Boşluk asli unsurdur, geriye kalan her şey tamamlayıcı olmaya mahkumdur
“Kuşkudan bıktım, boşluğu tercih ediyorum”
Gustave Flaubert
Modern romanın kurucusu olarak bilinen Gustave Flaubert, hukuk eğitimini bir kenara bırakarak edebiyatla ilgilenme kararının altında yatan nedeni açıklamak için mi kullanmıştır bu cümleyi bilemeyiz ama bütün bir hayatın özeti olabilecek kadar kapsayıcı bir cümledir aslında. İlk bakışta içinde bıkkınlığı taşıyan ve bu bıkkınlıkla umutsuzluğa kapı aralayan bu cümle, aslında nice eserlere gebe. Amacımız Gustave Flaubert’i anlamak değil elbette. Hatta başka herhangi bir edebiyatçıyı ya da filozofu anlamaya çalışmak yerine, tam tersinden okumaya çalışacağız dünyayı. Yani eserlerde değil, eserler arasında bırakılan boşluklarda dolaşacağız bu hafta. Bir başka deyişle; bir metindeki kelimelere, noktalama işaretlerine bakıp, bize anlatmak istediklerini anlamaya çalışmaktan çok kelimeler ve noktalama işaretleri arasındaki boşluklara bakacağız. Düşünün bir kere, ya o boşluklar olmasaydı? Bıraktığımız ya da bırakacağımız boşluklarımızın olmadığında, yazılanların anlaşılmasını, kurulan cümlelerin okunmasını bir kenara bırakalım, kullanılan kelimelerin sadece deşifre edilmesinin bile ne kadar da imkansız olacağını, derin boşluk anlamına gelen kaos kelimesinin aslında boşluklar bırakılmadığında ya da boşluğun içinin boşaltığında çıkacağını vurgulayacağız bir bakıma. Tam da bu nedenle iyi bir eseri tamamlayan asli unsurun görünenin aksine, bırakılan ve görünmeyen boşluklar olduğunu iddia etsek yanılmış olmayız herhalde. Atom fikrinin öncülerinden olan Leukippos’a göre “boşluk, varlıkların kurucu öğesidir”. Çünkü inşa edilen her şey bir boşluğa inşa edilir. Bu bağlamda iyi bir fizikçi ile iyi bir edebiyatçının, kararında boşluklar bırakarak, birbirine ne denli yakın olduklarını dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışacağız.
Boşluğun aslında sandığımızdan çok, sandığımızdan yoğun, sandığımızdan dolu olduğunu; beklide fikirlerimizden çok boşluklarımıza sahip çıkmamız gerektiğinin altını kalın çizgilerle çizeceğiz bu hafta.
Bundan bir ay önce sizler için kurduğum ilk cümle ile başlamak istiyorum bu hafta ki yazımın gelişme bölümüne. “Zaman, hareketin başlamasıyla başlar, yaşam da zamanın varlığına borçludur kendini.” Zamanın varlığı için gerekli olan hareketin oluşabilesi için ise bir boşluk gerekmektedir. İşte bu olumsuzluklar yüklediğimiz boşluk varlığımızın asıl sebebidir. Boşluk İLKTİR, boşluk başlangıçtır, boşluk asli unsurdur geriye kalan her şey ise, sadece tamamlayıcı olmaya mahkumdur. Sadece bir binayı, bir heykeli, bir resmi ya da bir romanı inşa etmek için gerekli ortamı hazırlamaz boşluk aynı zamanda bir fikri, bir düşünceyi, bir duyguyu inşa etmek içinde aynı boşluğa ihtiyacımız vardır. İşte tam da bu yüzden boşluk başlangıçtır. Hepimizin günlük hayatımızda sıklıkla yaşadığı bir durumdur; yapmak isteyip bir türlü yapamadığımız işleri aklımızın bir köşesinde biriktirip harekete geçememek. Aslında bu düğümün çözümü çok basittir. Yapmak istediğimiz şey için sadece boşluğa ihtiyacımız vardır. Bu boşluk ortamını gerek fiziksel şartlarda, gerekse duygusal ya da düşünsel