Cüneyt Arkın'a Kısa Bir Veda
Onu anlatan çok yazı olmuştur. Çok insan, çok kitap. Hiçbiri yeterli gelmedi, gelmeyecek.
Ama sonsuza dek, bütün sinemaseverlerin hakkında söyleyecek bir sözü olduğuna eminim. Bu
toprakların yetiştirdiği bir güzel aktöre veda ettiğimiz yaz mevsimi sonundan, hepinize merhaba
gönül dostlarım.
Eylül ayı içerisinde siz bu satırları okurken, kim bilir ben nerelerden sesleniyor olacağım
size. Bu ay, yeni sezona da merhaba derken, onu anlatmak geldi içimden. Kimden bahsettiğimi az
sonra göreceksiniz. Dönüp yaz mevsimini düşünün. Hepimiz bu yıl çok önem verdiğimiz bir isme
veda ettik. Evet doğru tahmin ettiniz. Bahsettiğim isim: Cüneyt Arkın.
O; Malkoçoğlu, Köroğlu, Dünyayı Kurtaran Adam, Çapkınlar Kralı Harun, İstasyon’da Ali.
Herkesin sırt çevirdiği dönemde Tarık Akan’a Maden filmi için el veren isim. Kemal Sunal’ın en
iyi dostu. Ailesinin Fahrettin Cüreklibatır’ı. Murat, Filiz ve Kaan isimlerinin güzel babası ve
sevgili eşi Betül hanımın kıymetlisi.
Murat Arkın’ın babası için yaptığı o konuşmada tüyleri diken diken olmayan yoktur değil
mi?
Türkan Şoray’ın vedası sarstı bir de beni. En sevdiğim filmden bir fotoğraf ile paylaştı
vedasını üstelik.
Arım Balım Peteğim.
Ben size bu filmi anlatmak istiyorum şimdi. Aranızda izlemeyen varsa, spoiler yeme
ihtimali yüksek, dikkat edin.
Çapkın, zengin ve yakışıklı Harun, beraber olduğu kadının kocası tarafından öldürülmek
istenince, onu bulması istenen Dedektifin kızı Zeynep tarafından kurtarılır. Yalnız hesaba
katılmayan şey, Zeynep Harun’u görür görmez ona âşık olur. Konservatuar öğrencisi de olan
Zeynep ilk beraberliklerini yaşadıktan sonra Harun tarafından terk edilir. Terk edildiğinde
babasına karşı mahcup duruma düştüğü için Zeynep kendi canına kıymaya kalkar. Babası
tarafından bulunduktan sonra hayatına devam ederken, Harun’dan bir oğlu olur. O çocuğu
büyütme süreci, konservatuar arkadaşının onunla evlenmek istemesi ve sahne aldığı gazinoda
Harun ile karşılaşan Zeynep’in kavuşma hikayesidir aslında. Film sinir bozucu derecede
romantiktir. Bir doyumsuz karakterin uslanması, gerçekçi gelmese de izleyen herkese
mucizelerin olabileceğini hatırlattığı için belki de izleyene dokunur, diyebiliriz. Bir de tabi
Cüneyt Arkın büyüsü ve Türkan Şoray güzelliği diyelim. Bence siz bu yazıyı okuduktan sonra
filmi yeniden izleyebilirsiniz.
Bir başka uyum ve hikâyenin güzelliğine bakalım derseniz, aranızda Köroğlu filmini
bilmeyen var mıdır diye sorarım ben de.
Evet Cüneyt Arkın’ın filmi olan Köroğlu. Fatma Girik ile devleştiği ve masalsı tadıyla
bizlerde iz bırakmış olan o filmi ile. Filmin senaryosu Ayşe Şasa’ya ait. Sanmıyorum ki bizlerin
içerisinde Ayşe Şasa kim bilmeyen olsun. Varsa, bir başka yazı konusu onun filmleri olsun.
Hikayesine gelince. Bolu Beyi atların en güzelini bulsun diye Koca Yusuf’tan bir tay ister.
Koca Yusuf bir tay bulur. Ama verdiği tay başkadır. Verilen Tay’ı beğenmeyen Bolu Bey’i, Koca
Yusuf’un gözlerine mil çektirir. Koca Yusuf’un yakışıklı oğlu Ruşen Ali’de bu durumdan etkilenir
ve herkes ona Köroğlu demeye başlar. Ruşen Ali, babasının intikamını alırken yaşadıkları ve
Gülizar’a aşkı ile filmin merkezi olur. Tarihi dokusu ve içtenliği filmin güzelliğinin sırrıdır. Daha
fazlası için izlemenizi öneririm.
Ben İstasyon filmini de başka severim. Aklıma bir de o geldi. Tabi ki Maden, Vatandaş
Rıza gibi, kült sayılabilecek filmler ve dünyaca ünlü bir yapıma dönüşmüş olan DÜNYAYI
KURTARAN ADAM filmi de onun farklarındandır. Size burada yeni öğrendiğim bir bilgiyi
vereyim önce. Cüneyt Arkın James Bond seçmelerine katılmış. Son anda vazgeçilmiş onunla
çalışılmaktan. Bir hayal etsenize onu Bond olarak.
İstasyon filmi ne anlatıyor derseniz. Cüneyt Arkın, Hülya Koçyiğit ve Erol Taş başrolde.
Hülya Koçyiğit yıldızı parlamış genç assolist Yasemin. Erol Taş oynadığı mafya babası rolüyle
ona kafayı takmış, Gırgır Ali’den kaçırmasını istiyor. Gırgır Ali ona Mafya Babasına göre namuslu,
kendi halinde, sözünün eri bir eski mahkûm. Ali önce reddediyor, işi. Sonra Yasemin (Hülya
Koçyiğit)’i görünce gırgırına diyerek kaçırıyor. Sonra olanlar, onları birbirine yakınlaştıran tatlı
mı tatlı bir Yeşilçam hikayesi işte. Bence müzikleri, Ali ve Yasemin’in birbirlerine yakınlaşma
hikayeleri ve Erol TAŞ’ın her zamanki kötülüğü ile, izlenir. Bence elbette.
Daha anlatacak çok film var. 330 filme imzasını bırakmış bir isim var karşımızda. Doktor,
oyuncu, yapımcı, yönetmen ve yazar olmuş bir ismi burada bir iki satıra sığdırmak ne kadar
mümkün?
Malkoçoğlu ile kapatalım bir de bu yazıyı. Zira “kahraman” olmak herkese bu kadar
yakışmaz. Ki çocukluğunda Malkoçoğlu’na hayranlığı zirve yapmış birçok yetişkinin hayatını
kaybettiği zaman, kahramanını kaybettiğini söylediğine şahit olmuşumdur.
Malkoçoğlu bir savunma hikayesidir. Prens Lazaar’a karşı Osmanlıyı savunan
Malkoçoğlu’nun etrafındaki düşmanlarına da karşı duruşunu anlatır. Abartılı dövüş sahnelerine
ve masalsı anlatılmaya çalışılmış hikayesine rağmen, bir Marvel karakterinden çok, bize aittir. Bu
arada ben Marvel kahramanlarından birisinin 20 küsur yıldır hayranıyım, onu da itiraf edeyim.
Ama Malkoçoğlu her zaman kıymetlidir.
Filmler sonrasında asıl vedayı Haşim Bey yapsın. Sizlerle tanıştığım ilk yazımda
bahsettiğim Bizim Ev dizisini, hala izlemeyen varsa, Haşim Kaptan kim bir araştırsın. Şu an bize
yabancı gelen değerlerimize sahip çıkan ve oynadığı aile babası ile bir nesle örnek de oluşturan
Haşim Kaptan’ı eminim hepimiz çok özlüyoruz. O kadar duru hikayelerin gitgide azaldığı
ekranlar bizden uzaklaşıyor diye düşünüyoruz bu kayıplarla ama, biliyoruz ki, daha karmaşık
hikayelerle dokunuyor hayatlarımıza.
Yeşilçam dev bir hikâye aslında. Hepimizin birer parçası. Cüneyt Arkın çok kıymetlimiz.
Bir şekilde, ekranda olunca keyifle izlediğimiz ve artık, ne yazık ki rahmetle anacağımız o güzel
insanın cennet mekânı olsun. Dokunduğu her hayat hep dua edecektir ona eminim. Dilerim asla
yeri dolmaz ve hiç unutulmaz. Bu dünyadan bir Cüneyt Arkın geçti. Bütün Bond karakterlerinden
daha yakışıklı ve daha başarılı olarak, hem de.
Yeni sayı da kavuşmak dileğiyle.
Sevgiler...
Zülünün Günlüğü