Berlin'deki Türkiye
Göç insanlık var olduğundan beri süregelen bir olgudur. İnsanlar yaşamlarını daha kaliteli sürebilmek ya da sadece var olabilmek için oradan oraya savrulup durmaya devam etmektedir. Bunun sonucunda ise modern dünyadaki gelişmiş ülkerlerde çeşitli diasporalar oluşmuştur. Diasporalar bulundukları ülkenin her yönüyle karşılıklı etkileşim halinde olurlar. Hemen hemen her ülkenin her milletin bir diasporası vardır ama bunların içinde akla ilk gelen Yahudi, Ermeni diasporalarıdır. Zira en çok onların sesi çıkar dünyada, onlar hakkında filmler çekilir kitaplar yazılır seminerler düzenlenir ve hep onların sorunları! ve geçmişi hakkında bilgi sahibi olunur. Peki ya diğer diasporalar diğer göç etmiş ve bir Yahudi ya da ermeni diasporası kadar sesleri duyulmayan Türkler…
Dünyanın her yerinde bir Türke rastlamak mümkündür ama Almanya’da yaşayan Türklerin durumu diğer ülkelere göre farklıdır. Almanya’ya 1970’li yılarda çalışmak için büyük miktarda göç eden Türkler, 2 milyonu aşan nüfusuyla bir devlet büyüklüğüne ulaşmıştır. Mevcut nüfusuyla Almanya’da Almanlardan sonra ikinci büyük nüfuza sahip olan Türkler Müslüman olması hasebiyle diğer göç eden milletlerden de ayrı bir duruma vakıf bulunmaktadır. Bu da onları daha dikkat çeken bir duruma itmiştir. Şöyle ki kurban bayramlarında küvette kurban kesenden tutunda Cuma günü namaz kılmak için sokaklara taşan cemaatler yerli halkın ve devletin dikkatini çekmiştir. Son yılarda büyük oranda artan islamafobya da bunun ekmeğine yağ sürmüştür. Bundan sadece 50 sene önce 2. Dünya Savaşı’ını başlatan ve dünyanın bana göre en ırkçı milleti olan Almanların, kendi dışındaki milletlere bakışı malumdur. Hal böyle olunca ülkedeki Müslüman bir millete bir kurban kesecek yer ayarlanması ve cami yapımına zemin elde edilmesi uzun yılları bulmuştur.
Her ülkenin kendi içinde yabancıların oturduğu gettoya dönüşen mahalleleri vardır. Gettolar daha çok güvenlik ve diğer sosyal şartların maksimum düzeyde sağlandığı mahallerdir. Türkiye’de buna pek rastlamayız çünkü bizim halkımız dışarıdan gelen insanlara misafir gözüyle bakar ve onların ihtiyaçları için elinden geleni yapmaya çalışır. Yabancılar bizimle iç içe oturur büyük çoğunlukla. Her ne kadar Suriyelileri dışlayan bir takım kötü seslerin çıkmasına zemin hazırlayan kişiler olsa da halkımızın büyük çoğunluğu mazlumu sever ve kollar. Ama Almanya’da Türklere son yıllarda artarak devam eden saldırılar dikkat çekmektedir. Özellikle Türklerin yoğun yaşadığı bölgelere değil de tek tük yaşadığı yerlerde saldırılar daha çok olmuştur.
Geçtiğimiz Ağustos 2018’de Almanya’ya gittiğimde konuştuğum birçok Türkiye’den göç etmiş insanların çocuklarının kendine daha çok güven duyduğunu gözlemlemek bana umut verdi. Zira bu insanlar anne babaları gibi sonradan Almanya’ya göç etmemiş bizzat Almanya’da doğmuş ve oranın şartları ile büyümüştü. Artık hangi argümanlara sahip olması gerektiğini biliyordu. O hep bilinen ve üzüntü duyulan ne Türkiyeli ne Alman olmuş, kişiler arada kalmış kişilikler yoktu benim gördüğüm. Sohbet ettiğim birçok genç hem dinini rahat bir şekilde yaşıyor hem okuluna gidiyor hem de ticaretini ve geçimini sağlayacak şekilde hayatını idame ettiriyor. Tabi Alman Hükümeti de boş durmuyor.
Alman eğitim sisteminde ta ortaokulda, öğrencinin üniversite okuyup okumayacağı kesinleştirilip ona göre yönlendirme ve yaptırım uygulanır. Yani öğrenciye denir ki “sen üniversite okuyabilirsin öteki ise okuyamaz”. Sonuçta üniversite okumamasına karar verilen kişiler ise en çok Türkiyeli oluyor. Türk Diasporasının kendisini geliştirip önemli yerlere gelmesini istemeyen Alman Hükümeti bu çareyi bularak birçok gencin üniversite okumasına engel oluyor. Çünkü amacı bu göç eden kişileri sadece hizmet sektöründe kullanmak. Tıpkı onların anne ve babalarını ağır şartlarda fabrikalarda, hastanelerde, okullarda, bilumum resmi veya özel sektörde köle gibi çalışmalarını bekledikleri gibi. Yakın zamanda ünlü futbolcu Mesut Özil kendisinin bir Türkiyeli futbolcu olmasını açıklaması Almanya’nın tepkisine yol açmıştı. Yani onlara göre iyi olanlar kendilerine kötü olanlar Türkiye’ye aitti. Nasıl olurda Almanya’da doğup büyüyen bir kişi Türk olduğunu söyler! Ama işte yeni nesil daha uyanık ve bilinçli.
Çareyi kalabalıklar halinde aynı mahallede yaşamakta bulan ikinci nesil, kendini ırkçı saldırılara karşı savunmayı bu şekilde öğrenmiş. Adeta bir Türk Şehrine dönüşen Berlin’de konuştuğum gençler “Biz burada kalabalığız bize bir şey yapsalar hepimiz toplanır kendimizi savunuruz” diyorlar. Sürekli bir savunma psikolojisi ile yetişen bu gençler çeşitli kültür merkezleri de kurmuşlar. Binaların zemin katlarında camiiler yapmışlar. Bunlar, onların hem yaşamda sosyal şartların en önemlisi olan güven duygusunu ve huzuru sağlamasındaa etkin bir rol oynuyor tabi olarak. Hatta bu düşünce mimariye bile yansımış. Berlin’in Türk mahallesi olan Kreuzberg’de en işlek caddede bir binanın dış cephesinde, Türkçede bulunan –mış ekinin tüm türevleri yazılarak biraz mizah biraz aidiyet oluşturan çok güzel bir bina yapılmış. Almanya’ya ilk göç eden kişilerin Türkçesi ile – “mışmış da mışmış” diyerek dalga geçilmesi zoruna gidilmiş olmalı ki bu bina yapılmış.
Kendi yemek kültürünü de hemen hemen her caddede buluna dönercileri bir dünya markasına dönüştürmeyi de ihmal etmemişler. Hatta Almanya Başbakanı Merkel bile en sevdiği yemeğin döner olduğunu söyledi ve bazen Türklerden oy almak isteyen politikacıların ellerinde dönerle dolaştıkları bile vakidir .
Uğruna filmler yapılan Türkiye’den Almanya ’giden Türk Diasporası, hem Avrupa’da Türkiye’nin sesi olmuş hem de Müslümanların sığınacakları bir yer olmuştur. Çünkü diğer Müslüman göçmenlere karşı da kendini sorumlu hisseden sadece gene bizim insanımız olmuştur.
Şunu da belirmem gerekir ki yakın zamanda bir duvarla ayrılarak doğu ve batı diye isimlendirilen hatta başken olan ve bugün adı sadece Berlin olan şehir, bisiklet yolları ile geniş caddeleri, yemyeşil doğası içinde büyük bir kenttir. Berlin Almanya’nın en modern ve teknolojik olarak en büyük kenti sayılsa da orada bulunan Türklerin izleri azımsanmayacak kadar görünür bir şekildedir. Türkçe tabelalar, her an Türkçe konuşan bir insana rastlamanız, sokakta elinde iştahla mantı yiyen bir Alman size hep Türkiye’yi anımsatacaktır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.