaşadığı nevi şahsına münhasır bir alemdir İstanbul...
Zıtlıkların ilginç bir sentez benzersiz bir kompozisyon halinde ahenge dönüştüğü ender mekanlardandır bu şehir...

Bu zıtlıklar içinde ortaya çıkan ahengin en üst seviyede varlığını hissettirdiği zaman dilimi şüphesiz Ramazan ayıdır.

Kelimelerle tarif edilemeyecek bir feyiz ortamı oluşur Ramazan ayında İstanbul’da...
Teravih namazları gümbür gümbür “Allahümme Salli”ler salat u selamlarla ümmet-i Muhammedin Rasül-i Ekrem Efendimiz’e (s.a.v) vefasını tazeler.
Sabah öğle ikindi vakitlerinde okunan mukabeleler, mümin yüreklere unuttuğu Kur’ân sevdasını tekrar hatırlatır.

Her cami bir Hıra olur, Cebrail’in getirdiği vahyi duyuran...
Mihrapta cüz okuyan çocuk, genç, yetişkin her hafız, dinleyenlerde gözyaşlarına dönüşecek bir feyzin anahtarı olur...

Beşeri sınırların ötesinde, ilahi inayet ve lütfun bütün feyzini yeryüzüne döktüğü bir huzur dirilişidir Ramazan...
Hayırsever kimselerin dağıttığı iftarlıkları almak için meydanlarında iftar kuyruklarında yetmiş iki milletten insanın beklediği, fiziken aç, manada tok mü’min kalplerin öyküsüdür Ramazan...

Kuyrukta sigara içerek iftar ezanını bekleyen birkaç adama ses çıkarmadan orucun şiirini yazanların ayıdır Ramazan.. Hoşgörünün sabrın paylaşmanın zaferidir...
İşte bu zafer günlerinin birinde, manevi duyguların zirvede yaşandığı Ramazan’ın sonlarına doğru ikindi mukabelesi bittikten sonra çalışmaktan elleri paramparça olmuş bir genç, meydandaki camide imam odasına doğru yürüdü.. “Bir sorum olacaktı” dedi ürkek bir sesle. “Buyurun” dedi tebessüm eşliğinde genç imam. “Hocam ben inşaatta çalışıyorum. Biraz param birikti. Düğün de yapacağım. Kazandığım paraya ne kadar zekat düşer” dedi genç. 
İmam sorunun muhtevasından çok gencin imanındaki ihtişama daldı gitti. Bu ne yüksek bir yakînî irfandı. Diplomayla kariyerle ilgisi olmayan bir manevi irtifaya nasıl ulaşmıştı bu genç?

“Nisab miktarına ulaşan paranızın üzerinden bir yıl geçti mi” diye sordu imam. “Geçmedi” dedi genç... “O zaman size zekat düşmez” dedi imam.. Gencin gözünden bir hüzün gözyaşı döküldü. “Yani ben zekat veremeyecek miyim, sevabından mahrum mu kalacağım” dedi.  “Size zekat farz değil” diye tekrarladı mütebessim imam. “Ama sadaka verebilirsiniz” dedi...

Yüzünde güller açtı inşaatta çalışan işçinin. Ye’s çölüne yağmur damlaları düştü.. Umutsuzluk tufanı dindi. “Kime vereyim hocam dedi sadakayı... “En yakınlarından başlayarak akrabalarına ver” dedi genç imam...
Teşekkür ederek odadan çıkarken imam tekrar sordu. Neden bu telaşınız...
“Bir hoca akrabamız ısrarla “size zekat düşmektedir. Zekatınızı… falan kimseye verin” dedi. Ben de size sorayım dedim”...
Anlaşılan mesele bir rant ayrıntısına dönüşmek üzereyken, genç, soluğu camide almıştı.

Bir tarafta helal lokma için sabahtan akşama kadar ağır işlerde çalışan bir genç, diğer tarafta bu gencin alın teri üzerinden epistemolojik ontolojik rantlara oturmak isteyen bir okumuş akraba uyanıklığı...
Genç selam vererek imam odasından çıkıp binlerce kişiden oluşan meydandaki iftar kuyruğuna girdi.

Aynı günün akşamında kıraatine tilavetine makamına riayet edilerek kılınan bir teravih namazının ardından cami cemaatinden birkaç kişi cami imamını ve müezzini de davet ederek çay ocağında hasbihale daldılar. 
Gündüz okunan Kur’ân mukabelelerini düzenli takip eden bir esnaf “Benim hiç çocuğum olmadı” dedi. Ak saçlı bu adam altmış beş yaşlarında görünüyordu. “Mevlam lütfetti. Malım mülküm var. Afrika’da bir ülkede bir kasabaya aylık düzenli yardım gönderiyorum. Çocukları Türkiye’ye getirip okutarak masraflarını karşılıyorum. Bir çocuk yerine Rabbim bana birçok çocuk nasip etti” dedi...
İmam tekrar hayret etti... Avamdan deyip ötelediğimiz bu sıradan!? Kişilerin  iman şuuruna şaştı kaldı.

Sohbete bir süre sonra mahallede aynı zamanda tatlı baklava satan fırıncı da dahil oldu. “Haydi sohbetin devamını bizim mekanda sürdürelim” dedi. 
Sıla-i rahim, akraba ve komşu ziyaretlerine dair kendi hayatından onlarca örnek anlattı. Yozlaşmaya başlayan sosyal ilişkileri umursamadığını, kendine düşen Müslümanlık görevini yapmaya devam edeceğini mütevazi bir özgüven içerisinde sade cümlelerle üstüne basa basa vurguladı.

Her hafta Cuma namazında hutbenin sonunda okuyup mealini verdiği “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” (Nahl 16/90) ayetlerinin uygulamalı tefsirini bir fırıncıdan dinleyip öğrenmek de nasipmiş” dedi genç imam.

Müezzin zaten derin bir huşu içerisinde üniversite bile okumamış esnafların derin sohbetine kaptırmıştı kendini.

Tam o esnada fırına kravatlı, takım elbiseli, saçı sakalı ağarmış bir adam geldi.. Fırıncı hemen ayağa kalkarak “Hocam sefalar getirdiniz, tatlı ve çay ikram edelim” dedi. Genç imam ve orta yaşlı müezzin dışında herkes gelen “hoca”yı tanıyordu. Fırıncı imam ve müezzinden başlayarak herkesi tanıştırdı gelen kıravatlı “hoca”yla. 
Oturanlardan birisi “hocam Peugeot 508 1.6 arabanız hala duruyor mu” dedi. “Evet” dedi.
“Galiba sahura kadar buradayız. Ben televizyondan geliyorum. Sunucu da amma yordu bizi. Program az önce bitti. Yarınki gazeteye yazı da yazacağım” dedi bacak bacak üstüne atarak. Sonrasında markasını çoğu kimsenin bilmediği bir sigara paketi çıkararak sigarasını yaktı.

Oturanlardan birisi “Ooo hocam bu sigara sadece Almanya’da var. Haydi iyisiniz” dedi. “Ben sadece bu markayı içiyorum gerisi kesmiyor” dedi kravatlı adam. Bu sigaranın ne kadar pahalı olduğunu bilen soru soran adam lafının gerisini getirmekten çekindi.

“Akşamki program da çok uzun sürdü, yoruldum” dedi kravatlı adam sigarasının dumanını genç imama doğru üfleyerek...

Sağcı Müslüman bir gazetede kırk yıldan fazla bir zamandır köşe yazarlığı yapan bu meşhur yazarı bulmuşken sohbetin belini kırmamak olmazdı.

“Camimizin imamı çok güzel mukabele okuyor” dedi oturanlardan biri. 
Genç imama bakarak “ben mukabele takip etmiyorum. Whatsapp grubunda bazen birkaç yazarla belli surelerin mealini okuyoruz sadece” dedi kravatlı adam.
Oturanlardan biri camiye sadece Cuma günü uğrayan, Kur’ân’ın lafzına, mukabele okunmasına saygı göstermeyen, Kur’ân ve sünneti anlamak için Arapça öğrenme zahmetine katlanmamış, ama kitlelere İslami şuur adına örneklik eden bu Müslüman meşhur?! Köşe yazarının, genç imamı hafife alırcasına hitap etmesinden rahatsız oldu. Ama belli etmemeye çalıştı.

Bu meşhur yazar ikinci sigarayı yaktı. Ortamda sürekli o konuşuyordu. Televizyon ekranlarında dile getirdiği, gazete köşelerinde yazdığı cümlelerle alakası olmayan gayet özgür, modern cümleler kuruyordu.

Genç imam, o esnada cami odasında “zekat bana düşer mi” diye soran inşaat işçisinin ihlas abidesi hassas iman refleksini, bir de yıllardır Müslüman entelektüel olarak tanınan bu meşhur yazarın gevşek tavırlarını düşündü.
“İstanbul gerçekten de zıtlıklar, paradokslar şehriymiş” dedi.

Ağır ekonomik şartlara rağmen Müslüman bilinçle donanmış yediden yetmişe her kesimden kişilere mihrapta namaz kıldırmanın sorumluluğundan güç alarak Cenâb-ı Mevlâya şükretti.
 

Bu yazı toplam 3339 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.