Anne
Annelerin âhının tuttuğu bir zamanda ve mekânda seslendi tâlib. Peygamberimiz ve anne sevgisine dair bir yazı ısmarladı.
İki başlıklı bir nesir zor geldi kâtibe. Mazlumlar bilir ancak anne kıymetini, dedi. Nebi bir yetimdi. Öksüzdü ayrıca. En çok o anlamıştı Amine olacak Hatice hatırası Fâtımaları. En çok o kavramıştı kulluk ile evebeyne saygı ortak parantezine sırlanmış çileden nakışları. Bu nakışlarda saklı cennet ızdırablarını.
Aileden ümmete yükseliş sancılarını, Meryem iffetini hep o aktarmıştı.
Hirâ’daki uzlet nöbetlerinde koskoca bir cihanın irşad haritasını çıkarırken, Cebrâil sohbetinde vahye râm olurken, ümmetine oku demeye hazırlanırken, bir annenin bir eşin bir teslimiyet yoldaşının Hatice’nin sabrını ilk o hikâye etmişti. Hatice’sini rahmeti Rahman’a yolcu ettikten sonra en uzak akrabalarına bile vefa göstermeyi o öğretmişti.
İlm ü dirâyetiyle nebevi aile eğitimini yetiştirdiği talebelere nakşederek adeta suffe annesi olan Hz. Aişe’yi kılı kırk yararak yetiştiren O’ydu.
Genlere takılı kalmış ırkçı söylemler yerine, bütün ümmetin ilim musluğunun başında Ravza mualliminin öğretilerini cihana yayan Âişelere bir eş olarak nasıl iltifat edileceğini o talim etmişti.
Sütannesi Halime’ye ve kabilesine, hayatı boyunca gösterdiği hürmeti, bugüne kadar hiçbir nâsir yazamadı; hiçbir şâir mısralara sığdıramadı.
Vahyin teftişinde aile kurmayı, kurduğu yuvayı sevgiyle kıvamda tutmayı, o öğretti eşlere.
Anne babasız kalmış yetim ve öksüzlere anne oldu baba oldu.
Enesler büyüttü ocağında muhaddisler kervanına kılavuz.
Gurbet illerinden, putperest ellerden kopup gelen Selman’ı kucakladı, ciğerpâre ehl-i beytine aldı.
Renginden ötürü horlanmış köleleri nağmeye susamış dünya gülistanına ezan bülbülü olarak tayin etti, sedâsı asırlardır kesilmeyen, adı Bilâl olan..
Bir yaşlı ninenin yükünü omuzladı çoğu kere; yorgun düştü bir yetimin ihtiyacını karşılarken.
Asr-ı saadeti düşünürken kâtib, kan gölüne dönen İslam coğrafyasının, fitne fücur arenası haline gelen Müslüman beldelerin muzdarib annelerini düşündü.
Gâh dinsiz gâh dindâr, kana susamış vahşete müşteri modern çağın insanının, en çok da anneleri göz ardı ettiğini hissetti kâtib. Salîbin çizmesinden inlemediği kadar kendi mahallesindeki münâfıkların sillesinden bîzâr olan İslam âlemindeki anneleri zihninde canlandırdı.
Müslüman haritasında mazlum milyonların feryadına kulağını tıkamış yine Müslüman bir dünyanın yevmiyelik kahkahalarına öfkelendi.
Entelektüel söylemlerde Rahmân’a kulluğu unutan, fakat dinsizliğe reddiye yazan meddâh kalemlere acıdı.
Tesettürün yılmaz bekçiliğini yaptığı yıllardaki zâhid dindarlığına özlem bile duymayan, câh u şöhret çarklarında garib bir ucûbe haline gelen kariyerli annelere takıldı zihni.
“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı” (İsrâ, 17/22-23) âyeti hakkında akademik tezler yazan/yazdıran okumuş evlatların anne babasına selamı kestiğine yandı.
Kılık kıyafete, modaya esâreti, cihâdın zahmetine tercih eden melez mürşidler-mürşidelere sataştı içten içe.
Bilgisi çoğalan ameli azalan anne babalara baktı kâtib.
Hamâsetsiz kalmış gençliği, dava dava diye seküler dünya nimetlerine klavuzlayan manevi rehberlere takıldı gözü.
Bir nasihat yiğitliği gösterecek Rabbânî hakikat adamları aradı yine de.
Ebu Zer anlatan dillerdeki dünya hırsını yadırgadı.
Âişe annemize atılan iftirayı, İfk hâdisesini anlatan kitapların müelliflerinin, bir başka mazlum Müslüman halkın hakkına tecavüz etmekten keyif aldığını gördü.
Osman iffeti söyleyen Kurân’sız dillere, infaksız ellere tahammül edemedi.
Bir salavât özgürlüğü ile Nebi’yi andı kâtib.
Dertlerine dermân anne duası için telefona sarıldı. “Annen namazda, sonra ara” dedi babası.
Secdesindeki seccâdeye değen ak yaşmaklı annelerin yüzü suyu hürmetine ayaktayız dedi fısıldayarak kâtib.
“Bir uzak yakınlıktır anne, gurbet ellerde,
Kelimesi olmayan mana bütün dillerde” mısraları döküldü kaleminden.
Kışta bahar geldi yüzüne kâtibin.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.