PİYASALAR

  • BIST 1008898.23-1.27%
  • ALTIN2919.746-0.07%
  • DOLAR34.210.02%
  • EURO37.84-0.09%
  • STERLİN45.175-0.8%
  1. YAZARLAR

  2. Naz Melis ZENGİN

  3. Gelişmeyi lügatinden kaldırmışların bir oyun parkı olarak Türkiye kültürel iktidarı
Naz Melis ZENGİN

Naz Melis ZENGİN

Turuncu Dergisi
Yazarın Tüm Yazıları >

Gelişmeyi lügatinden kaldırmışların bir oyun parkı olarak Türkiye kültürel iktidarı

A+A-

Popüler kültürün ve sanat dünyasının kendini güncel olaylara empoze etmeye daha da yatkın olduğu günlerde kültürel iktidar gibi bir konunun gündeme gelmesi elbette yadsınamaz. Hele hele bahsini açacağınız konu içerisinde kavramı oluşturanların bu yarışta nerede olduğu kaygısını da barındırıyorsa…

MUHAFAZAKARLAR AÇISINDAN ÇETREFİLLİYDİ

Türkiye entelektüel camiası ülke içi güncel siyasetin hareketliliğiyle yine oldukça hararetli tartışmaların odağında yer alıyor. Yine dediğimize bakmayın, aslında bu camia bir süredir unutulmuş, tozlu kitaplara ve Twitter analizlerine hapsolmuştu. Ancak belli bir sürecin izlendiği, toplumsallığın ve yaşam tarzının ön plana çıkarıldığı durumlar bu kitleyi uzun zaman sonra hatırlamamızı sağladı. Öyle ki ‘Murat Belge yorumu’ öbeğini Radikal 2’de bırakmış zihinler Türkiye’ye yeni giriş yapmış uluslararası medya kuruluşunun ‘İlk’ yazı dizisinde birden denk geliverdi. Öyle ki bu isim, ilk yazı dizisinde ‘Kültürel İktidar’ı ele aldı. 

Kültürel iktidar tartışmaları, 1 Nisan sonrası özellikle büyük şehirlerde Ak Parti’nin yaşamış olduğu tartışmalardan sonra kendini hafiften gösterir gibi olmuştu. Süreç muhafazakârlar açısından epey çetrefilli bir süreçti. Bu süreçte iyi niyetiyle birlikte savunduklarında gördüğü yanlışları dile getirenlerle, kötü niyetlilerin varacağı sonuçlar neredeyse birbirine karışır hale gelmişti. İstanbul seçimlerinin tekrarlanması kararıyla da bu eleştiri girdabının solucan deliği misali, ucu açık ve bulanık bir hale gireceği yönünde tahminler yer alıyordu ki bambaşka tepkiler, bambaşka etkilerin önünü açtı ve eleştiriler bir anda yapan kişileri dahi kendinden utandırır hale getirdi. Peki bu süreç nasıl mı oldu? 

HÜKÜMETLER KÜLTÜR YAPAMAZ?

Tekrarlanacak seçim kararlarının ardından muhalefet kanadına desteğini sunan, Türkiye popüler kültürünün bilindik simaları tarafından…

Olayların nasıl geliştiğini vs. tekrardan anlatmanın bir manası yok ama verdiği destekten sonra bir TV programında kendisine karşı bir futbol yorumcusunun “Senin Fenerbahçeli olman benim için bambaşka bir gurur, en kötü anlarımda aklıma bunu getiriyorum” dediği Cem Yılmaz’ın ‘Sade vatandaş’ kimliğiyle seçimler için verdiği tepki elbette entelektüel çevreye güzel bir malzemeyi yeniden sunmuş bulundu. 

Tüm bu tartışmaların ardından Independent Türkiye yeni bir yazı dizisiyle konuyu ‘Bilenlere’ danışmaya başladı. Yazı dizisinin ilk kısmında Yusuf Kaplan abartılıyor diyerek söze başladı. Kaplan’ın ardından Murat Belge ‘Hükümetler kültür yapamaz’ dedi, en son Müfid Yüksel ise ‘İmam hatipliler ezik’ diyerek tartışmayı apayrı bir boyuta taşıdı. Bizim yazıyı yazdığımız süreçte yazı dizisinin devam edeceğini özellikle belirtelim ama Müfid Yüksel noktasında özellikle kalmak istediğimizi de ifade etmekte fayda var. 

HİÇBİR FİKİR ORTAYA ATILAMAMIŞ 

Yazı dizisi, alanında ehil kişilerin üzerinden ilerlemiş olsa da dikkatimi özellikle çeken bambaşka bir şey var ki bu yazı dizilerinin genelinde verilere dayalı önemli, somutluğa kavuşmuş hiçbir fikir ortaya atılmamış. Yaşanmışlık, çevre, birikim… 

Bu kendi başına değerli tüm parçaların bir konuya yorum getirme açısından önem taşıdığı aşikâr ancak ülkenin önemli bir kesimini ‘Ezik’ olarak nitelendirecek kadar da mühim olduğunu düşünmüyorum. Yüksel ailesi ve çevresi nedeniyle saygı duyulan, önemli okumalara imza atmış biri olsa da kültürel iktidarı sizce ne kadar doğru alabilmiştir? 

Bizde önemli bir ‘Kültürel iktidar’ sorunu elbette söz konusudur ancak burada sormamız gereken asıl soru şu şekilde başlasa daha doğru olacaktır: Peki bu iktidarın sahipleri uzun yıllardır sizce ne kadar başarılı olabilmiştir? 

Örneğin uluslararası alanda doğru düzgün başarıya imza atabilen kaç kişiyi sayabiliyoruz? Yanı başımızda baskılarıyla konuşulan İran’ın kültürel iktidarı, şu anda dünyanın çoğu entelektüel çevresinde kabul görür bir saygıya sahip iken bizim Edirne sınırlarını aşamayan kültürel iktidarımız sahiden de iktidar mı? 

Sadece sınırların ötesi bir kenara, kendi halkını tanıma konusunda bu iktidar ne kadar başarılı? 

Bu iktidarın bize dayattığı yaşam tarzının ne kadarını halk kabul edebildi? 

Batıyı her derdin ilacı olarak gören, self-kolonyalist kültürel iktidar en bereketli günlerini ise günümüzde uluslararası pazarlara rahatlıkla açılabilen dizi-film sektörü sayesinde yaşayabiliyor!?

İKTİDARIN DEĞİL, KÜLTÜREL İKTİDARIN YETERSİZLİĞİ

Sosyolog Yüksel’in İHL ezikliği diye tabir ettiği başarısızlığa tekrardan geri dönersek, Türkiye’de kültürel iktidara günümüzde mensup olmak isteyen kaç kişinin olduğunu da sorgulamamız gerekir. Tüm dünyanın post-kültürel anlayışı benimsediği bir zamanda bir kitlenin ülkenin mevcut aydın camiasına dahil olmayı uygun görmek istemeyişi sizce eziklik olarak tabir edilebilir mi? 

Ya da şu şekilde soralım: Sürekli seçim kaybeden bir partiye kim inatla üye olmak ister? 

Özellikle Cumhuriyet sonrası Türkiye kültürel iktidarı, darbelerin ve baskıcı yönetimlerin tesirinde sadece belirli mekân ve anlayışın çevresinde gelişimini sürdürmeyi kendince uygun gördü. Bu uygunluk kimi zaman darbeleri dahi savunur hale getirtti kimi zaman da başörtülü bir öğrencinin okuma isteğini rejim tehlikesi olarak yorumlatmaya kadar götürdü. Birilerinin ağzından ısrarla ‘Dayatmayla kültürel iktidar oluşmaz’ sözleri döküledursun, Türkiye kültürel iktidarı, yıllardır kendi baskı araçları üzerinden kitlelere okuması gereken kitapları, izlemesi gereken filmleri, dinlemesi gerek müzikleri dayatmaya devam ediyordu. Nitekim aynı kitle, İstanbul seçimlerinin tekrarlanma kararıyla beraber, bu gücünü ideolojik bağlamda da kullanmayı tercih ederek kitleleri yönlendirmeyi seçti ve ‘Her şey güzel olacak’ diyerek karşımıza çıktı.  Bu aslında hepimizin yeni karşılaştığı bir durum değil. Aynı iktidar, bir ülkenin entelektüel gelişimine en büyük darbeyi vuran ‘Darbeler tarihinde’ de askeri vesayetin yanında durmayı tercih eden yorumlarla karşımıza çıkmıştı.  Yeri geldiğinde demokrasinin kara lekesi darbeleri dahi savunabilmeyi göze alan ‘Kültürel iktidar’a dahil olmak ya da onu değiştirmeye çevirmek sizce ne kadar doğruydu?  Bu noktada ezikliği tercih etmek ya da iktidarı meşru saymamak daha doğru bir hareket değil miydi? 

HATALAR 

Bir siyasetçinin bu noktada gördüğü sıkıntıları dile getirip kültürel iktidar hakkında konuşabilmesi ise aslında bizleri bambaşka bir noktaya sürüklemeydi. Lakin muhalif çevre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda yapmış olduğu açıklamayı, otoriter herhangi bir liderin kültürel iktidar alanını tümüyle kaplayan ve toplumun geniş kısımlarının bu alana erişimini engelleyen gayri yerli ve gayri millî unsurları eleştirdiği bir serzeniş olarak yorumladı. Oysa Türkiye kültürel iktidarı, vatandaş-halk ayrımı arasındaki farkın belki de en sert biçimde çizildiği güce sahip bambaşka bir dayatmayı barındıran bir zararlar bütününü temsil ediyordu. Uzun yıllardır içinde yer alanların sadece kendilerine katkı sunan, ülkenin kültürel ve sanatsal alanda gelişmesini zerre ilerletmeyen unsurlar elbette bir siyasi liderin de gündemine sahip olabilirdi. Nitekim öyle de oldu, nasıl obezite yaygınlığı ya da sigara kullanımı konusunda halkın seçmiş olduğu bir lider konuşabiliyorsa, Erdoğan da bu konuda çekincelerini dile getirmekten çekinmedi. Ancak bir zamanlar Erdoğan’ın kabinesinde yer alarak kültür bakanlığı görevini üstlenen Ertuğrul Günay, “Kültürel iktidar dayatmayla oluşamaz” diyerek Erdoğan’ı daha tamamlamadığı bir cümle için suçlamayı kendine layık gördü. 

TOPLUM DEĞERLERİNİN YIKILIŞI 

Bismarck’ın vaktinde çokuluslu devletlerin askeri üstünlük yerine tercih ettiği yeni bir alan olarak yorumladığı kültürlerin savaşında bugün geldiğimiz noktada her ülkenin farklı bir yönüyle ön plana çıkardığı bir silahı ortaya sürdüğünü hepimiz görüyoruz. Bu kimi zaman ABD’nin Hollywood’u oluyor, kimi zaman Güney Kore’nin Hallyu akımı oluyor kimi zaman Fransa’nın çağdaş Fransız edebiyatı oluyor kimi zaman da İran’ın İran sineması olarak karşımıza çıkıyor. Bizler de bu yumuşak güç savaşında son yıllarda diziler üzerinden önemli bir yol kat etmeyi başarmış olsak da tüketim toplumunu ayakta tutmaya teşvik eden bir yanlış bir silahla yola çıkmanın da bir nevi çelişkisini yaşamaya devam ediyoruz. 

Tam bu noktada kültürel iktidarın popüler kültür silahının bizler için bir nevi nükleer silah etkisi gösterdiğini söylesek, yanlış konuşmayız olmayız. Dünyayı kasıp kavururken bir toplumun değerlerinin yıkılışını hep birlikte izlediğimiz popüler kültür ögelerinin bugün Türkiye kültürel iktidarının en önemli parçaları olduğunu da tekrar edersek; sizce de doğru olan bu kültürü ilerletmek adına iktidar öznelerinin peşinden gitmeyi hedefleyen bir nesne olmayı mı yoksa yepyeni sorgulayabilir ve toplumu ilerletmeyi hedefleyen bambaşka kültür araçlarının oluşumu için sessiz sedasız uğraş vermek mi insanlarımıza sahici katkıyı sunacaktır? 

Bu yazı toplam 12787 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.