PİYASALAR

  • BIST 1009827.231.51%
  • ALTIN2954.6590.39%
  • DOLAR34.7450.1%
  • EURO36.502-0.16%
  • STERLİN43.994-0.33%
  1. YAZARLAR

  2. Saliha Sağdıç

  3. Kadın mı? O da ne?
Saliha Sağdıç

Saliha Sağdıç

Yazarın Tüm Yazıları >

Kadın mı? O da ne?

A+A-

Ampulü bulan Thomas Edison ile Yeşilçam artisti Ediz Hun’un aynı kişi olmadığını öğrendiğimde şaşırdığım kadar olmasa da benim için oldukça şaşırtıcıydı ‘Bir zamanlar kadınların erkeklerden daha önemli olduğu anaerkil toplumlar’ bilgisi… Kadının; doğurduğu için kutsal kabul edilmesi, soyun devamını sağladığının düşünülmesi, hatta ‘Ana tanrıça’ denilerek heykellerinin yapılması vs.
Sonra ne oldu da toplum, ‘Bir oğlumuz olsun, soyumuzu devam ettirsin’ kıvamına geldi ilginç doğrusu! E hani kadının heykelini dikiyordunuz, doğuruyordu, soyu devam ettiriyordu? 
Soy dediğimiz şey bu ikisinden biri olmadan devam etmiyor işte, ikisi de aynı oranda gerekli, kadın ya da erkek… 

HAYATIMIZ HEP ZOR OLDU

Neyse konumuz biyoloji ya da soy devamı olmadığı için şu ‘ana tanrıça’ya geri dönmek istiyorum. Doğuruyor diye heykelinin yapıldığı günlerden bugüne kadının hayatı hep zor olmuş. Kimi zaman erkek kişisi zorlaştırmış, kimi zaman başka bir kadın kişisi, kimi zaman topyekün bir toplum. Bazen ise bizatihi kadının kendisi…
Ana tanrıçayı geçince ileride sağda, günümüzden elli sene önce de zordu kadın olmak. Tarlada çapa, kenarda doğum yapıyor, bir Allah’ın kulu baby shower yapmıyor, bebesi doğdu diye kimseye ağzında bebek taşıyan leylek magneti dağıtmıyor, çocuğuna safari temalı ilk yaş doğum günü de hazırlamıyordu. 
Doğumdan önce balon patlatıp sürpriz cinsiyet öğrenme partisi hazırlayamadığı gibi, erkek doğurmadığı için türlü türlü eziyet görüyordu. Çeşmeden su taşıyor, derede çamaşır yıkıyor, Norveçli balıkçılardan da, onların bir numaralı tercihi olan kremden de haberdar olmadığı için elleri kaderi gibi çatlıyor, kuruyordu. 

YAŞASA BİR TÜRLÜ ÖLSE BİR TÜRLÜ

Günümüz kadını derede çamaşır yıkamak, çeşmeden su taşımak zorunda değil! Hangi deterjan markasının daha kaliteli olduğuna karar verebilirse bir tuşa basması yeterli. 
Teknolojiyle birlikte değişen dünya; kadının birçok yükünü, bir tuşa dokunma kolaylığına indirirken başka yükler yükledi sırtına. Yeni dünyanın modern ve kusursuz kadınları olarak, hem güzel, hem akıllı, hem kariyer sahibi, aynı zamanda dekorasyon ve moda uzmanı, iyi bir aşçı ve gurme, üstelik de süper bir anne ve harika bir eş olmaya zorlanıyoruz adeta.


Ortaçağ Avrupa’sında ‘Kadının ruhu var mı, şeytan mı, insan mı?’ diye tartışılıyordu. Çin toplumunda ‘Duyguları tarafından yönetilen akılsız bir varlık’ olduğu düşünülen kadın; Hint toplumunda, kocası ölünce, kocasıyla beraber canlı canlı yakılıyordu. İngiltere’de erkeklerin eşlerini satabilme hakkı vardı. Budizm’in kurucusu Buda’nın başlangıçta kadınları dine kabul etmediği söyleniyor. Aklı var mı ki, dini olsun diyordu herhalde. Cahiliye Arapları kız çocuklarnı diri diri gömüyordu vs… Yaşasan bir türlü, ölsen bir türlü.

FARKEDİLMEYEN YÜZBİNLER 

Aradan yüzyıllar geçti… Ana tanrıçalığı değilse de birçok insani hakkını elde etti kadın. Kocası öldü diye yaşamasına gerek olmadığına karar verilen, aynı anda doğduğu erkek bebek pahalı kumaşlara sarılırken sırf kız çocuğu diye çaput parçalarına sarılan, mal gibi alınıp satılan kadından; ‘Ne akılsızı, ne münasebet!’ denilen, istediği mesleği yapan, tek taşını kendi alan, çocuğun da kariyerin de en iyisini yapan kadın bölümüne geçtik çok şükür!
Geçtik geçmesine de; ekip biçmeyi yani bugünkü adıyla tarımı keşfettiği için ‘Aman da başımızın tacı, toprak anamız’ denilip toplumda saygın olan kadına, ‘Tarım da neymiş!’ diyerek hayvancılıkla kart gösterenler bugün başka kartlarla sahnede maalesef.


Kocası ölünce; ‘Kocası öldü bunun yaşamasına ne gerek var’ diyerek adamla beraber öldürülmüyor belki ama bizzat o adamlar tarafından öldürülüyor! 
‘Ruhu var mı, yok mu; insan mı, şeytan mı?’ diye tartışmıyor filozoflar ama bir insan olduğu bir ruhu olduğu görünmeyen, farkedilmeyen yüzbinlercesi var hala. 

HİÇBİR ŞEYDEN GERİ KALMAMALI 

Bir tarafta hala çamaşırını kendi yıkayan, çamaşır makinesi dahil henüz bir tuşa basmışlığı olmayan kadınlar; diğer tarafta tüm bu dijital dünya içinde giderek mutsuzlaşan kadınlar. 
Modern kadının sırtına her geçen gün yeni yükler biniyor. Çocuk ve kariyeri aynı anda yapmak bile demode oldu. ‘Kariyeri yaptım, çocuk da tamam!’ diyemiyor. O çocuk mümkünse her alanda en iyi olmalı, spor yapmalı, enstrüman çalmalı, en iyi okulları kazanmalı, tüm kutlamaları, partileri eksiksiz yapılmalı. Dünyaya gözlerini karnaval havasında açmalı ki, sevinçten ‘Bu anam ne yapıyor?’ diye düşünecek fırsatı olmasın. 
En iyisinden kariyer, en havalısından düğün, en romantiğinden eş, en akıllısından çocuk yapsan bile yetmiyor! En sağlıklı yaşam modası başladıysa onu da takip etmek zorunda modern dünya kadını. En bilinçli anne olmalı, çocuğuna en organik hayatı sunmalı. Hiçbir şeyden geri kalmamalı, her şeyin en iyisini en kusursuzunu yapmalı.

DERT BİTMİYOR 

Kadının bir derdi bitiyor, diğeri başlıyor anlayacağınız… Doğuruyor ve soyun devamını sağlıyor diye el üstünde tutulan kadından, kocasıyla beraber diri diri yakılan kadına; daha eline krem sürmemiş, hayatı önce babasının sonra kocasının iki dudağı arasında olan kadından, ülkeler yöneten kadına; şeytandır, cadıdır diye düşünülen kadından, icatlar, keşifler, büyük işler yapan kadına; dünyanın bir ucunda tek bir fotoğrafı hatta bir adı bile olmayan kadından, dijital dünyada kusursuz olmaya çalışan kadına; köy kadınından, beyaz yakalasına tüm kadınların, kız kardeşlerimin kadınlar günün kutlarım.


Böyle bir günden haberi dahi olmayan ‘Kadınlar günü mü? O da ne?’ diyenlerin de…
 

Bu yazı toplam 7680 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum