PİYASALAR

  • BIST 1009762.120.41%
  • ALTIN2427.694-0.04%
  • DOLAR32.570.15%
  • EURO35.0030.66%
  • STERLİN40.8050.89%
  1. YAZARLAR

  2. Erkan Hacıfazlıoğlu

  3. Tarihin S-400’leri
Erkan Hacıfazlıoğlu

Erkan Hacıfazlıoğlu

Konuk Yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

Tarihin S-400’leri

A+A-

 

Bilime ve teknolojiye hâkim olan dünyaya hâkim olur.

Bütün savaş malzemelerimiz, araç-gereçlerimiz “Milli” olmalı.

Bu hedefle yola çıkılmalı.

Bunu yapacak insan gücümüz var. Bu insan gücünü “bilimle tanıştırmak” gerekir. İmkân vermek gerekir. Kaynak ayırmak gerekir. Bunu daha çok daha çok yapmak gerekir. Ta ki, yüzde yüz “Milli” teknolojik ürünler üretene kadar… Dış saldırıların olduğu bu dönem, bunu yapmaya tam müsait bir ortamdır.

Tarihimizde bu, böyle idi.

Bizim tarihimizi en iyi araştıran batılılardır.

Biz, ne yazık ki, “tarihimizi bilmiyoruz, öğrenmiyoruz, öğrenmek istemiyoruz.” Belki, bir el eğitim sistemimizi buna göre kurmuş! Bakın Rus Cernayev (1876), “Türkleri yenmek için önce onların tarihini yenmek gerek” diyor. Fransız doğubilimci L.Massignon (1883-1962) ise, “Bir milleti bir kere yenmek isterseniz onunla savaşın; sürekli yenme zevkini tatmak isterseniz, kendi tarihi/vicdanı önünde küçük düşürün.”

Neyse, bunu bir düşünelim.

Şimdi konumuza dönelim.

Günümüzün “S-400 füzeleri” ne ise ilk/orta çağda da “at” o idi. Bugün ısrarla Ruslardan satın almak istediğimiz S-400 füzelerinin tarihteki karşılığı “at”’tır.

Yakınçağ’a kadar at sırtında gidilerek savaşlar yapılmaktaydı.

Bugün ise kıtalararası füzelerle soğuk/sıcak savaşlar yapılmaktadır. Keşke savaşlar hiç olmasa ama insanoğlunun varoluşundan bugüne savaşsız bir dünya da yoktur.

Bu yazıda tarihte at’ın önemini; ilk büyük Türk imparatorluğunu kuran Hunlar’dan başlayarak, Orhun Yazıtları’nda ve Dede Korkut Hikâyeleri’nde geçen cümlelerle anlatacağım.

At ehlileştirilmeden önce bir av hayvanıydı.

At’ın ehlileştirilmesi ile birlikte bir ulaşım aracı ve savaşta en önemli öge olmuştur. İşte bu andan itibaren “at” tarih yapan bir hayvandır.

Ünlü Türkolog Prof.J.P. Roux Türklerin Tarihi kitabında şöyle diyor: “Türklerin ve Moğolların yeryüzündeki tüm yazgılarını belirleyen ATLAR olmuştur” (s.121).

Türklerin ilk yurdu ‘hayvancılık için çok elverişli olan’ bugünkü Moğolistan topraklarının olduğu yerdir. Türklerin atası olarak kabul edilen Andronovo Kültürü (MÖ 1700-1200) insanları bu bölgede atı ilk ehlileştirip, kullanandır.

At’ın ehlileştirilmesi sonucu Türkler bozkırda egemenliklerini perçinlemişler ve komşu coğrafyalara yayılarak Avrupa’nın içlerine kadar gitmişlerdir.

Bozkırda bir at hiç konaklamadan günde 60 kilometre gidebilir. “At arabaları” ile ise çadırlar taşınırdı. Bu da göçlerde ve savaşlarda büyük üstünlük sağlardı. Özellikle Uygur Türkleri at arabalarını çok etkin kullanmışlar ve Çinlileri yıllarca himayeleri altında tutmuşlardır.

Türkler, savaşlara kişi başına iki ya da üç atla katılırlardı. Bu onlara yorgun olmayan atlarla yol almak ve savaşmak üstünlüğü sağlamıştır. Yani 100 bin kişilik bir ordunun 300 bin atının olması o dönem için çok büyük bir üstünlüktü.

Bugün ise, S-400, İHA, SİHA, tank, uçak, helikopter v.s. sayısıyla savaşta üstünlük sağlanmaktadır.

