PİYASALAR

  • BIST 1009693.461.77%
  • ALTIN2514.3211.22%
  • DOLAR32.5740.11%
  • EURO34.7830.12%
  • STERLİN40.423-0.44%
Sosyolog Aygül Fazlıoğlu

Sosyolog Aygül Fazlıoğlu

Sosyolog
Yazarın Tüm Yazıları >

Ben-ü Sen

A+A-

Yazıma Mevlana'nın "Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır" cümlesinin bana ifade ettiklerini sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum. Dillerimiz, dinlerimiz farklı olsa da duygularımız, düşüncelerimiz, umutlarımız bizi biz yapmakta, bizi bir araya getirmekte ve EMPATİ kurdurmaktadır. Başka bir deyişle kendimizi, karşımızdakinin yerine koymamızı, olaylara onun bakış açısıyla bakmamızı ve o kişiyi anlamamızı sağlamaktadır. İnsan ilişkilerimizi geliştirmeyi ve insanlar arasındaki kavga ve çatışmalarımızı azaltıp zamanla yok olmasını empati duygumuz ile sağlarız.

Günümüzde bir çok bilimsel araştırma, sağlıklı iletişimin en temel ilkesinin empati olduğunu ortaya konmuştur. Empati, karşımızdaki insanı onun gözleri ile dünyayı görebilecek kadar iyi algılayabilmektir. Empatik anlayışta karşıdaki insanı anlamak için karşıdaki insanın değerleri kullanılır.

Empati kurmak için öncelikle karşımızdaki kişinin bizden farklı değerleri, inançları olduğunu bilmek ve bunu kabul etmek gerekir. Bu kabulden hareketle, etkileşimde bulunduğumuz kişinin haklı ya da haksız, iyi ya da kötü biçiminde yargılanmaması, sadece onun durumunun anlaşılabilmesi için çaba gösterilmesi gerekir. Kısacası, diğer kişinin yerine kendini koymak ve diğer kişinin hislerinin nasıl olduğunu kavramaktır

Kendimizi çok uzun ömürlü bilinen ülkemizde de çok sevilen çınar ağacı gibi hayal edelim ve köklerimizin toprağın çok derinliklerine gittiğini düşünelim. Toprağın derinliklerine baktığımızda, kökleri çok derinde ve yaygın olan çınar bu sayede topraktan ihtiyaç duyduğu her şeye kolaylıkla ulaşabilmektedir. Köklerin her bir uçundaki din, dil, ırk, mezhep ve kültür ayrımının olamayacağını çınar ağacının kökünün derin olması bunu bize göstermektedir. Ülkemizin çeşitliliği de tıpkı çınar ağacının kökleri gibi işlev görebilir. Yaşadığımız şehirlere baktığımızda da durum böyledir. Tuncelili, İzmirli, Batmanlı, Samsunlu, Edirneli, Yozgatlı görünüşte şehirlerimiz farklı, adetlerimizde, geleneklerimizde ve yaşantımızda değişiklikler olabilir. Ancak hepimizin beklentileri, umutları, hayallerini ortak noktalar haline getirebilirsek Türkiye olarak çınar ağacı olabiliriz.

Osmanlı döneminde hemen her şehirde gördüğümüz farklı etnik ve kültürel yapıdaki insanların birlikte yaşama düşüncesini çok somut örnekleri olarak, cumbalı Müslüman Türk evleriyle, Rum evlerinin ya da Süryani evleri ile Türk evlerinin ya da Ermeni evlerinin aynı mahallede sırt sırta, yan yana durmasında görürüz. Manisa'nın eski Kula sokaklarını, İstanbul'un Heybeli ve Büyükada'sını, Mardin'in abbaralarını Antakya'nın sokaklarını dolaştığınızda iç içe yaşayan insanlara bizzat şahitlik ederiz. Aynı toprağın üzerinde, aynı havayı soluyup, duvarı olmayan bitişik bahçelerde oynayan, aynı meyveleri yiyen, mevsiminde aşureyi paylaşan, aynı pazardan alışveriş yapıp, aynı sokakları, aynı çeşmeleri kullanıp benzer kültürel ürünler ortaya çıkaran ve ortak ritüellere birlikte katılan insanlara rastlarız.

