İYİLİK, HER YERDE İYİLİK
YAPILAN İYİLİĞİ BİZDEN DAHA İYİ BİLEN RABBİMİZ VARKEN BİZ BİLSEK NE OLUR, BİLMESEK NE OLUR?
Yaptığımız hemen her şeyin bir karşılığı olsun isteriz… Karşılığı evet, bunu böyle söylemeli. Yaptığımız iyiliklerin de bir karşılığı olsun, bilinsin, duyulsun hatta kimi zaman, takdir edilsin “Bak görüyor musun, ne iyi insanmış!” desinler ne güzel olurdu!
Yıllar sonra bile keşke unutulmasa yaptığımız iyilikler… İstisnai zaman ve durumlar olsa da, bu çoğu zaman böyledir. Yeryüzündeki tüm insanlar dursun şöyle oysaki. Yapıp ettiğimiz her şeyden eksiksiz haberdar olan Allah’ın bir tek şeyi dahi bilmesi, yarattıklarının her şeyi bilmesinden evladır ki, bu da alabileceğimiz en güzel karşılıktır aslında.
BİR VİDEO İLHAMIM OLDU
Yazarken ilham lazım… Bu ilham bazen çiçek oluyor mesela, bazen bir şiirin mısrası, bazen bir nasihat, bazen de bir fotoğraf…Bu yazıya da bir video ilham oldu. Hatta videoya kendimce bir isim koymuşluğum dahi var: “İyiliği abartan adam.” Keşke abarttığımız her şey iyilik gibi olsa ne de güzel olurdu diye bir an düşünmedim değil hani. Neyse.
Adam kaldırımda yürürken, bir borudan boşa akıp durmakta olan suyu görüyor. Hemen yolun kenarındaki saksıya ilişiyor gözleri. Çiçeği kurumaya yüz tutmuş, toprağına yağmur değmeyeli nice zaman olmuş. Bir çırpıda yerleştiriveriyor saksıyı suyun altına. İyilikse çiçeğe de iyilik, merhametse toprağa bile…
Derken bir seyyar satıcıya rast geliyor. Yükü ağır olmalı ki, arabasını kaldırıma çıkarmakta hayli zorlanıyor satıcı. Elindeki çantaları derhal bir kenara bırakıp satıcının imdadına yetişiyor. Karşılıklı bir teşekkür-rica faslı ve uzaklaşıyor oradan. İyilikse tanımadığına da iyilik…
Az ileride bir esnaf lokantası var. Lokantanın önündeki mütevazı sandalyelerden birine oturuyor ve kendisine tavuk söylüyor. Yemeye başladığı anda bir köpek beliriyor yanında, o da acıkmış belli. Onu bırakır da kendisi yemeye devam eder mi hiç? Etmiyor tabi. “Zaten doymuştum” der gibi bakıyor köpeğin gözlerine ve neredeyse tamamını ona yediriyor, köpek durumdan memnun haliyle. İyilikse hayvana da iyilik…
Birkaç metre ileride ellerini açmış annesiyle beraber gelip geçenden yardım dileyen çocuğu görüyor bu defa. Çocuk mahcup, başı önünde. Kayıtsız kalamıyor adam, cüzdanından çıkardığı parayı usulca bırakıveriyor miniğin avuçlarına. Yüzü gülüyor miniğin. İyilikse çocuğa da iyilik…
İhtiyaç sahibi olduğunu bildiği bir kadın var adamın. Her gün dışarıda işi bitip de eve dönme vakti gelince markete uğruyor ilkin. Biraz meyve alıp kadının kapısına bırakıyor, kapıyı çalıp hızlıca uzaklaşıyor oradan. Kadın yüzünü dahi görmediği birine her gün dua ediyor. İyilikse, ona da iyilik…
İYİLİĞİ ABARTAN ADAM
Şu ana kadar bahsettiğim her şey adamın her gün rutin olarak yaptığı iyiliklere dönüşüyor. Seyyar satıcı, kendisine yardım etmesiiçin her gün onun oradan geçeceği saati bekliyor.
Burada sevdiğim bir büyüğümün: “Bir iyilik yaparsın, karşındaki sürekli aynısını beklemeye başlar. Bir de bakarsın yaptığın iyilik vazifen oluvermiş” sözü geldi aklıma, güldüm kendi kendime.
Gerçek şu ki yaptığı iyiliklerin adı ‘Vazife’ olsa da yapar bu adam, öyle iyi. Hem boşa “İyiliği abartan adam” koymadık adını da. Yemek yediği lokantaya geliyor köpek her gün, annesiyle dilenen minik okula başlıyor adamın verdiği harçlıklarla. İhtiyaç sahibi kadın artık kapısının çalmasını beklemiyor meyveleri almak için. Her gün aynı saatte açıyor kapıyı, biliyor ki meyveler orada. Tanımadığı bir adama dua etmek de, kadının her gün yaptığı bir şeye dönüşüyor. Ve şöyle söyleniyor videonun sonunda adam için: “Yaptığı iyiliklerin karşılığında hiçbir şey elde etmiyor. Daha zengin olmayacak, televizyona çıkmayacak. Kimliği hala bilinmiyor ve daha fazla tanınmıyor…”
Evet, hiçbiri olmuyor yaptığı onca iyiliğin karşılığında. Zaten adam da herhangi bir beklentisi olduğundan yapmıyor tüm bunları. O iyiliklerin her birini yaparken aldığı haz ve yaşadığı mutluluk yetiyor adama. İki kelimeyle son buluyor video: “İyiye inan.” Kötülerin ve kötülüklerin deyim yerindeyse hüküm sürdüğü şu zamanda, iyilere ve onların iyiliklerine inanmaktan başka çaremiz de yok aslına bakarsanız. Eskilerin dediği gibidir belki de kimbilir? O kimselerin hatrına dönüyordur dünya…
ECDADIN ZAMANINDA YAPILANLAR
Mademki iyilik dedik. Pek çok güzel şeyin olduğu gibi, iyiliklerin de kendileriyle başlayıp ve ne yazık ki pek çoğunun yine kendileriyle son bulduğu ecdadı da yad edelim o vakit. Sadaka taşları örneğin. Zenginler kimselerin görmediği bir esnada sadaka taşına bir miktar para bırakır; ihtiyaç sahipleri de muhtaç olduğu kadarını alır, gerisine diğer ihtiyaç sahiplerine bırakmaya özen gösterirmiş. Verenin, hayır ve hasenatın makbul olacağı “Sağ elin verdiğini sol el bilmesin” ölçüsüne riayeti; alanın ise kanaati, diğergamlığı ve ince düşüncesi bir başkaymış o zamanlar.
Zimem defterleri…Borçlunun ismini ve ne kadar borcu olduğunu gösteren, günümüzde kimi mahalle bakkallarının kullandığı ismiyle veresiye defteri yani. Hali vakti yerinde kimseler Ramazan aylarında mahalleyi dolaşmaya çıkar; oralardaki bakkal, manav ve diğer esnafa uğrar, dükkan sahibiyle başbaşa kalınca sorarmış: “Zimem defteri var mı?” olduğunu öğrenince de kimin ne kadar borcu olduğuna aldırış etmeden dilediği kadar sayfanın borcunu kapatır, “Allah kabul etsin!” deyip çıkarmış dükkandan. Yine bunda da borcu ödeyen kimin borcunu ödediğini bilmezmiş ve borcu ödenen de kimin ödediğini…
Kendisinden nasihat istenince: “İşlediğiniz günahları gizlediğiniz gibi yaptığınız iyilikleri de gizleyin” buyurmuş Rabia-i Adeviyye. (r.a) İşte bu minval üzere yapılmış iyilikler ecdadın zamanında. Allah onlardan razı olsun.
İKİ KAHVE BİRİ ASKIDA
İtalya’ya hiç gitmedim, Napoli’de hiç bulunmadım. Oraya ait bir iyilik geleneğinden söz edebilirim ancak yazının şu kısmında. Diğer iki geleneğe benziyor bu da. Hatta dikkatimi çekme sebebi de buydu diyebilirim. “Due caffee, uno sospeso…” “İki kahve, biri askıda” uygulaması. Müşteri geliyor iki kahve parası ödüyor. Biri kendisi, diğeri ise kahve içmek isteyecek yoksul kimseler için. Güzel bir uygulama neden olmasın? Büyüğü küçüğü, bir zamanı ve mekanı, belli bir şekli yok iyiliğin. İyilik her yerde iyilik…
Şu bizim iyiliği abartan adamın hakikatte var olduğunu, videonun gerçek olduğunu varsayalım şimdi. Saksıdaki çiçek, günlerdir beklediği suyla toprağını sulayanın kim olduğunu bilse ne olur, bilmese ne olur? Seyyar satıcı, adamın yaptığının vazifesi değil iyilik olduğunu bilse ne olur bilmese ne olur? Köpek her gün kendisiyle tabağını paylaşan bu adamın iyi biri olduğunu… Minik kız bu adam sayesinde okula başladığını…Yaşlı kadın, kapısına her gün meyve bırakan kişinin yine bu adam olduğunu bilse ne olur, bilmese ne olur?
Sadaka taşından aldığı parayla akşam evine peynir, ekmek götüren baba, kimin parasıyla evladının karnını doyurduğunu bilse ne olur, bilmese ne olur? Zimem defterindeki borcunu nasıl ödeyeceğini hesap etmekten gözüne uyku girmeyen adam, gece uykularını kime borçlu olduğunu bilse ne olur bilmese ne olur? Napoli’de bir akşam vakti malum kafenin önünden geçerken, kokusuyla yetinmek zorunda kalmayan düşkün, askıdaki kahveyi kendisine kimin ısmarladığını bilse ne olur bilmese ne olur?
AMCAMIN HİÇ BİLMEDİĞİM YÖNÜ
Vefatından nice zaman sonra hayatta iken hiç bilmediğim bir yönünü öğrendim amcamın. İhtiyacı olanlardan desteğini esirgemezmiş. Bununla ayrı, bunu bize dahi söylemeyişiyle ayrı iftihar ettiğim amcamın bu iyiliklerini ben bilsem ne olur bilmesem ne olur?
Kendisini tanımakta bir hayli geciktiğim, sadece birkaç video ile tanıdığımı zannettiğim Abdulmetin Balkanlıoğlu’nun Afrika ziyaretinde iken yalınayak çocukların ayaklarını elleriyle yıkayışını, elleriyle o çocuklara abdest aldırışındaki güzelliği mesela. Ben bilsem ne olur, bilmesem ne olur?
Çöpten bulduğu oyuncak ayıyı torununa götüren dedeye yenisini alıp hediye eden kimseyi…Sobayı tutuşturmak isterken çıkan yangında evini kaybeden Ali amcaya kedileriyle beraber yaşayabileceği yeni bir ev alan yardımseverleri…Yetimin başını okşayanı, öksüzün yüzünü güldüreni…Afrika’ya su kuyusu açtıran, Yemen’i de unutmayan gönül sahiplerini…Tüm bunların hepsini ve daha nicesini bizden daha iyi bilen bir Rabbimiz varken, biz bilsek ne olur, bilmesek ne?
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.