PİYASALAR

  • BIST 1009184.822.67%
  • ALTIN2970.8730.34%
  • DOLAR34.3530.31%
  • EURO37.001-0.09%
  • STERLİN44.517-0.02%
  1. YAZARLAR

  2. Halime Tezcan Tosun

  3. Zorbalığın Marifeti Bu Dünya
Halime Tezcan Tosun

Halime Tezcan Tosun

Yazarın Tüm Yazıları >

Zorbalığın Marifeti Bu Dünya

A+A-

Bu basit ama anlatması pek de kolay olmayan bir hikâye. Hikâyelerde ne kadar gerilim varsa o kadar gerilimli, ne kadar hüzün varsa o kadar hüzünlü ve en az acı gerçek kadar yakıcı bir hikâye. Başı ezelde başlayan ve ebede kadar devam edecek bir savaşın hikâyesi. Toplumsal vicdanımızı en ağır haliyle yaralayan, içinde kovuşturmalar, tartışmalar, kavgalar, soru işaretleri, desiseler, hileler, yitip giden hayatlar, hevesler ve daha nice travmalar barındıran iç burkucu hikâyeler yığını. Tahammülsüzlüğün, kendi kendine düşman yaratmanın, vehmin, başkasına, ötekine duyulan öfkenin hikâyesi…

DARBELERİ SEYRETTİK

Modern devlet tecrübemizin şu kısacık diliminde, şu ya da bu ölçüde ötekine karşı kayıtsız ve tahammülsüz olmuş, acaba kendimiz ve memleket için doğru nedir diye düşünebilme kabiliyetimizi yavaş yavaş kaybedip, bizi biz yapan değerlere de düşman kesildik. Kendimizden olan ne var ise ona düşman… Ne olmamız gerektiğini, erdem idealimizi, hayata karşı tavır alışımızı belirleyen, belirlemesi gereken normlar birer birer eridi. Sonunda iki dünya arasında bir deliye dönen birey, cinnetine yenildi. Bir taraf oldu karşısındakine düşman oldu. Onu alt etmek için her türlü yolu denedi… Kaybeden hep kendi oldu. Başkasına vurdukça kendi dişleri kırıldı, ötekinden nefret ettikçe, kendinden daha fazla nefret etti… Belki de her şey -ayrılıkçılığa karşı ne kadar sert çözümler üretilirse üretilsin- toplumun çeşitliliğini, farklı düşünceleri aynı şekilde düşünmeye zorlayamayacaklarını fark etmeleriyle başlamıştı. Her türlü anlayış zorbalıkla ve totalitarizm ile bastırılmaya, sindirilmeye çalışılmıştı. Uhrevi yaralar açan birçok darbe seyretti bu ülke insanı. Güzel bir abimizin deyimi ile ruhumuzda morluklar bırakarak geçip giden… Mayıslar, martlar, eylüller, şubatlar… Üzerlerine ne kadar çok yazılıp söylendi.

HAYAL KIRIKLIĞI

Oysa zulüm eninde sonunda zulmedenleri bitap düşürür. Zulmedenler, hakikati kendi tekellerine aldıklarından veya hakikatin kesinkes ele geçirebileceğinden emin olamaz hale gelmişlerdir. Bu yüzden, gücü elinde tutanların, hikmete olan uzaklığı, tekinsizliği ve uygulanan baskının şiddetini belirlemiştir. Devletine gözü kara bir şekilde bağlı olan yurttaşların hayal kırıklığını daha da derinleştiren de tam da bu durum olmuştur. Şubat ayının o kuru ayazında başlayan ve sonrasında büyüyerek devam eden bu hayal kırıklığı, öfkeye isyana, duaya ve yakarışa dönüşmüş, bu zorbalık karşısında birçok insanı bir araya getirmiştir. Mümin insan, inançları yüzünden suçlandı, aşağılandı, alçakça tezgâhlarda tahriş edildi, sindirilmeye çalışıldı. İman ettiğimiz yaşam üslubunu, ağzından salyalar akıtarak, üzerimize hırlayanlara karşı savunmaya geçmek durumunda kalmıştık. Şerefiyle ve haysiyetiyle iman eden her yürek, üzerlerine yaftalanmaya çalışılan kötü intibadan sıyrılarak, daha da güçlü çıkmak zorundaydı.

HÜRRİYETTEN KORKUYORLAR

Şerefli ve haysiyetli müminlerin, bu vatan evlatlarının gerçekte tek istediği ne güç ne taht ne nam ne de nişandı. Kendi saygınlıklarını, hürriyetlerini geri istiyorlardı. Zorbalarsa ölümden çok hürriyetten korkuyorlardı. Hiç kimse, hele hele karşısındakini düşman olarak gören bir kitle, gönül rızasıyla hürriyeti paylaşmak istemez. Çünkü hürriyet adil olanlar için bir fetihtir. Bizler içindeki imanla ahenk bulmuş yürekler, kendi hürriyetini fethetmek için her şeyini seferber etmişti. Kazanılacak bir hürriyet için…

HAYIR İLE ŞER

Söyleyecek sözü olan her zaman her yerde hürdür. Belki de hikâyemizin şarkısı çok eskiden terennüm edilmiştir. Bu ezelden ebede uzanan hayırla şerrin karşı karşıya geldiği öykülerden sadece biri. Kendi nutkumuz belki yetmez ama Cibran’ın sözlerine kulak verelim…

“Biz hüznün çocuklarıyız, siz sevinçlerin… Bizim hüznümüzle sizin sevinçlerinizin arasında asil atlarınızın aşamayacağı, güzel bineklerinizin üzerinde yürüyemeyeceği sarp yolları, dar geçitleri olan engeller var. Biz sizin küçüklüğünüze acırız, siz bizim büyüklüğümüzden tiksinirsiniz, bizim acımamızla sizin tiksintiniz arasında zaman bize ve size hayret ederek duru kalır. Biz size dostlarımızsınız gibi yaklaşırız, siz bize düşmanlarınızmışız gibi saldırısınız. Dostlukla düşmanlık arasındaysa gözyaşları ve kanla dolu derin bir uçurum vardır. Biz size saraylar inşa ederiz siz bize mezarlar kazarsınız; Sarayın güzelliği ile mezarın karanlığı arasındaysa insanlık demirden ayaklarla gezinir. Biz sizin yolarınıza güller döşeriz, siz bizim yataklarımızı dikenlerle örtersiniz; gülün yaprakları ile dikenleri arasındaysa hakikat derin ebedi bir uykuyla uyur. Başlangıçtan beri siz bizim uysal gücümüzle sert zayıflığımız eşliğinde güreşirsiniz. Bir an bize galip gelirseniz sevinerek kurbağalar gibi gürültü koparırsınız, bir zamanda biz size galip gelirsek ulu kimseler gibi sessizliğimizi koruruz…”

Bu yazı toplam 1764 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar