Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi
İnsanlık binlerce yıldır şiddeti engellemek için mücadele etmektedir. Bu mücadele için ilk insandan bu yana kadim kitaplardan bugünkü hukuk metinlerine kadar çeşitli kurallar ve yasalar uygulanmıştır. Şiddet bir virüs gibi farklı mutasyonları ile kendini yenilerken hukukta bu mutasyona karşı insanlığı korumak için yeni düzenlemeler geliştirerek şiddete karşı mücadelesine devam etmektedir. Bu düzenlemeler şiddeti engellemek için bazen çok başarılı olurken bazen ise aciz kalmaktadır.
Günümüzde her türlü şiddete karşı verilen mücadelede çok ciddi mesafeler alınmasına rağmen şiddet olaylarının hız kesmeden devam etmesi kamuoyunda umutsuzluğa yol açmaktadır.
Toplumda şu anda yaygın olan kanaat şiddet olaylarının her geçen gün arttığı yönündedir. Lakin şiddet olaylarının artmasından ziyade şiddetin çok daha görünür olduğu bir dönemdeyiz. Yakın geçmişte ortaya çıkması pek mümkün olmayan olayların artık iplik söküğü gibi ortalığa saçıldığını görüyoruz. Bunda teknolojinin geldiği son noktanın, iletişim araçlarının etkinliğinin ve sosyal medyanın gücünün büyük bir katkısı bulunmaktadır. Artık her birey bir kameraman, muhabir ve gazeteci olarak hareket ediyor. Nerede bir şiddet olayı varsa birkaç dakika sonra sosyal medya aracılığıyla tüm ülkenin haberi oluyor yaşananlardan.
En son Samsunda ayrıldığı eşi tarafından acımasız bir şekilde darp edilen anne ile feryatları halen kulağımızda çınlayan kızının görüntüleri hepimizin yüreklerini sızlatmış yaşanan bu vahşeti milletçe lanetlemiştik.
Bu tip şiddet hadiselerinin nasıl engelleneceği ile ilgili tartışmalar güncel bir tartışma konusu değildir. Binlerce yıldır üzerinde kafa yorulan ve bu tip şiddet hadiseleri yeryüzünden silinene kadar bu tartışmalar da süre gidecektir.
Ülkemizde şiddetin engellenmesine yönelik özellikle de kadına karşı şiddetin engellenmesine yönelik kanunlar ve taraf olduğu sözleşmeler bulunmaktadır. 2012 yılına kadar yürürlükte bulunan ama yetersizliği nedeniyle kamuoyu tarafından eleştirilen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına İlişkin Kanun yürürlükten kaldırılarak şu an uygulanmakta olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 8 Mart 2012 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edildi ve 20 Mart 2012 tarihinde de yürürlüğe girdi. Eski kanuna göre çok daha kapsamlı bir koruma alanı oluşturan ve Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesinde belirlenen perspektife uygun bir şekilde hazırlanmıştır.
Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da imzaya açıldığı için ‘‘İstanbul Sözleşmesi’’ ismiyle anılır. Bu sözleşmeyi imzalayan ve onaylayan ilk ülke Türkiye olmuştur.
İstanbul sözleşmesi yaklaşık 30 sayfa ve 81 maddeden oluşmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Avrupa Sosyal Bildirgesi, İnsan Ticaretine Karşı Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve Çocukların Cinsel Suistimale ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi gibi birçok uluslararası sözleşme göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Hazırlandığı tarih itibari ile en kapsamlı metindir. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Sözleşmenin amacı şu dört maddeden oluşmaktadır.
- Kadınları her türlü şiddetten korumak, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele etmek, şiddeti önlemek ve kovuşturmak.
- Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirerek gerçek anlamda kadın erkek eşitliğini teşvik etmek.
- Şiddet mağdurlarını korumak ve desteklemek.
- Şiddetle mücadelede tüm kurum ve kuruluşlar arasında iş birliğini sağlamak amacıyla koordinasyonu sağlamaktır.
Ülkemizde bu konuda bulunan yüksek hassasiyet ve kadına verilen değer üzerine sözleşmeyi ilk imzalayan ve onaylayan ülke olmuştur. İstanbul Sözleşmesi ülkemiz açısından kadına karşı şiddetle mücadelede çok önemli bir işlev görmüştür. Bu konuda toplumsal hassasiyetin oluşmasında ve yasal düzenlemelerde uluslararası standartların yakalanmasında önemli bir katkı sunduğu yadsınamaz bir gerçektir.
İstanbul Sözleşmesine Yönelik İtirazlar
İstanbul sözleşmesine yönelik itirazlar 2019 yılından itibaren artmaya başladı. İtirazlar iki temel noktada toplanmaktadır. Sözleşmenin toplumsal cinsiyet eşitliğini düzenleyen maddelerinin eşcinsel birliktelikleri yasal teminat altına aldığını ve bu durumun toplumun yapısını bozduğu iddiası.
Kadının Beyanı Esastır
İkinci itiraz noktası ise kadının beyanı esas alınarak erkekler için verilen evden uzaklaştırma kararının aileleri parçaladığı iddiasıdır. Kadının beyanı esastır ilkesi, hukukumuza İstanbul sözleşmesinin imzalanması ile birlikte girmiş değildir. Bu ilke Yargıtay'ın çok eski bir içtihatıdır. Yargıtay; ‘‘Bir kadın ya da çocuk kendi şerefini ve namusunu da ortaya koyarak, kendisine cinsel istismarda bulunulduğuna dair bir iddiada bulunmaz. O nedenle somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılır. Cinsel saldırıya ilişkin yeterli delilin bulunmadığı durumlarda, kadın ya da çocuğun beyanı sadece kovuşturma aşamasına geçilmesinde değil, davanın nasıl sonuçlanacağında da belirleyici olabilir’’ diyerek somut olayın özelliklerine göre kadının beyanı esas alınmaktadır.
Ülkemizde şu an uygulanmakta olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna göre korunma talep eden kişi, tedbir için aile mahkemesine veya savcılık veya kolluk birimlerine delil olmadan sadece beyanda bulunarak talepte bulunabilir. Tedbir kararı verilmesi için de delil aranmaz denilerek kadının beyanı esastır ilkesine vurgu yapılmaktadır.
İstanbul sözleşmesine yapılan itirazlardan biri de taraflar arasında, şiddete ilişkin arabuluculuk ve uzlaştırma süreçlerinin yasaklanmasını öngören 48. Maddesine dairdir. Bu hususta uzlaşma sürecinin yasaklanması sorunun çözümünden ziyade daha da büyümesine yol açmakla itham edilmektedir.
İstanbul sözleşmesi ile ilgili tartışmalarda gelinen son noktada ise sözleşmesinin asıl mecrasından koparılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Toplumun bir kesimi bu sözleşmeye kadına karşı şiddetin önlenmesinde hayati bir önem yüklerken bir kesim ise aile kurumuna çok ciddi zarar verdiği yönünde eleştirilerde bulunmaktadır. Toplumsal bir kutuplaşmanın merkezi haline gelen İstanbul sözleşmesinin, ülkemiz açısından kadına karşı şiddetin önlenmesi ve ailenin korunması hususlarında referans bir metin olarak faydasının kalmadığı aşikardır.
İstanbul Sözleşmesi Türkiye’de Uygulanmakta mıdır
İstanbul sözleşmesi, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası bir sözleşmedir. Ülkemizde mahkemeler karar verirken İstanbul sözleşmesine göre ya da bu sözleşmeye atıfta bulunarak karar vermez. Kadına karşı şiddetle ilgili olaylarda mahkemeler karar verirken 6284 sayılı kanunun ilgili maddelerine göre hüküm kurmaktadırlar. İstanbul sözleşmesinden çekilmiş olmamız uygulanmakta olan kanunlar açısından bir anlam ifade etmemektedir. Kadına karşı şiddet olaylarında uygulanmakta olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uygulanmaya devam edecektir.
İstanbul Sözleşmesinin Feshi
İstanbul sözleşmesinin 80. Maddesi sözleşmenin feshi yolunu şu şekilde açıklamaktadır; Taraflardan herhangi biri, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle, herhangi bir zaman bu sözleşmeyi feshedebilir. Sözleşmenin feshi, konuya ilişkin bildirimin Genel Sekretere ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girecektir. Bu maddede belirtildiği üzere 20 Mart 2021 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile İstanbul sözleşmesi feshedilmiştir. Fesih bildirimi Avrupa Konseyi Sekretaryasına gönderilmiş olup Avrupa Konseyi Anlaşmalar Bürosu sözleşmenin Türkiye açısından 1 Temmuz 2021 tarihi itibari ile yürürlükten kalkacağını teyit etmiştir.
Şiddete Karşı Olmak İlkesel Bir Duruştur
İstanbul sözleşmesinden çekilmemiz ülkemizde kadın hakları açısından bir gerilemeye yol açmayacaktır. Aksine iktidara geldiği 2002 yılından bu yana kadınla ilgili Cumhuriyet tarihinin en dikkat çekici yasalarını hazırlayan, eğitimde, siyasette, istihdamda kadınların önlerini açan, kadın haklarını gelişmiş ülkeler düzeyine çıkaran ve şiddetle mücadelede sıfır tolerans ilkesini benimseyen siyasi iradeden kadın hakları ve kazanımları konusunda geri adım atılması beklenilmeyeceği gibi İstanbul sözleşmesinde belirlenen standartların üstüne çıkacak hem aile kurumunu koruyup güçlendirecek hem de kadına karşı şiddetin önüne geçecek çok daha iyi düzenlemeler gelecektir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.