Apolitik neslin marka tanrılaştırma gayretinin bir ürünü olarak: Netflix
Bundan yaklaşık dört sene önce ABD’nin büyüyen online yayıncılık platformu Netflix, giriş yaptığı 50 ülke içerisine Çin’i de katmak için çalışmalar yapmaya başladı. İşe Hong Kong’ta açacağı ofisle başlayan Netflix, bürokrasi ve yapımcılarla süren diplomasisine ara vermeden devam etti. Bu süreçte yaşanan ABD – Çin gerilimi ise neredeyse hiç umurunda olmadı. Çin hükumetinin, öne sürdüğü tüm koşulları kendisi için uygun hale getiren şirket, maalesef burada yine de istediğini elde edemedi. Yayınlar sadece Hong Kong özerk bölgesinde izin verildi. Ancak geçtiğimiz günlerde bu izin de ülkede artan iç karışıklıklardan sonra geri çekildi. Netflix’in Hong Kong kalkışmasını başlatan protestoculardan birinin hayatını belgesel haline getirmesi, bu kararda etkili oldu.
BAZI ABD EYALETLERİNDE YASAK
Çin sonrası gözünü Ortadoğu’ya çeviren Netflix, Suudi Arabistan için ikna turlarına başlamıştı ki ülkede yaşanan karışıklıklar ve Kral Selman’ın gelişiyle beraber liberal ortamdan nasibini almayı başardı. Bugün 190 ülkede birden yayıncılık yapan şirket, sadece Çin, Kuzey Kore, Suriye ve Kırım’da yayın yapamıyor. Ayrıca ABD’deki bazı eyaletlerde rekabet piyasasını olumsuz etkilediği gerekçesiyle kullanımına izin verilmiyor.
Peki, hızlıca değişen dünya gündemi Netflix’in girdiği ülkelerde kalmasını nasıl sağlıyor? Örneğin, Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrasında şirket ülkede kalabilmek için kendi yapımlarını bile sansürlemeyi kabul etti. Patriot Act isimli komedi programının bir bölümünde Cemal Kaşıkçı cinayetiyle alakalı olarak Kral Salman’ı eleştiren sunucu Hasan Minhaj “Onun tek modernleştirdiği şey Suudi diktatörlüğü” yorumunu yapmıştı. Washington Post’a göre Suudi yönetimi Netflix’i bu konuda açık şekilde tehdit etti. Yayın şirketinin yapımlarına izin verdiği Disney ve Warner Bros gibi yapım şirketlerindeki hisselerini göz önünde bulundurarak hareket eden Netflix, daha fazla tehlikeyi göze alamadığı için sansürü uygulamak durumunda kaldı.
‘ÇİÇEK ÇOCUKLAR’ SAVUNUYOR
Tüm dünyada son zamanlarda LGBT konusundaki ‘Fazla tavizi’ konusunda eleştirilen yapım şirketi, bu konuda çoğu izleyicisi tarafından ‘İşin suyunu çıkarmak’la suçlanıyor. Farkındalığı desteklemek adına birçok uyarlama senaryoda da radikal değişikliklere giden Netflix’in ırkçılık, mülteci sorunu ve nefret söylemi gibi önemli meseleleri basite indirgeyen tutumu, bu alanda çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarının bile eleştirel açıklamalar yapmasına neden oluyor. Ancak mesele Türkiye’de bambaşka bir boyutta ilerlemeye devam ediyor.
RTÜK’ün online yayıncılık için aldığı karar sonrası başlatılan kara propaganda süreci, son olarak sosyal ağlarda yalan haberle desteklenen #netfliximedokunma hashtagi ile yeni bir boyuta taşındı. Twitter’da ne yaptığı kestirilemeyen bir yabancı hesabın beyanıyla bir anda başlayan kirli bilgi akışı, yaşadığı toprakları üçüncü dünya ülkesiymiş gibi pazarlamaktan haz duyan vatandaşları hararetlendirdi. Bu esnada diğer online yayıncılık şirketleri RTÜK ile görüşmelerini olağan bir şekilde sürdürmeye devam ederken, Netflix’in böylesine tanrılaştırılmasında etken olan asıl şey sizce neydi?
BASİT DÜŞÜNÜYORLAR
Netflix’in esasında LGBT meselesinden de çok çok önce Türkiye’yi politik açıdan sıkıntıya sokacak bambaşka bir meselede içeriği de mevcuttu. İki sene önce Designated Survivor isimli politik dizide, Fettullah Gülen’i ülkesini kurtarmak için gayret gösteren bir ulema sahibi gibi tasvir eden ve Erdoğan’ı diktatörlükle itham eden bölümlerin arka arkaya yayınlanması büyük tartışmalara yol açmıştı. Ancak o dönemde RTÜK bu konuda bir adım atmayı uygun görmedi. Yapım şirketini bir süre daha izleme konusunda karar alan kurulun; sadece LGBT değil, bu tür yayınlar için de bu kararı aldığını düşünmek daha makul olur. Ancak 31 Mart seçimlerinde de önemli bir kesimi oluşturan apolitik yeni nesil, Netflix ve ifade özgürlüğü konusunda basit düşünmeyi kendince daha uygun buluyor. Öyle ki RTÜK’ün bu denetim kararını direkt özel hayata müdahale olarak algılayan var. Marka kıyafetlerin indirimlerini yine elinde markalı kahvelerini yudumlarken kovalayan bir neslin başka bir markayı kadar korumayı göze alması aslında çok da şaşırılacak bir şey değil. Netflix, Türkiye gibi teknoloji geliştirmese de teknolojiyi gündelik yaşamında fazlasıyla kullanan gelişmekte olan ülkeleri oldukça iyi analiz ediyor ve pazarlama stratejilerini buna göre geliştiriyor.
DOĞRUYU AYIRT EDEMEYEN NESİL
Türkiye pazarına da girdiği andan itibaren, kendisini ‘İhtiyaç Piramidi’nde önemli bir noktadaymış gibi göstermekten hiç çekinmedi. Modernleşme/Batılılaşma farkını bir türlü kestiremeyen bu yeni nesil de popülizmin kapısını aralayacak her türlü arayışı yaşam tarzı olarak tanımlamaktan vazgeçmiyor. Maalesef bu da Netflix gibi birçok platformun kendisine atfedilen tanımlarının dışına çıkarak, irade sahibi sanal bir kanaat önderi haline getirilmesine neden oluyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.