PİYASALAR

  • BIST 1008964.10%
  • ALTIN2877.2770.23%
  • DOLAR34.202-0.06%
  • EURO37.540.24%
  • STERLİN44.8320.19%
  1. YAZARLAR

  2. Gonca Babür

  3. Havva’nın Kızları, Meclise Girip Yılın Manto Modasını Tartışacak
Gonca Babür

Gonca Babür

Yazarın Tüm Yazıları >

Havva’nın Kızları, Meclise Girip Yılın Manto Modasını Tartışacak

A+A-

Bu başlık 1924 yılının Cumhuriyet Gazetesi’ne ait. Sahi kadın haklarının altın tepside sunulduğu o dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmeye cüret eden Havva’nın kızları da kim?

CEZALANDIRILDI

Manşetteki küçümseyici üslubun ok gibi hedef aldığı Havva’nın kızları, yani kadınlar, resmi tarihin gizlediği Nezihe Muhittin ve arkadaşlarından başkası değil. “Osmanlı kadın düşmanıydı, Cumhuriyet kadın dostu oldu” diyenler, kadınların yaşam tarzı üzerinden korku pompalayarak siyasi çıkar umanlar, Nezihe Muhittin’in hüzünlü hikâyesi, tarihi yalanları gün yüzüne çıkarıp ezber bozacak türden... Muhittin, savcı babasının konağında Osmanlı vatandaşı olarak açtığı gözlerini, 1958’in Türkiye’sinde bir akıl hastanesinde hayal kırıklıkları içerisinde yumdu. Çünkü Cumhuriyetin ilk partisini kuran bu düşünen kadın, cezalandırılırcasına tarihe gömüldü. Yanlış duymadınız. Cumhuriyet’in ilk partisi Cumhuriyet Halk Partisi yani eski adıyla Cumhuriyet Halk Fırkası değilmiş. Kadın Partisi’nin akıbeti de kurucusunun sonu gibi hüzünlü olmuş…

10 YILLIK MÜCADELE

Unutturulan, yok sayılan, tarih kitaplarında dahi adı hiç anılmayan bu kadını Kanal 7 televizyonunda birlikte çalıştığım iki gazeteci arkadaşımın Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle çektikleri belgesel film sayesinde tanıdım ve mücadelesinden çok etkilendim. Aklıma bir soru takıldı: Türkiye Büyük Millet Meclisimizdeki kadın vekillerimiz özellikle CHP’li kadınlar ‘Nezihe Muhiddin’e olanları biliyor mu? Şair Nigâr, Fatma Aliye ve Halide Edip’in içinde yer aldığı o büyük kadınlar kuşağının son üyesi neden unutturuldu? Onun onurlu mücadelesi neden yok sayıldı? Bu coğrafyada kadın mücadelesi, Osmanlı modernleşmesi ve Türkiye inkılapları tarihi Nezihe Muhittin anılmadan kesinlikle eksik kalıyor. İddia edildiği gibi Türk kadınına seçme ve seçilme hakları altın tepside sunulmadı. 5 Aralık 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan kanun çıkarılmasında Nezihe Muhittin’in 10 yıllık mücadelesi yadsınamaz…

AVRUPA’YI SOLLADIK

Kadın hareketleri Osmanlı’da da çağdaşlarıyla aynı dönemde başladı. Çok eşliliğin kesin bir biçimde yasaklanmasını öncelikle Türk Medeni Kanunu’na borçluyuz. Ancak 1917’de çıkan Hukuk-i Aile Kararnamesi’nin çokeşliliği kadın lehine sınırlandıran kanunlar getirdiğini de bilelim. Elbette 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren yasayla beraber pek çok Avrupa ülkesini sollayıp arkada bıraktık. Fakat kadınlarımızı neredeyse yüz yıla yakın bir dönem açık ve kapalı diye ayırdılar. Cumhuriyet’ten önce de Arabistan değildik olmadık. Orta Asya’dan günümüze uzanan örfümüz buna maniydi.

İZİN VERİLMEDİ

“Osmanlı döneminde kadınlar cahildi” diyenlere bugün Meclis’te Nezihe Muhittin gibi Farsça, Arapça, Fransızca ve Almancayı edebi eser yazacak kadar hangi milletvekili biliyor diye sormak istiyorum. Muhittin daha 19 yaşında Hanımlara Mahsus Gazetesi, İkdam ve Tercüman gazetelerinde makaleler yazarak kadın mücadelesinin fitilini ateşledi. Onun önderliğindeki bir avuç kadın Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kadınlar kolunu oluşturmak üzere başvuruda bulundu. Cevap alamayınca, daha cüretkâr bir adım attı Havva’nın kızları. 15 Haziran 1923’te Kadınlar Halk Fırkası (KHF) adını verdikleri partinin kuruluş beyannamesini İçişleri Bakanlığı’na sundular. Amaçları kadınların siyasi ve sosyal haklarını kazandırmak ve kadınlığın statüsünü yükseltmekti. Parti, yalnızca kadınlardan oluşan siyasal bir cemiyetti. 8 ay süren heyecanlı bekleyiş bakanlığın vetosuyla son buldu. Gerekçe olarak 1909 tarihli Seçim Kanunu’nun kadınların siyasi temsiline izin vermediği gösterildi.

17 ROMANI VAR

Edibe-i şehire olarak anılan Nezihe Hanım pes etmedi, camilerde kadın konferansları düzenlenmesi için diyanete başvurdu, kadınlara da seçilme hakkı verilmesi için çırpındı fakat o yıllarda kabul görmedi. 1911 ile 1944 yılları arasında ulaşılabilen 17 romanı, 300 kadar öyküsü bulunuyor. Osmanlı feminizminin kurucularından olan cumhuriyetin en cesur kadını için kadının yükselmesi demek onun erkeğe benzemesi değil, aradaki farkların iyileşmesi demekti. Nezihe Muhiddin mutlak eşitçilik değil, farklılıktan yana tavır almıştı. “Tabiat olarak kadın ve erkek farklıdır ve kadın öncelikle annedir” diyen Muhiddin, yurttaşlık haklarında eşitlik istemekteydi. “Erkekle kadının birbirine benzemesi değil, benzememesi toplumsal dengeyi sağlamlaştıracaktır” ömrünün sonuna kadar görüşünü savundu.

ONURLU MÜCADELE

Osmanlı modernleşmesinin yeşerttiği bu filiz döneminde anlaşılmadı, hor görüldü. Cumhuriyet döneminde kadınlar için daha fazla özgürlük umarken dalları acımasızca koparıldı. 1958 yılında hayal kırıklarının sürüklediği akıl hastanesinde yaşamını kaybetti. Onun savunduğu değerleri kendi çağında anlaşılmasa da vefatından yarım yüzyıl sonra Elisabeth Badinter’in kavramsallaştırdığı tamamlayıcılık teziyle fikirleri adeta ete kemiğe büründü. Kadın cinayetlerinin akıl almaz şekilde yürek yaktığı şu günlerde kadın mücadelesine bir ömür vermiş bu güçlü kadını anmak istedim. Onun onurlu mücadelesi sayesinde bugün meclise giren fakat devletine, askerine, polisine katil diyecek kadar kendini kaybetmiş bazı kadın milletvekillerimiz adına hicap duyuyorum. Şili’de başlayan Türkiye’de de gündem olan hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bazı kadın milletvekillerinin yaptığı ‘Las Tesis’ dansından bahsediyorum. Nedenini marşın sözlerini okuyunca anlayacaksınız. Ataerkillik bizi doğduğumuz için yargılayan bir yargıçtır Ve bizim cezamız görmediğiniz şiddettir. Kadınlara ölüm, katilim için cezasızlıktır, kaybolmadır, tecavüzdür. Ve benim suçum değildi, nerede olduğum ve nasıl giyindiğim. Tecavüzcü sensin, tecavüzcü sensin. Polis, yargıçlar, devlet, başkan. Baskıcı devlet maço bir tecavüzcüdür.

MARJİNAL GRUPLAR

Terör, çocuk istismarı kısacası toplumun huzurunu bozan her olay siyaset üstü meseleyse kadına yönelik şiddet de aynıdır. Her hafta onlarca kadının bir zamanlar sevdikleri adamlar tarafından canice katledilmesi toplumda sonuna kadar mücadele edilmesi gereken çok büyük bir yara açtı. Ancak devleti, polisi, yargıcı ve hatta devlet başkanını ‘Katil’ olarak niteleyen bu ifadeler konunun TBMM’de muhalefette bulunan kadınlar tarafından ne kadar hafife alındığını gösterdi. Zira bu marş Şilili iki kadının polis tarafından öldürülmesi üzerine söylenmişti. Ülkemizde ise aynı şekilde (Las Tesis dansı) yapılan gösterilerin amacı ne kadın cinayetleri ne de kadına karşı şiddet farkındalığı… Marjinal grupların devleti hedef alan gösterilere dönüştü. Tarafgirlikten, popülizmden uzak durularak yaklaşılması gereken en hassas konu kadın cinayetleri, aile içi şiddet… Sağcı solcu ayırmaksızın kadınlar için kenetlenme zamanı gelmedi mi? Nezihe Muhittin’in eşit vatandaşlık hakları için verdiği onurlu mücadeleyi bu çağın kadınları, kadının toplumsal hafızadaki yeri için vermeyelim mi? Kâğıt üzerinde her şey kolay değişir. Önemli olan zihni bir aydınlanma...

Bu yazı toplam 2226 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar