Atatürk Havalimanı’nda Gökdelen Tarlalar
Gün geçtikçe tarımdan uzaklaşıyoruz. Köyden kente göç hız kazanmaya başladı. Nüfus hızla artarken, tarımsal üretimde düşüş var. Köy yaşamının cazibesi kalmadığı için insanlar köylerine dönmeye ikna da edilemiyor. Bu gelişmeler karşısında kaynakların hızla tükenmesi, gıda üretiminin azalması kaçınılmaz.
Yapılan hesaplamalara göre, 2050 yılında insanların sağlıklı beslenebilmesi için artan Dünya nüfusunun paralelinde, tarım üretiminin de %70 artması gerekiyor. Aksi takdirde kıtlık kaçınılmaz olacak. O halde hem köyleri cazip hale getirmemiz lazım hem teknolojiden faydalanarak gıda güvenliğini sürdürülebilir üretimle sağlama almamız lazım.
Geçtiğimiz ay Türkiye tarım bölgelerinin neredeyse tamamına yakınında sel ve dolu felaketleri yaşandı. Seralar ve açık araziler ciddi boyutlarda zarar gördü. Bu zarar sadece mahsül kaybı değil, birkaç yıllık emeğin de bir çırpıda heba olması anlamına geliyor. Evet, çevresel faktörlerin önüne geçemeyebiliriz, fakat tarımsal stratejimizi belirleyebilirsek kayıpları asgari düzeye indirebilmek mümkün.
Bu sorunlar sadece ülkemizde değil, tüm Dünya’da yaşanıyor. Farkında olan yönetimler yeni tarımsal üretim modellerini uygulamaya aldılar bile.
Bu modelde “Köye gidemiyorsan köyü ayağına getir“ mantığı ile hareket ediliyor. Şehir çiftçiliği; diğer bir adıyla dikey tarım yani ‘Gökdelen Tarlalar’ uygulamasıyla çiftçilik şehre iniyor. Bu akım esasında yeni değil. Kadim medeniyetlerde, tarım varoşlara bırakılmayacak kadar önemli bulunur, politik, kültürel ve ekonomik anlamda iyi olan şehirlerde hassasiyetle yapılırdı. En iyi örneği, Dünyanın Yedi Harikası arasında da yer alan Babil’in Asma Bahçeleri olsa gerek.
Halihazırda Barselona, Londra, New York, Toronto, Vancouver, Montreal ve Şangay gibi büyük şehirlerde çatılarda dikey tarım tesisleri ile tarım üretimi gerçekleştiriliyor. Hidroponik; yani topraksız tarım sistemi ile üretim yapılıyor. Kurulan su döngüsü yöntemiyle sulamada yağmur suyu kullanılıyor. Şehrin atıkları kompost gübreye dönüştürülüyor, şehrin çöpünden biyogaz elde edilerek şehir seraları ısıtılıyor. Bu şekilde hem maliyet, hem çevre temizliği, hem de enerji tasarrufu sağlanmış oluyor. Sentetik ilaçlar kullanılmamasına rağmen daha yüksek verim alındığı ve bu sayede daha doğal üretim yapıldığını belirtmekte fayda var.
Dünya’nın gelişmiş şehirlerinde mimariler sadece insanların yaşam alanı olarak değil, aynı zamanda yapılacak dikey tarım da düşünülerek tasarlanıyor. Üretilen ürünler ise doğrudan nihai tüketiciye ulaştırılıyor. Böylelikle, ne şehirler arası nakliye gideri ne de kırsaldan şehre sevkiyat esnasında yaşanan fiziki ürün kayıpları oluşuyor. Ülkemizdeki en önemli kalemlerden nakliye giderinin sıfıra yakın olmasının ne anlama geldiğini anlatmaya lüzum görmüyorum.
Malumunuz son günlerde 3. Havalimanı’nın devreye alınmasıyla, 11.750.000 metrekarelik Atatürk Havalimanı’nın akibetinin ne olacağıyla ilgili yoğun tartışmalar oluyor. Yani 11.750 dekarlık bir arazi. Uçak bakım sahası mı, otopark mı, AVM mi, halk bahçesi mi yapılır bilemem.
Olası kıtlık için tedbir almak zorundayız. Sadece ağaç ekmek, çimlendirmek bir çözüm olmayacak. Bu tarz yeşil alanlara harcanan sulama ve gübreleme giderleri ciddi maliyetlerden. Hem yeşil alan, hem gıda deposu bazlı üretim temel amaç olmalı. Aynı durum eski stadyumlar için de geçerli. Eski stadyumları gıda deposu yeşil alanlar için neden değerlendirmeyelim?
Şehir içindeki bu özel bir alan, çok verimli bir istihdam alanı olarak değerlendirilebilir. Şahsi kanaatim; alanın büyük bir kısmında yukarıda bahsettiğim dikey tarım alanlarının kurulması. Kalan kısma da hobi bahçelerinin yapılması. Bir yandan istihdam sağlanırken, İstanbul’un çöp atıkları bu tesislerde verimli bir şekilde kullanılarak enerji tasarrufu da sağlanabilir. Diğer taraftan kentleşme ve dikey yapılarla topraktan uzaklaşan insanlar yeniden toprakla buluşma fırsatı yakalar.
Hollanda’da bulunan Keukenhof Lale Parkı Dünya’nın en büyük lale parkıdır. 320 dekar üzerinde bulunan ve 7 milyon lale ekilen bu parkı yılda 1 milyon 400 bin yabancı turist ziyaret ediyor. Hollanda lale ihracatından yıllık 1.5 milyar Euro, peyzaj ürünlerinden 8.5 milyar Euro kazanıyor. Bu 11.750 dekar alanda hem gıda üretimi, hem doğal yaşam alanları, hem de tarım turizmi için şehrin simgesi olan lale bahçelerinin kurulduğunu hayal edin...
Ben ediyorum, kim bilir belki olur.
Sevgiler.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.