şartlarda oluşturduğumuz zaman o başlangıcı yapmanın aslında o kadar da zor olmadığını görmekteyiz. Bir işe başlamak için değil sadece, planlamak ve tamamlamak için de boşluğa ihtiyacımız vardır. Çünkü boşluk asıl İŞLEVSEL olandır. Yaptığımız işler kadar, ve hatta belki de daha fazla, bıraktığımız boşluklar da ya da boşlukta bıraktıklarımız da fonksiyoneldir. Bu nedenle icra edilen işler kadar bırakılan boşluklarda da dikkat edilmelidir ki bunun en iyi örneklerinden biri belki de şehir planlamasında en güzel şekilde özetlenir. Ancak her alana aynı şekilde yayılır, her alanda aynı şekilde şekillenir. Meydanların, sokakların, caddelerin, parkların bahçelerin planlanmasında yeterli boşluklar bırakılması sadece insan ruhuna değil zaman zaman insan hayatına da hizmet etmektedir. Sokaklarımızda yeterli boşluklar bırakmazsak, hatta daha bireyselleştirelim arabalarımızı park ederken yeterli alanlar bırakmadan park edersek bir itfaiye aracının ya da bir ambulansın işini yapmasını zorlaştırmamız kaçınılmazdır. Yerinde bırakılmış 10 cm lik bir boşluk bir hayatın dönüm noktası olabilmektedir o hayat sizin hayatınız da olabilir. Bu ve benzeri örnekler çoğaltılabilir ancak bu işlem içinde yeterli boşluk bırakmak gerektiğini düşünüyorum. Asıl önemli olan boşlukları doldurmak değil boşlukları doğru, zamanında ve kararında doldurmaktır. Çünkü boşluk işlevseldir ve günlük hayatımızın her anında da aslında bu böyledir.
Boşluk GÜÇTÜR. 17. YY. Alman fizikçi Guericke boşluğun gücünü kanıtlamak için bir deney yapmıştır. İki yarım küreyi bir bütün olacak şekilde yan yana getirmiş ve içindeki havayı boşaltmıştır. Halen gücün ölçü birimi olan atların gücünü kullanarak küreleri birbirinden ayrılmaya çalışmıştır. Kürenin içine bir vana ile hava doldurulana kadar küreler birbirinden ayrılmamıştır. Bir kez daha fiziksel bir gerçeği, hayatımızın bütün boyutlarına taşıyabileceğimiz gerçeğinin ardına sığınarak, sosyal bir alana taşımak ve güncel olaylara karşı geliştirilebilecek düşünceler için boşluklar bırakmak istiyorum. İçi boşaltılmış bir duygunun, içi boşaltılmış bir düşüncenin, içi boşaltılmış bir inancın, insanları birbirine ne kadar kilitleyebileceğine, ne kadar büyük bir kuvvet oluşturabileceğine, hem tarihimiz hem de kişisel tarihimiz boyunca şahitlik etmişizdir farkında olmadan. Aslında farkında olmadığımız şey boşluğun gücüdür. Ve bu güç çeşitli kurumlarca zaman zaman lehimize ama çoğu zaman aleyhimize kullanılmıştır. Hatta bazı durumlarda inşalar için değil yıkımlar için bu boşluklara ihtiyaç doğmuştur ve boşluklar doğurulmuştur. Biraz daha somutlaştırmak gerekirse bir topluluğu, topluca harekete zorlayabilmek, yani kontrol edebilmek için, belirli değerlerin içinin boşaltılması gerekmektedir ve işte o zaman bireyler bir kürenin iki yarısı olur ve kenetlenir. Bu birlikten ise her birlikten olduğu gibi kuvvet doğar. Bu kuvvet; yeterli miktarda, doğru hamlelerle kontrol edilebilir ve kötü olanı toplumda ciddi zararlara yol açabilir. Düşüncelerimde bıraktığım boşlukları doldurabildiğim kadar bu tezimi oluşturabileceğimin, yeterli boşluklar bırakmamışsam eğer fikirlerimin yarım kalacak olmasının farkında olarak açıklayacağım. Madem her şeye boşlukla ve zamanla başladık. O zaman tezime de zamandaki boşlukla başlarsam çok da yanlış yapmış olmam. Bir kitleyi kontrol edebilmek için Öncelikle kişilerin zamanlarında boşluklar oluşturulması gerekmektedir. Daha sonra oluşturulan o boşlukların yerine istediğimiz zaman vanalarını açıp kapatabileceğimiz meşgalelerle doldurmak gerekmektedir. Düşünün ki ulaşımın zaman almadığı bir devirde, yani ki günümüzde, herhangi bir yere yada bir bilgiye ulaşmak için harcadığımız zamandaki kısalma bir çeşit zamanda boşalmaya sebep olmaktadır. Bu boşlukları değerlendirmek için muadil deneyimler inşa edilmektedir. Bilgi üzerinden de açıklamak gerekirse bilgiye ulaşım kolaylaşmış, arta kalan zaman ise yanlış ve kirli bilgi üretimini artırmıştır. Aynı zamanda çeşitli sanal sosyal ortamlar inşa edilmiştir. Bu sanal ortamlar boş bir levha gibidir ve bu ortamlarda bazen bilinçli olarak ama çoğu zaman da bilinçsizce bilginin içi boşaltılarak kirletilir. Zaman da ve bilgide oluşturulan bu boşluklar bir araya gelerek kitleleri kontrol edebilmek için yeni platformların temelini oluşturmaktadır. İçi boşaltılmış zamanlarımızın içi boşaltılmış bilgilerle birlikte halka sunulmasının bedelini toplumsal olarak toplumsal olaylarla çok ağır ödedik ve ödemekteyiz.
Yine zamanın ve bilginin içinin boşaltılması gibi ilişkilerin içinin boşaltılması ve yerine yeni ilişkiler inşa edilmesi “gerektiğinde” toplumsal düzenimizi tehdit eden bir unsurdur. Çeşitli cemaat ve örgütlerin ailelerimizin içini boşaltıp, yerine içi boşaltılmış ağabeyler ve ablalar sunması, tamamen bu amaca hizmet etmektedir. Herkes bilir ki; çocuk önce aileden çeşitli sebeplerle uzaklaştırılır ve aile kavramının içi boşaltılır, vatandan uzaklaştırılır ve vatan kavramının içi boşaltılır. Boşaltılan bu kavramların yerine esnek yeni kavramlar inşa edilir ve artık birey yepyeni bir sosyal ortama aittir. İçi boşaltılmış ilişkilerin sosyal örgütlenmedeki gücünü gözlerimizle görmemize rağmen tahayyül etmekte çok zorlanmaktayız, çoğu zaman konduramamaktayız. Unutulmamalıdır ki; boşluk güçtür, boşluk güçlüdür. Boşluk BİLGİDİR. Boşluğun bilgisi hayatı şekillendirir. Yine unutulmamalıdır ki, birbirlerine sıkıca tutkulu bir toplum oluşturulurken boşluğun gücü ve bilgisi kullanılmaktadır. Aynı boşaltılmışlığın, aynı gücün binlerce yıllık kültürlere ve sosyal düzenin teminatı olan dinlere uygulandığını düşündüğümüzde ne kadar ciddi sonuçlar doğurabileceğini ve aslında ne kadar dikkatli hareket etmemiz gerektiğini görmekteyiz.
Bayram sonu olduğu için sanırım, milli ya da dini bayramlarımızın içini boşalttıklarında yerine koyacakları sanal gerçekliğin ne sonuçlar doğuracağı zihnimde kocaman kocaman boşluklar oluşturuyor. Bu nedenle belki de milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum, çünkü onlar binlerce yıllık deneyimlerle günümüze taşınmış gerçeklerdir. Ve geleceği bir boşluk üzerine değil, boşluklarını zaman içinde kendi deneyimlerimizle bıraktığımız bir temel üzerine inşa etmek gerektiği inancındayım. Bu yüzden bayramlarınızı bayram tadında sevdiklerinizle geçirmiş olmanızı temenni ediyor ve nice bayramlar diliyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.