Kimimiz Ramazan ayında, bazılarımız Muharrem ayında, bazıları da Şabat'ta oruç tutar. Cenazemiz olduğunda onlar evlerimize gelip başsağlığı dilerken ve/ya camiye gelip yanımızda olduğunu hissettirirken, biz de onları cenazesi için kiliselerine gideriz. Bu bağlamda baktığımızda BEN ve ÖTEKİ diye farklılıkları pekiştirmek yerine, farklılıkları tanımalı, kabul etmeli ve bunlar arasında yüzeysel anlaşma ya da uzlaşmanın ötesinde birliktelikler aranmalı, EMPATİ kurmalı, farklı toplumlar arasında köprü kurarak, ön yargıları, yanlış yorumlamaları ve anlamaların, kutuplaşmaların üstesinden gelmeliyiz. Ben-ü Seni görmeliyiz.

Gerçekten dünyanın en şanslı milletiyiz ki öyle kentlerimiz var ki mesela Mardin mesela İstanbul, mesela Hatay kentleri camileri, kiliseleri, sinagogları, mabetleri ve manastırları, farklı lezzetleri ve kültürleri ile etnik temelli, mezhep temelli toplumu ayıranlara karşı insanlığı birleştiren kentlerimizdir. Nerden bakılırsa bakılsın ışığın güzelliklerini görmek mümkündür. Şehir kültürünü benimseyenler, hiçbir şehri tek kültürlü, tek etnisiteli, tek mezhepli yapma çabası içine girmezler. Zaten toplum dediğiniz şey, birçok öğelerden meydana gelmiştir.

Toplumsal yapının temelinde insan ilişkileri vardır İşte bir topumu meydana getiren bütün birim ve öğeler birbiriyle devamlı bir etkileşim halindedirler. Her bir öğe, ötekilerini etkiler ve onlar tarafından etkilenirler. Bu etkileşme ve etkilenme zorunlu bir ahengi ve çatışmayı belirlemez. Bazı durumlarda bazı öğeler arasında çatışma olabilir, çiftçi ve sulama birliği arasında olduğu gibi bazı durumlarda da ahenk olabilir kent yönetimi ile kente yaşayanlar arasında olduğu gibi.

Toplumsal değişimin ve farklılığın dinamiği ya da mekanizması bu etkileşim sürecinde yaşanır. Öte yandan , hangi öğelerin ne zaman ne şekilde hangi öğeleri hangi ölçüde etkilediği, öteki öğeler üzerinde nasıl bir etki bıraktığının anlaşılması toplumsal değişimin, toplum düzeyindeki oluşumun haritasını ortaya koyar. Doğal olarak da bu harita farklı niteliklere sahip toplumlardaki farklı yapıları özellikleri ortaya çıkarmaktadır. Nasıl ki renkleri harmanlayıp bir araya getirdiğimizde bize bir anlam ifade ediyor ise; aynı bir ebru sanatı gibi, tek bir renkten oluşamıyor. Ya da öyle bir mimari, öyle bir halı düşünün ki tek bir motifle ortaya çıkartılmış olsun, ikinci bir unsur barındırmasın. Toplumsal yapı dediğinizde de mutlaka farklılıklar olacaktır. Etkileşimin varlığı bütün toplumların, bütün değişme aşamalarında toplumsal bütünlüklerin korunmalarına yol açmaktadır. Toplumsal bütünlük toplumun çeşitli kurum ve öğeleri arasındaki ilişkinin devamıdır. Bu ilişki ahenkli ya da çatışmalı bir şekilde devam ettiği sürece toplumsal bütünlük var demektir.

Bilindiği üzere toplum birbirinden çok farklı sosyal gruplardan oluşmaktadır. Bu farklı sosyal yapıların her birinde farklı değerler ön plana çıkmaktadır. Örneğin bir sosyal grupta baskın olan değer ekonomik amaç ve çıkarlar üstün olurken, bir başka sosyal grupta ise kültürel haklar ön plana çıkabilmektedir. Bu gruplar üyelerinin sosyal, kültürel, ekonomik ve psiko-sosyal ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar Örneğin İstanbul'da ya da herhangi bir büyük şehrimizde bir apartmana girdiğimizde bir katta Tokatlı, bir katta Sivaslı, bir başka katta Diyarbakırlı, Adanalı oturabilir. Onların hepsi ortak kültürümüzün Anadolu'nun ürünü oldukları için bizim açımızdan önemli olan bu farklılıkları ahenkli bir zenginliğe dönüştürebilmektir. Burada önemli olan farklı inanç ve kültüre mensup olan bireylerin birlikte hukukun koruması altında ve barış içerisinde yaşamasıdır.

Belki burada bu farklılıklar içinde bizim duruşumuz nedir, ne olmalıdır, EMPATİ nasıl kurmalıyız? Bu sorulara cevap vermeliyiz. Sürekli değişen ve gelişen toplumsal hayat nedeniyle insanların ve toplumların sorunları ve ihtiyaçlarında da farklılaşmalar görülmektedir. Her insan farklı fiziki, maddî yaratılışa sahiptir, Aynı şekilde her toplum dili, tarihi, örf ve adetleri gibi unsurların etkisiyle birbirinden farklı kültüre sahiptir. Bu farklılıklar insanın ve toplumun her türlü maddî ve manevî kültürüne ve eylemlerine yansımaktadır. Ancak bu farklılıklar nedeniyle her insanın her toplumun tamamen ayrışmaları içerdiği anlamına gelmemelidir. Çünkü İnsanların ve toplumların "ortak akıl" diyebileceğimiz ortak kabulleri bulunmaktadır. İşte bizi biz yapan bu ortak akıldır. Aynı topluluğa ait bireyler arasında, aynı sınıfa mensup olma durumu çatışmanın yoğunluğunu azaltmaktadır. Çünkü farklı kültürler çatışmasıyla karşılaştırıldığında, daha fazla karşılıklı bağımlılık yaşanmakta ve sık iletişim halinde olmaktadırlar. Hepimizin ortak amacı; farklı renkleri görerek, birbirimizin farklı lezzetlerini tadarak, farklı çiçeklerini koklayarak, farklı şarkılarını söyleyerek, dostluğumuzu büyüterek, toplum olarak insan olarak birlikte gelişmek, katılımcı, harmanlayıcı ve eşitlikçi bir dünya içinde yaşamaktır.

M.Luther KING'in söylediği gibi "kuşlar gibi uçmasını öğrendik. balıklar gibi yüzmesini öğrendik. ama kardeşçe yaşamasını unuttuk" Barış içinde birlikte var olmak ancak başkalarını sayarak birlikteliği aramakla mümkündür. Bunun yolu da, tek bir bakış açısını ve hayat tarzını herkes için iyi diyerek evrenselleştirmek yerine, farklılıkları koruyarak, bireyleri ve hayat tarzlarını bir arada çatışmaya dönüştürmeden yaşamasını sağlamak, empati kurmaktır. İnsanlar arasında güvene dayalı ilişkiler kurulmak istendiğinde empatinin yardımcı bir unsur olarak ortaya çıkması söz konusudur.

İnsanlar arası ilişkilerde empatik anlayış geliştirebilen kişiler, diğer insanlara karşı tutum geliştirirken daha hoşgörülü bir yaklaşım sergilerler. İnsan ilişkilerinde hoşgörü yüksek olursa çatışmaların daha az yaşanması söz konusu olur. Bu sayede insanlar arası farklılıklar bir çatışma nedeni değil, zenginlik kaynağı haline dönüşebilir.

Gerçekten gittikçe küçülen bir dünyada yaşıyoruz. Yalnızca kendi toplumumuzun, ülkemizin kültürü, coğrafyasıyla sınırlı değiliz. Ülkeler ve kültürler arasındaki uzaklıkların azaldığı, belki de bir gün tümden ortadan kalkacağı bir çağın eşiğindeyiz. İşte tam da bu noktada birbirimizi anlamanın EMPATİ kurmanın tam zamanıdır?

Bu yazı toplam 1466 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.