PİYASALAR

  • BIST 1009365.253.69%
  • ALTIN2940.7180.35%
  • DOLAR34.4660.07%
  • EURO36.3750.3%
  • STERLİN43.6570.29%
  1. YAZARLAR

  2. Emine Kibar

  3. Bir Virüsün Yok Ettiği İnsanlık Ve Öze Dönüş
Emine Kibar

Emine Kibar

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir Virüsün Yok Ettiği İnsanlık Ve Öze Dönüş

A+A-

Konforlu hayatın tüm imkanlarını sonuna kadar kullanan Batı dünyasının başına bir musibet gelene kadar dünyadaki diğer insanların her gün yeni bir kabusa uyanmasının hiçbir anlamı olmadı. Bugün dünyayı yoksulluğa sürükleyen, dünyada söz sahibi olan ülkelerin başına bir musibet geldiğinde bunu anlamlandırma çabasına giriyoruz. Çünkü onların herhangi bir sebepten ‘Zorluk’ yaşaması fikrini kabul edemiyoruz. Bu anlamlandırma çabası da ezoterizmden nasibini alıyor. Bunları olsa olsa üst akıl yapmış olmalı diyoruz. Kendi yaptıklarımızı ve bir sistemin parçası olduğumuzu yok saymak kolay geliyor çünkü. Komplo teorileri mırıldanarak çalıyoruz sazımızı. Komplo teorilerine kendimizi kaptırdığımız da vardığımız sonuç pek iç açıcı değil. ‘Bir üst akıl her şeyi planlandı yaptı ve dünya şimdi bu halde’ bu fikir insanı edilgen kıldığı kadar bir Yaratıcının etkisini de yok sayıyor. Yaşadığımız her şey bir sürecin parçası oysa. İçindeyken yaşadığımız zamanı algılayamazsak da yaşadıklarımızın bundan on yıl sonra neye/nereye evirildiğini yaşayarak göreceğiz.

SEÇİLMİŞLERE İLTİMAS GÖSTERMELİYDİ

Yaklaşık iki ay önce Wuhan’da çıkan salgın hızlı bir şekilde dünyaya yayıldı. Öngörülenin çok ötesinde hızlı bir tahribata neden oldu. Tam o zamanlar mülteciler Avrupa kapılarda bir umut beklerken; Avrupa, mültecilerin bir virüs gibi ülkelerini talan etmemesi için çeşitli önlemler almaya başladı. Çok geçmeden çok daha acı bir tablo ortaya çıktı. Bir laboratuvardan mı, yoksa buzulların erimesinden dolayı mı ortaya çıkan, yarasa mı pangolinden mi insana sıçramış belli olmayan, mutasyona uğramış kısacası ne olduğu belirsiz bir virüs yüzünden tüm Avrupa gerçek virüsle tanışmış oldu. Hemen sonrasında tüm dünya, mültecileri gündeminden çıkardı. Gerçek bir virüs varken, sınırda bekleyenlerin yaşadığı sefalet tıpkı eskiden olduğu gibi görmezden gelindi. Dünyada her gün binlerce insan sağlık hizmetlerine ulaşamadığı için, açlık gibi sebeplerden ya da savaşlar yüzünden ölürken bu salgın çok ses getirdi. Elbette salgının yayılma hızı fazlaydı ama yıllardır yüzümüzü çevirdiğimiz coğrafyalarda ölüm hızı yavaş mıydı? Bu virüs insan seçmedi. Dünyanın iki yarısına da aynı hızla gitti. Ülke, kültür, ekonomik göstergeler virüsün ilgi alanında değildi. O sadece yaşayabileceği bir canlı arıyordu. Bu yüzden dünyanın öbür yarısı bu sıradanlığı kabul edemedi. Seçilmişlere iltimas göstermeliydi.

İKİ ZIT KÜLTÜR AYNI KADER

Ülkelerini sürdürebilirlik ilkelerine göre planlayan Batılının, bu virüsle nasıl aciz kaldığını ve toplumların sosyolojik yapılarının ülkelerin gelişmişliğinin ötesinde nasıl etkileri olduğunu çıplak gözle görmüş olduk. İran ile İtalya gibi iki farklı kültürün aynı tabloda buluşacağını düşünmezdik. Tamamen farklı hayat tarzı, iki zıt gelenek, iki farklı din. Toplumsal reaksiyonları o kadar benzerdi ki. Önlem alma hızları, insanların virüsü ciddiye almamaları, cehalet boyutları. İşte insan fıtratının toplum üzerindeki etkisini bu kısa sürede çok net bir şekilde gördük. Ülkelerin gelişmişlikleri de virüs karşısında önemi yitirmiş oldu.

