Bu cuma sabah namazına Ayasofya’ya gelin!..
Hani o her fırsatta ‘Ayasofya açılsın’ diyenler, cuma günleri sabah namazında buluşalım. Biz ibadete açık bölümü namazlar, Kur’an’ı Kerim tilaveti, dualarla ihya edelim orada bir gayretimiz, secde izimiz olsun böylece üzerimizde ki beddua kalkar; Allah da tamamının açılmasını nasip eder diye ümit ediyor, o kutlu gün geldiğinde müdavimi olan bir cemaati olsun diliyoruz.
İstanbul’un eski arifleri, kibarları sabah namazı için özellikle Ayasofya Camii’ni tercih ederlermiş. Bu geleneği canlandırmak üzere, 2006 yılında Ayasofya’nın ibadete açık olan bölümünde cuma günleri bir grup arkadaşla yaklaşık altı yıl sabah namazlarına gitmiştik. Şimdi yeniden bu hazzı bizimle paylaşmak isteyip gelebilecek olan arkadaşları bekliyoruz...
Ayasofya içimize çakılı mıh gibi, fethin sembolü, Fatih Sultan Mehmet Han’ın emaneti diyoruz ama maalesef hep lafta kalıyor. Her şeyi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan beklemeyelim, bu sefer bizim de bir gayretimiz, istikrarlı bir katılımımız olsun bir adım da biz atalım, orada görünelim diyoruz.
Bir niyaz da biz ortaya koyalım...
Zaman zaman ekranlarda, Filistin halkının Mescidi Aksa’ ya alınmadığını, mabede girebilmek için uğradığı zulmü izliyoruz. Ne farkımız var? Orada gözle görülür, fiziki bir işgal ve zulüm var; burada ise çok daha etkili görünmez yasaklar söz konusu... Birilerinin kanına dokunuyor diye kendi öz mülkümüzdeki mescidimize giremiyoruz, tıpkı sahip olduğunuz malikanenin en özel bölümünün ipotek altında olması gibi bir durum...
İstanbul’un fethiyle bir çağ kapatıp, yeni bir çağ açılmasına vesile olmuş, şair ruhlu Sultan Muhammed Fatih Han, şehri teslim aldığı zaman mabedin yağmalanmış, bakımsız haline bakıp, derhal onarım ve bakımını emir ederken tarihe geçen şu beyiti söylemişti:
Perde-dârî mî küned der tâk-ı kisrâ
Bûm-i nevbet mî zened der kal a-ı Efrâsiyâb
Örümcek Kisrâ nın penceresinde perdedarlık yapıyor
Baykuş Efrasiyab ın kalesinde nöbet bekliyor.
Fetih Mabedi Ayasofya...
Fahr-i Kâinat, Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in ön görüsü ve övgüsüyle fethedilmiş, kendi öz mülkümüz olarak vasiyet edilmiş, bu şehri şahaneyi adeta sembolize eden mabedin mahzunluğu, bir zamandır namazgâh olamayışından işgal zamanlarında bile kesintisiz olarak okunan Kur an-ı Azimüşşan’ın okunamayışından ileri gelmektedir. Camii kimliği askıya alınmış, gerçek bir müze hüviyetinden de uzak, arafta müphem bir bekleyiştedir.
İstanbul’un fethini yüzyıllardır içine sindirememiş, meydanda kaybettiği savaşın kuyruk acısının rövanşını masa başında alma hevesinde olanlar, bir şekilde Ayasofya’nın ibadete açılmasına engel olmaktadır.
Bir takım Bizans entrikalarıyla, kotarılmış bu işin hiç de hukuki mesnedi olmadığını artık biliyoruz. Bir zaman ört-bas edilip dillendirilmeyen mevzu; Ayasofya, kilisenin mülkü değil, imparatorun malıdır ve Fatih Sultan Mehmet Han dahi kendi parasıyla nakdini ödeyerek, imparatordan satın almış ve cami olarak vakfetmiştir. Öyle ki bu vakfın şartlarını değiştirenlerin Allah’ın ve meleklerin lanetine uğrayarak kesintisiz ebedi ateşte kalması için ettiği duayı hepimiz bilmekteyiz.
“İşte bu benim Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi kim değiştirirse, Allah’ın
Peygamberin, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin, haşır gününde yüzlerine bakılmasın, kendilerine şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın. Kim bunları işittikten sonra hâlâ bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir."
Davet ediyoruz
Böyle manevi kıymeti, önemi olan mescitlere vefa, Rasul-ü Zişan’ın güzel sünnetlerindendir. Medine-i Münevver’de civar halkın tamamı cuma namazlarında tabiatıyla Mescid-i Nebevi’yi tercih ettiği için Mescid-i Kuba, cemaatsiz kalıyordu. İşte sırf bu yüzden Rasul-ü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem, her cumartesi sadakatle bazen binitle bazen yaya olarak Kuba Mescidi ’ne gider namazlarını eda ederlerdi.
O hendek, nam-ı diğer Ahzab Savaşı’nda, Resul-ü Ekrem Nebiyi Muhterem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, fütuhat için dua edip duasının kabul olduğu ve galibiyetinin Cebrail Aleyhisselam tarafından, zat-ı şeriflerine müjdelendiği ki, bu müjdeden sonra Fetih Mescidi olarak anılan, Sel Dağı’ndaki mescitle Allah-u âlem, Ayasofya’nın kardeş ilan edildiğini, İstanbul’un kibarlarının ve şairlerinden Yahya Kemal’in nezaketen, hürmeten, Ayasofya diye değil de Fetih Mescidi diye andıklarını öğreniyoruz.
Sadece Fatih Sultan’ın değil, aynı zaman da Peygamberimizin de bize emaneti olan mescide ilgisiz kalmamak adına, Fatih’in evlatlarını, İstanbul’un gerçek sahiplerini her cuma, sabah namazına davet ediyoruz!
Biz de, Mahbub-u Hüda Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz in, Uhud dönüşünde ve Fetih Mescidi’nde yaptığı dualarla Rabbi Teala’ya yönelerek, Ümmet-i Muhammed’in fütuhatı için, bir dilek, bir gayret, bir niyaz ortaya koyalım diyoruz!..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.