Yazılı kayıtlara göre, ilk Türk Devleti olan Hun’ların yaşamları at sırtında geçmiştir.

Hun İmparatoru Attila 435 yılında Margus Şehri’nin (bugünkü güneydoğu Romanya, Karadeniz ile Tuna Nehri arasındaki bölge) surlarının hemen dışında Bizans elçileri ile at sırtında görüşerek “barış şartlarını” yazdırmıştır.  Attila ile tanışmış olan Romalı tarihçi Priscus bu görüşme ve antlaşmayı kısaca şöyle kaleme almıştır:

Attila at sırtından inmez ve görüşmenin at sırtından yapılmasını ister. Bizans elçileri ALTTA kalmanın ezikliğini yaşamak istemezler ve ata binerler. At sırtında uzun süre oturamayan ve hiç müzakere yapamayan Bizans elçileri komik duruma düşmüş ve Attila için alay konusu olmuştur. Böylece psikolojik üstünlüğün Hunlar’da olduğu bir ortamda antlaşma imzalanmıştır.

Yine Priscus Attila’yı at üstünde yemek yerken ve şarap içerken gördüğünü yazmıştır.

Bugün devlet büyüklerinin yaptıkları görüşmelerde; görüşmenin yapıldığı ülkenin, masada oturulan yerin ve görüşmelerde bacak bacak üstüne atmanın, tarihte bir dönem karşılığının at üstünde antlaşma imzalamak olduğunu görüyoruz.

Romalı başka bir tarihçi olan Ammianus Marcellinus Hunlarla ilgili; biçimsiz ayakkabılı Hunların yürümeyi bilmediklerini ancak at sırtında yıldırım gibi olduklarını, çiğ etle beslendiklerini ve bu eti de atlarının eğerinin altına koyarak yumuşattıklarını(pastırma), toplantılarını ve alışverişlerini at sırtında yaptıklarını, atlarının boyunlarına doğru eğilip uyuduklarını yazar.

Orhun Yazıtları’nda savaşa hazır olunmadığını belirtmek için: “atlarımız zayıftı” diye cümle vardır.

Yine Orhun Yazıtları’nın birçok yerinde geçen kahramanlıklarda hep “at” vardır.

Örneğin;

“Kültegin ak atına binip atılarak saldırdı”, “Kültegin alnı beyaz boz atına binip saldırdı”, “Külteğin azman atına binip atılarak saldırdı”, “Kültegin öksüz atına binip dokuz eri mızrakladı” “…Boz atına binip saldırdı”, “…doru atına binip saldırdı” gibi cümleler çokça geçer.

Türk mitolojilerinde göğe çıkan kanatlı atlardan bahsedilir. Yakut Türklerinin efsanelerinde sahipleri ile konuşan ve onlara öğüt veren atlar vardır.

Dede Korkut Hikayesi’nde “denizden çıkan aygır” vardır. Yine Dede Korkut’ta Beğil Bey’in al atı düşmanın kokusunu alır, yaralı beyini atı üç gün sırtında taşır. Dede Korkut’un başka bir yerinde Bamsı Beyrek’in şu sözü ilginçtir:

At demem sana kardaş derim

Kardaşımdan yeğ!

Başım beraberi,

Başıma iş geldi yoldaş derim,

Yoldaşımdan yeğ

İşte tüm bu hikâyeler,  atın Türklerin yaşamı için ne kadar önemli olduğunu gösterir. Türk tarihinde “at” demek Milletin mevcudiyeti demekti. At ile savaşlarda başarılar elde edilmekte, sınırların ötesinde hüküm sürülmekte ve böylece refah artmakta idi.

Günümüzde “at”ın yerini teknoloji almıştır. Ne kadar çok teknolojik donanımımız varsa o kadar çok güçlüyüz. Tabiî ki bu teknolojinin bilgisi bizde olmalı ve üretimini biz yapmalıyız.

Sonsöz olarak; atalarımız kendi çağının üstünlük araçlarından biri olan “at yetiştiriciliği ve ticareti” ile komşularına üstünlük sağlamışlardır.

Günümüzde teknolojik üstünlüğü sağlamak için eğitime ve bilime çok daha önem vererek bir kuşak sonrasının teknolojik üstünlüğünü ele almış bir millet olabiliriz.

Böyle bir kuşağın yetiştirilmesi temennilerimle…     

 

 

Bu yazı toplam 6788 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.