İçsel Huzur
Sosyolog Aygül Fazlıoğlu
İletişim, beş duyumuzun da kullanıldığı bir mesaj alışverişidir. Tatma, dokunma, duyma, işitme ve koku.
Bir insan yıkanmış, saçını taramış, traş losyonu veya parfümünü sürmüşse aldırış ettiği yönünde bir mesaj gönderiyordur karşıdakine. Birisi için leziz bir yemek hazırlanmışsa, bu bir hoş geldin mesajıdır.
Çoğu kez çatışmanın sebebi iletişim veya iletişim eksikliğidir. İnsan için, sesini duyurmak ve anlaşılmak temel bir ihtiyaçtır.
Yalnızlığı çok sevsek de, yaşamımızı sürdürebilmek için, önünde sonunda korunaklı alanımızdan çıkıp, toplumsal yaşama karışıyoruz. Bir çalışma hayatımız varsa, gün içinde evimizden çıkıp, ya şahsi aracımızla, ya da toplu taşıma araçlarıyla işimize gidiyoruz. Yani, gün başladığında, daha işimize varmadan, bir çok insanla karşılaşıp, selamlaşıyor veya konuşarak iletişimde bulunuyoruz.
Adına iletişim dediğimiz bu alışveriş, işimizle de bitmiyor, akşam eve geldiğimizde ailemizle, bazen dostlarımızla devam ediyor. Çalışmayan birey için de, süreç çok farklı değil aslında. Onlar da, toplumun çeşitli kesimleriyle, bazen alışveriş için, bazen bir parkta dinlenirken iletişimde bulunuyorlar.
Tüm bu süreçlerde, zorunlu veya keyfi olarak görüştüğümüz insanlar için, zihnimizde çeşitli sıfatlar oluşur. Örneğin; sabah asansörde karşılaşıp, "günaydın" demeyen komşumuz için ukala, bindiğimiz dolmuşta, bütün para verdiği için yolcuya çıkışan şoförü asabi diye tanımlarken, yanımızda oturan teyzenin bizimle tatlı bir sohbet başlatmasını sevimli bulabiliriz. Bu örnekler kısa zaman dilimlerinde iletişimde bulunduğumuz insanlardır ki, hayatımızda ve zihnimizde çok büyük izler bırakmazlar.
Bizi en çok mutlu eden veya en çok üzen, ailemiz, akrabalarımız ve iş ortamımızdaki insanlarla olan iletişimimizdir. Çünkü bu alanlardaki insanları, hayatımızdan çok kolay çıkartamayız.
İnsanlar kötü iletişim kurduğunda veya yanlış varsayımlarda bulunduğunda anlaşmazlık başgösterir ve uyum bozulur. Aslında iletişim sıkıntısı, her zaman karşı taraftan kaynaklanmaz. Biz de bu sorunun yaratıcısı olabiliriz, ama bunun farkında değilizdir. Yani, bilmediğini bilmeyen insan tipi olabiliriz. Örneğin; çok kontrol edici bir kişiliğe sahip olabiliriz. Fakat bunu bilmediğimizde ve insanlar bizden hoşlanmayıp, uzak durduğunda ise, bunun neden böyle olduğunu düşünüp üzülebiliriz. Ya da eleştirisel, negatif bir tutum içinde olup, bunun farkında olmadığımızda, insanların bize ters davranmasının nedenini anlayamayız.
Böyle durumlarla karşılaşıldığında, direkt karşı tarafı suçlamak yerine, bir es verip, empati duygusu yaratıp ve "ben bu davranışı hak edecek ne yaptım" diye sorgulama içine girdiğimizde farkındalığımızı geliştirebiliriz.
Bazen bunun tam tersi durumlarla karşılaşabiliriz. İş hayatımızda ve sosyal yaşamımızda, olumsuz birçok insanla zorunlu iletişim halinde olabiliriz. Örneğin; kaba, bencil ve yönetim zafiyeti olan bir yönetici ile çalışabiliriz, arkadaş ortamımızda alaycı, ukala, negatif insanlar olabilir. Böyle durumlarda, başkalarının nasıl davrandığı onun sorunudur. Bunun karşılığında nasıl davrandığımız ise bizim seçimimizdir. Yani nasıl hissettiğimiz bizim seçimimiz ve bizim sorumluluğumuzdur.
Daha basitçe şöyle de düşünebiliriz. Birisi fındığın içini yeyip, kabuğunu bize verdiğinde, doğal olarak onu reddederiz. Bunun gibi duygusal zararları kabul edip etmemek de bizim elimizdedir.
Duygular, düşüncelerden farklıdır. Duygular, bedende hissedilen fizik kıpırtılarıdır. Düşünceler ise, bedenimizde hissettiklerimiz hakkında beynimizin ürettiği fikirlerdir. Bazen duygular ve düşünceler öylesine yakınlaşır ki, bunları birbirinden ayırmak zor olur. Ama yine de farklıdırlar.
Hayatımızın kalitesini belirleyen, aslında bizim zihnimizdeki düşüncelerdir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.