Mazlumun Ahı ve Korona
Ahiret gününe, gayba imanı; hayrın ve şerrin hayatın ve ölümün Allah’tan olduğuna inanmış müminler olarak şu günlerde amentümüze yeniden sımsıkı sarılmaya muhtaç ve mecbur olanlarız. Tüm İslam âlemi bir yana tüm dünya inançlarını sorgulamakta. Kıyamet senaryolarının Hollywood versiyonlarını aratmayacak şekilde bire bir yaşamakta olduğumuz günlerdeyiz. Gayrimüslim olanın kehanet, İslam olanın kıyamet alameti olarak bildiği her şey bugünümüzde tüm gerçekliğiyle yaşanmakta.
ÇARESİZ BİR HALDEYİZ
Hepimiz çaresizlik ve aciz içinde başımıza gelen musibete göğüs germeye ve bu zor imtihanı selametle atlatabilmeye çalışıyoruz. Anne babalar evlatlarından uzak, müminler Kâbe’den, Mescid-i Aksa’dan ve dahi camilerden bile mahrum, gönüller yangın yeri. İnsanlık tarihinde şeytanın Yaradan’a meydan okumasıyla yoldan çıkanlar ve istikamette kalanlar arasındaki cepheleşmesinin belki de son perdeleri oynanmakta. Bu meydan okuma dönemi bir virüs musibeti ile bıçak gibi kesilmekte, medeniyetin övündüğü bilim ve teknolojinin kifayetsizliği tüm çıplaklığıyla arz-ı endam etmekte. Kutsal metinlerinde ve bizim Kuran-ı Kerimimizde pek çok misali olan ve insanın şüphesiz nankör olduğu ve nisyanı örneklerinin belki de başrol oyuncularıyız. Hatada tekrar ederek ilahi nizama başkaldırmışlarla, rahmet ile müsaade edilip müddet tanınmış gafiller ya da masumlar olarak hepimiz içimizdeki ahmakların belki de gadrine uğramaktayız. Evet, ölüm hak ve buna iman etmişiz lakin ömür sermayesi ne kadar ise onu huzurla yaşamak yerine böyle bir cenderede cebren ve hile ile yaşamak insana zor geliyor. Hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı aşikâr. Müminin bu yüzyıldaki hüzün günlerini yaşamaktayız hep birlikte nefs muhasebesi ve tefekkürle.
MUSİBETLER
Böyle bir durumda bile hala toplayıcılık yapan, kendinden başkasını düşünmeyen cahillerle aynı havayı soluyoruz. Evlerimizde olduğumuz sürece ‘Virüsten’ emniyette olduğumuzu bilmemize rağmen hala bu dünyadan bir parça daha fazla koparabilmeye çalışanlar az değil. İnsanoğlunun aç gözlülüğü ve her türlü şeytani vesveseye mağlup oluşu, İlahi ikazı idrak edememeyi beraberinde getiriyor. Ve sonuç depremler, musibetler, istilalar… Gayretullah’a dokunacak o kadar çok fiiliyat var ki, vaziyetimize şaşırmamız bile abesle iştigal.
‘SİZİ ALLAH’A ŞİKAYET EDECEĞİM’
Virüs öncesinde meşgul olduğumuz ana gündem mültecilerdi. Dünyanın dört bir yanından daha rahat ve refah içinde yaşayabilecek bir vatan arayan pek çok mağduru rahat koltuklarımızdan ekranlardan seyrediyorduk. Onların da bu dünyada var olma, huzurlu yaşama haklarını canları pahasına edinmeye çalıştıklarına şahit oluyorduk hayretler içerisinde. Birilerinin daha zengin olabilmesi için güçsüz bırakılıp yok edilmeye layık görülen üçüncü dünya insanlarının ha var ha yok mantığıyla hareket eden dünyadan büyük(!) beş süper güce karşı durmamız yetemedi. Her ne kadar onları zalimin eline bırakmama gayretinde olsak da herkes bir kurtuluş ve gelecek gördüğü yerlere ulaşma azmindeydi. Kucağında çocuklarıyla sınır kapılarında gördükleri insanlık dışı muamele, dalgaların küçücük bedenlerini sahillere attığı minicik Aylanları bize unutturdu. Her an ölebilme ihtimalini yıllarca yaşayan Suriyeli, Arakanlı, Filistinli kardeşlerimizin çektikleri çile, yaşadıkları korku bizim yaşama ihtimalimiz olmadıkça anlayamayacağımız nice durumlar olağanlaştı. ‘Ölünce sizi Allah’a şikâyet edeceğim!’ diyen yavrunun acı feryadı yüreğimizi delip geçiverdi. Elbette hepimizin yürekleri dağlandı fakat gereği demek ki yapılamadı. Yapılamadı ki bu günleri hep beraber yaşıyoruz.
KENDİ SİLAHLARIYLA VURULDULAR
Sebepler her ne olursa olsun sonuca bakıldığında dünya misafirliğimizde tarihin tekerrürü ortada. Dünyanın bir bölümü savaş, açlık, zulümle gözden çıkarılıp eritilmeye çalışırken diğer taraftan leş kargaları bu açılan mecrayı kendi menfaatlerine kotarım yapmakla meşgul her zamanki gibi. İşte ilahi tecelli demekten başka bir şey denemez bu halle hepsi kendi evlerinde sokaklarında kendi silahlarıyla vuruldular. Sen intikam alıcıların en hayırlısısın Rabbim. Mazlumun ahını bir virüsle firavunun sinekle karşılaşma sahnesine çeviriverdi. Bu koca dünyanın, mazlumun, virüsün sahibini, mekânın ve zamanın sahibini tüm çıplaklığıyla gösterdi zalime de mazluma da müsebbibe de. Sen ne güzel vekilsin demenin rahatlığı kaplıyor mümin olanın içini. Sen ne güzel vekilsin. Tevekkül anca sanadır rabbim. Güç ve kudretin yegâne sahibini bilmek ne büyük bir felahtır. Hamdolsun. Allah dostlarına hüzün yoktur ayetlerini terennüm ederek geçirmekteyiz ev tecritlerimizi bu vesileyle belki de çile hanelere, medrese-i Yusuf’a döndürülsün hanelerimiz; nefsimize ölmeden ölümü hatırlatmak niyetiyle. ANTİVİRÜSÜN DE SAHİBİ
O Virüs savaşlarıyla daha çok karşılaşacağımız söylentisi insanı geleceğe karşı karamsar olmaya itmekte. İçimizdeki üç beş sermaye sahibi şeytanîler yüzünden helak olmak bir yana hayatı yaşamayı zehredeceklerini düşünmesi, üzerimizde türlü hesaplar yapılıyor olduğunu bilmek asap bozucu. Robotlar dünyasıyla, çipli insanlarla asosyal hayatlar tasarlanmakta. Korku uygarlığına mecburi teslimiyet oluşturulmakta pek çok farklı tehdit unsurları tazyikiyle. Felaket senaryoları ve komplo teorileri cirit atmakta. Dijital çağın gelişini hızlandırmak maksatlı akla hayale gelmeyecek şeytanlıklar planlar … Hepsi mümkün. İnsanlık tarihi pek çok azgın insan topluluğu ve akıbetleri hakkında bilgi veriyor. Yaşanmamış değil elbet. Lakin tuzak kuranların en hayırlısı yüce Rabbimiz ve adaleti hamdolsun içimizi rahatlatan tek kapı. Her gücün üstünde yaratanların en hayırlısı yüce Rabbimiz. Virüsün de antivirüsün de sahibi. Nizamın kurucusu yalnız O. İman ne güzel bir sermayedir, O ne güzel vekildi.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.