DİSTOPYALAR GERÇEK Mİ OLUYOR?

Dünyanın her yerinde insanlar bu virüsün nereden geldiğine kafa yormaya başladı. Çevre aktivistlerine göre doğanın düzenini bozmamız, komplo teorisyenlerine göre bir üst aklın planları, din ayırt etmeksizin inançlı insanlara göre Yaratıcı’nın insanlara verdiği bir ceza gibi fikirler ortaya çıktı. Hepsi birbiriyle ilişkili ve mantıklıydı aslında. Yaratıcı, evren, dünya, doğa, ekosistem, habitat, insanlar, hayvanlar, bitkiler, bakteriler, virüsler… Her şey birbirine bir zincir gibi bağlı. Birindeki en ufak aksaklık tüm sistemi etkiliyor. Kısa bir örnek karantina günlerinden; İtalya’da, Çin’de insanların evde kaldığı sürede suyun ve havanın temizlendiğini ve balıkların tekrar ortaya çıktığını hepimiz okuduk, muhtemelen bilmediğimiz başka değişimler de oldu. Bu kadar kısa sürede bir yenilenmeye sebep olabiliyorsak; bu kadar uzun zamandır ne kadar büyük tahribata neden olmuşuz siz düşünün. Bu tahribatların en büyük nedeni sanayi devrimi ve sonrasında gelen teknoloji devrimi, toplumsal değişimler. Sınıf ayrımları, doğadan elimizi çekmemiz ve insan fıtratından uzaklaşmamız. Ki bu yüzyıla geldiğimizde süregelmiş ve hatta birikmiş tahribatların tıkanmışlık hissi yarattığı aşikâr. Çok kabul görmese de büyük ülkelerin temiz kaynaklara ulaşma hırsı uğruna kendi toplumları dışındaki insanları, doğayı, tarihi hiçe sayarak alışkanlık haline getirdiği sömürgecilik faaliyetleri, savaşlar, savaşların yarattığı toplumsal travmalar ve çıkmazlar. Öte yandan teknolojinin vardığı nokta ve dijitalleşmenin bizi getirdiği maksimum konfor düzeyi, insan ve doğa arasındaki ilişkiyi kaybetmemiz; sanal dünyanın içinde sosyal hayatımızı kurgulamamız ve bunun doğurduğu sonuçlar. Komplo teorisyenlerinin ortaya attığı kripto paraya geçiş; dijital sağlık döneminin başlaması gibi kavramlar da bu açıdan baktığımız da çok da sıra dışı gelmiyor.

FİLMLERDEKİ GİBİ

Bilimkurgu filmlerimdeki birçok teknolojiye yaklaşmış durumda insanoğlu. Tüm sosyal iletişimler, alışverişler, çalışma hayatı, eğlence her şeyi sığdırdığımız bir dijital hayatın içindeyiz hepimiz. Hem de dünyanın en fakir ülkelerinde, en ücra köşelerinde yemek, su bulma sıkıntısı çeken insanların bile bir telefonla ulaşabildiği dijital bir dünya. Tüm bildiklerimizin değiştiği, her şeyin alt üst olduğu, dengelerin bozulduğu, bir dönüm noktasındayız. Yıllar sonra tarih kitaplarında bir çağın başlangıcı olarak adlandırılacak dönemi yaşıyoruz kim bilir. Bunca distopya, bilimkurgu senaryoları sadece hayal ürünü olamazdı değil mi? Bir gün biri gelip çipleri takacaktı bileğimize. Dünyayı ele geçiren robotlar, biyonik insanlar, doğal yaşamı seçen son insanları bir gün karşısına alacaktı.

ÖZE DÖNÜŞ

Dünya bir süre insanları kendinden uzaklaştırdı. Bir süre dinlenip kendini iyileştirecek belki de. Her içe kapanış bir doğumun habercisi. Allah ile ilişkimizi sorgulayacağımız, yavaşlayacağımız, Allah’ın yarattığı bu kâinata hürmet etmemiz gerektiğini anlayacağımız bir dönüşüm sürecinin başlaması temennimiz. Eğer böyle olmazsa kaldığımız yerden daha kötü kabuslara uyanmamız an meselesi.

Bu yazı toplam 3831 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar