Psiko Diziler
TRT’nin ilk spikeri Nuran Devres’in “Burası üçünü bant beşinci kanaldan deneme yayını yapan Ankara Televizyonu. Sayın seyirciler bugün 31 Ocak 1968 Çarşamba, Ankara’dan televizyon yayınımıza başlıyoruz” sözleriyle hayatımıza girdi televizyon. Bir dönem “Aptal kutusu” denilerek aşağılansa da, dijital platformlar, sosyal ağlar, video paylaşım siteleri tahtını sallasa da bir süre daha hayatımızda olacak gibi görünüyor.
‘İYİ BİR ŞEY YOK’
İlk zamanlardaki asrın icadı muamelesini görmüyor ve bir kesim tarafından da sürekli olarak eleştiriliyor ana akım televizyon kanalları. Bu sebeple yayınlanan her program didik didik inceleniyor, yağmur gibi cezalar yağıyor. Peki, ama hiç mi iyi şeyler olmuyor bu televizyonda? Ülkede bir kesim var ki onlara göre asla olmuyor. Onlar zaten asla yerli dizi izlemeyen, yalnızca belgesel seyreden, magazinden haberi bile olmayan, Demet Akalın’ı da otel ismi zanneden kimseler olduğu için değerlendirme dışı bırakıyorum. Zaten ne yapılsa beğenmeyecek, Tarantino TRT’ye dizi çekse olmamış diyecekler.
PSİKOLOJİK DİZİLER
Bir de ne yapılsa tüketen, sünger gibi çeken, televizyonu arkadaşı zanneden, hiçbir programı sorgu, eleştiri süzgecinden geçirmeyen, süzgeci sadece mutfakta kullanan bir kesim var, onlar da ne yayınlansa beğendiği için değerlendirme dışı kaldılar. Geriye “Televizyon dediğin bir araç, doğru kullanımda iyi sonuç alınabilir” diye düşünen, “Her şeye muhalefet olayım da zeki sansınlar” demeyen, objektif eleştiri yapan makul kesim yani siz ve ben kaldık. İşte tam olarak bu güruhu memnun eden bir furya başladı televizyon kanallarında: Psikolojik diziler!
‘FURYA’ NE DERSE O!
Televizyon dünyası zaten furyalar üzerine kuruludur. Bir dönem mantar gibi ağa dizileri türemişti, şifon şalını topuzunun üstüne tel toka ile tutturan ve etrafa korku salan hanım ağalardan geçilmiyordu ekranlar. Sonra her yeri siyah takım elbiseli mafya adamları sardı çünkü mafya dizileri furyası başladı. Tespihler altın çağını yaşadı. Tam bitti dedik kitaptan uyarlama dizi furyası başladı. Yaprak Dökümü, Aşk-ı Memnu, Fatih Harbiye, Sinekli Bakkal derken neredeyse Mehmet Akif’in Safahat’ının bile dizisi çekilecekti. Ondan kurtulduk, bu sefer de izleyiciyi şaşırtan ters köşe diziler modası çıktı. Fakir ve şapşal kız, zengin ve sert erkek aşkını konu alan tuhaf meyve isimli yaz dizileri en korkuncuydu neyse ki ondan da kurtulduk. Bitti mi? Bitmedi tabi şimdi de ekranlarda psikolojik dizi rüzgârı esiyor, izlenme rekorları kırıyor.
İŞE YARAR DİZİLER
Neyse ki bu sefer bir takım uzmanlar ve halkın büyük kısmı nihayet işe yarar bir şeyler yapıldı diyor. Geçtiğimiz sezon bir dizinin içinde yer alan psikiyatrist ve danışan sahnelerinin çok beğenilmesi, video paylaşım sitelerinde defalarca izlenmesi sonrası “Neden bunu dizi yapmıyoruz ki?” diye düşünmüş olmalılar. Çünkü hislerim ve gereksiz yerli dizi kültürüm beni yanıltmıyorsa daha önce herhangi bir dizide psikolojik terapi sahnesi yayınlanmamıştı. Bu sahneler o kadar beğenildi ki, dizideki psikiyatristi canlandıran oyuncudan randevu almak istedik izleyiciler olarak. Çünkü danışan rolünü oynayan oyuncu o terapi odasından çıktığında bizler de rahatlıyorduk. Ben hala o oyuncunun, o psikiyatrist olmadığını kabullenmekte zorlanıyorum. İzleyiciler böyle sevdikçe ve bir şeyler öğrendikçe, -Elbette gerçek bir psikoloji terapisi değil- bu sahneler artmaya başladı ve nihayet bu sezon, neredeyse tamamı bu terapi sahnelerinden oluşan bir dizi yapıldı. Üstelik gerçek bir psikiyatristin gerçek hastalarının hikayesinden uyarlanıyor. Şu an ekranlarda aynı psikiyatristin danışmanlığını yaptığı ve kitaplarından uyarlanan üç dizi var.
ELEŞTİRİ DESEN O DA VAR
Birinde; bir tanesi dispozofobi (İstifçilik), bir tanesi enürezis (Altını ıslatma), bir tanesi obsesif kompülsif bozukluk, bir tanesi de mazoşist dört kardeşin hikayesini, diğerinde ise çocukluk dönemi travmalarını ve şiddet görmüş kişilerin hikayelerini izliyoruz. Tabii bazı uzmanlar bu tip konuların televizyonlarda gösterilecek kadar basit olmadığı, kişilerin ruhsal durumlarını olumsuz yönde etkileyebileceği, gerçek terapilerin böyle olmayacağı gibi eleştirilerde bulunuyor. Bazı uzmanlar ise aksine “Sırf insanların o odadan korkmamasını sağlaması” açısından bile faydalı olabileceğini söylüyor.
GERÇEKTEN EMPATİ
Televizyon izlemek için bir ruhsat gerekmiyor, bilet almıyoruz, izin istemiyoruz. Ekran başına kimlerin geçtiğini bilmiyoruz. Hepsinin de akıl ve ruh sağlığının yerinde olduğundan emin olamayız elbette. İnsanların izlediklerinin, hangi duygularını tetikleyeceğini de bilemeyiz. Ben sosyolojinin alanına girmeyim ama bir total izleyici grubu üyesi olarak ekranda, Kiraz mevsimi, Çilek Kokusu, Armut Sapı, Üzüm Çöpü gibi kötü esprili, kimsenin mutsuz ve üzgün olmadığı, hayatın hep şölen havasında geçtiği yaz dizileriyle, karakterlerinin başına gelmeyen felaketin kalmadığı, kötülerin aşırı kötü, iyilerin aşırı iyi olduğu, karanlık sokak mafyası dizilerdense bu dizileri görmek istediğimi belirtebilirim sanırım. En azından ‘Empati’yi cümlelerimizi süslesin diye koyduğumuz yerden indirip hayatın içine koyuyorlar. Kimsenin salt iyi ya da salt kötü olmadığını, davranışlarını yargıladığımız insanların o davranışların altında yatan sebepleri düşünmemize sebep oluyorlar.
BU FURYA DEVAM ETMELİ
Çocuklarına şiddet uyguladığı için kızdığımız, öfke duyduğumuz bir karakterin, çocukluğunda aynı şeyi yaşamış olduğunu görüyor, yazarının tabiriyle ona, onun ayakkabılarını giyerek bakıyoruz. Kişilere “Kim bilir ne yaşadı?”, “Bu davranışın altında yatan sebep ne?” sorusunu sordurduğu için bile faydalı olabilir. Tüm bunları bir televizyon dizisi mi yapacak diyebilirsiniz? Tam tersini yapıyor yani, kişileri olumsuz davranışlara itiyor, yanlışa özendiriyorsa bunu neden yapmasın? TRT’nin ilk spikeri Nuran Devres o ilk anonsu yaptığında bugünleri hayal etmiş midir bilmiyorum, televizyon kanallarını nasıl bir gelecek bekliyor, dijital dünya sonunu mu getirecek onu da bilmiyorum, ama bu psikolojik diziler furyası devam etsin istiyorum. Biz orta güruh sevdik çünkü.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.