Arapça Değil Rapça
Son günlerin karmaşası içinde irtica sendromuna tutulan aklı evvellerden bazıları yine Türkçe ibadet meselesini işliyorlar. Bu mesele İslam’ın asil ve kutlu mührüne düşürülmeye çalışılan bir gölge, bir kara buluttur. İnsanımızın çeşitli gailelerle yıpranmış beynine, hislerine, inancına zaman zaman maksatlı olarak girmek, tek teselli bulduğu, aguşunda dinlendiği inancını bitirme davasıdır. Bu dava tarihin, insanlık tarihinin hiçbir devrinde gerçek başarıya ulaşamamıştır. Çünkü O’nun maliki, hadimi, hâkim-i mutlak olan Allah Celle-Celalühü’dur.
Akıl ve mantığı öne alan, vahyin muştusunu, derin hazzını duyamayan belli kafalara bazı göndermeler yaparsak nasipleri varsa akıl edebilir, tefekkür edebilirler belki. İnsanoğlunu yaratan, onu bazı sorumlulukları yüklenme kabiliyeti ile de donatmış, ona kaldıramayacağı yükü yüklememiştir. İnsanın, özellikle inanç değerleri anısından bir şeylerin kabulü, mükellefiyet fermanının altına imzasını atması demektir. Bu evlat olma, ebeveyn olma, eş olma, vatan olma, komşu olma vb. gibi çoğaltacağımız bir yığın sorumluluk zinciridir. Bütün sorumlulukların üzerindeki sorumluluğumuz ise ‘‘Ben Müslüman’ım’’ diyerek en yüksek merciye teslim oluşumuzdur. Bu en kutlu teslimiyetle artık şeksiz şüphesiz gözlerimizi kapar, varlığımızın hücre yapısına kadar her şeyi kabul ederiz. Hareket noktamız, hayatımızın ideali, ahengi, mihenk taşımız bu ise, ezeldeki ikrarımıza gölge düşürmemeye çalışırız, düşürmeyiz.
İbadet dilinin Arapça olması bazılarını nedense çok rahatsız ediyor. Oysa onların gerçek manada kul olma gibi bir dertleri de yoktur. Öyle olsaydı inanan her insanın samimiyetle, en basit derdi için, ona şah damarından yakın olan Rabbi’ne kendi öz diliyle yalvarıp yakaracağını bilir, itaat eder, bahane bulma ruhunu terk ederdi.
Bu dinin resmi dilinin Arapça değil Rap’ça olduğunu malum kafalara nasıl çakmalı bilemiyoruz.
Hani Merhum Nasrettin Hoca’ya karısının ismini sorduklarında, bilmediğini ifade edince şaşıranlara ‘Geçinmeye niyetim yok ki, niye şaşırdınız bu kadar’ demesi gibi.
Bu dinle yaşamaya niyeti olmayan insancıklarımızın hemen hepsinin en az bir yabancı dil öğrenmek için ne tür fedakarlıklara katlandığını biliriz. Önümüze geçip de Müslümanlığı sizden mi öğreneceğiz, biz de Müslümansız diyenler ve bu konuda bayağı da iddialı olanlar bütün hükümleri tamamlanmış, ekmel dinde nereye kadar ne yapacaklarını bilmelerin, idraklerine sığdırmaları lazımdır.
Büyük düşünür Shakspeare ne diyor biliyor musunuz? ‘Yüksek bir dağa çıkma güçlüğünden kaçınırsanız güzellikleri tam olarak göremezsiniz.’
Ne olur hiç olmazsa onun dediğini hareket noktası yapsalar iddialarının başına ve Allah kelamının, vahyin yüce dilinin doruklarına çıksalar ve baksalar sonsuz güzelliklere… Buna yürekten talip olsalar, isteseler…
İmam-ı Rabbani ise ‘İstemek kavuşmanın müjdesidir’ buyurmuş. Ama ne çare bizimkiler hem imam hem Rabbani sıfatlarından bucak bucak kaçtıkları için gelemeyecekler, istemeyecekler. Onlara acıklı bir günü, din gününü hatırlatmak isteriz. O günün resmi dili de Rap’ça olacaktır. Ve onlar istemese de ‘O’ dili konuşacaklardır. İyisi mi yiğitlik kendilerinde kalsın. Sessiz sedasız ve de bir an evvel dinlerinin dilini öğrensinler. ‘Hayır’ mı diyorlar. O zaman zihinlerini bulandırmasınlar, yollarına devam edip gitsinler.
Yaradan’ın kusursuz yarattığı varlıklarını defolu hale getirmek için uğraşıyorlarsa ille de, diyecek bir şey bulamayız bundan başka.
Hayırlı inançlar ve hayırlı insanlar.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.