Politikada geleceği artık kadınlar belirleyecek
"Bir şeyin sahibi devlet ise, o şey kimseye ait değildir, demektir. Kimseye ait olmayan bir şey de, kimsenin umrunda değildir!"
Bu sözlerin sahibi 80’lerin dünya siyasetine damga vurmuş ismi Margaret Thatcher’a ait. “Demir Lady” lakabıyla tanınan ve yönettiği dönem içerisinde dengeleri tümden değiştiren Thatcher kadın kimliğinin neden olduğu yalnızlığı, umursamazlığı ve despotluğu ile üsteleyebilmişti.
Tabi kimse Demir Lady kadar şanslı değil. Hele hele kadın kimliğinin daha çok sıfatla yüklendiği doğu ülkelerinde bu şansa sahip olabilmek oldukça zor. Bu topluluklarda kadının arka planda kalmasından ziyade erkeğe oranla daha fazla sorumluluk halinde olması kadının politika içerisindeki ilerleyişini uzun yıllardır etkiliyor. Kadına ithaf olduğu söylenen tutum ve davranışların reel politik anlayıştan uzak olması iddiası ve nicesi yıllardır kadınların siyasette hak ettikleri ortamı bulmalarının önüne geçiyor. Adeta ön yargılardan oluşmuş bir duvarı çıplak elleri ile yıkmaya çalışan kadınların bu savaşında son yıllarda kimliği ön plana çıkaran pozitif politikalardan nihayet sonuç alınmaya başlandı. Çoğu batı ülkesinde uygulanan kota politikaları ve kampanyalar neticesinde gelişen kadınların siyasete dahil olma hikayesi, Türkiye’de Türkiye’ye özgü değerlerin ön plana çıkarılması ile birlikte gerçekleşti. Kadın kimliğinin ve özellikle anne kimliğinin sahip olduğu manevi güçle birlikte yeni bir retoriksel strateji belirlendi. Özellikle Ak Parti’nin seçim kampanyaları sırasında kullandığı bu yeni söylem diğer partilerin de bu yönde adım atmasını sağladı. Son olarak Meral Akşener bu yaklaşımı kendi sloganına kadar taşıdı ve karşımıza “Meral Anne” olarak çıkmayı bile göze aldı.
Partilerin kadınların siyasete dahil olmasını destekleyen pozitif ayrımcı stratejileri, özendirici eylemleri ve kamuoyunda değiştirmek istedikleri algı için her yol denense de ülkemizde hala kadınların siyasete dahil olmasının önüne geçen birden fazla etken var. Yıllardır kadınların iş hayatındaki ilerleyişini temsil eden “cam tavan sendromu” siyasette de maalesef kadınların karşısına çıkıyor. “Kadına özgü, kadının yetebileceği” tanımlarının altında sınırlandırılan engeller serisinde kadınların mücadelesi hala tuhaf gözlerle izleniliyor. Öyle ki özellikle politikada sahada görev alan kadın politikacılar, mekanlardan topluluklara kadar aslında rahatlıkla erişebilecekleri noktalara toplumdaki genel algının neticesinde erişemiyor. Bu da politikanın neredeyse vazgeçilmez ögesi haline gelen saha çalışmalarının tek taraflı bakış açısı üzerinden ilerlemesine neden oluyor.
Kadının politikadaki ilerleyişinin önüne geçen engeller hala gücünü korumaya devam etse de tüm dünyada Türkiye’yle birlikte algı çoktan değişmeye başladı. WIN/Gallup tarafından 65 ülkede yapılan araştırmaya göre katılımcıların %34’ü, siyasetçilerin ağırlıklı olarak kadın olması durumunda, dünyanın genel olarak daha iyi bir yer olacağını ifade etmiş. Bu kadınlar için her ne kadar olumlu bir sonuç olsa da aynı araştırmada yüzde 41’lik oranla kadınların erkek egemen siyasette çok farklılık yaratmayacağını da dile getirenler olmuş.
Günümüzde kadın çalışmalarının temelini de kadının siyasetteki yerinden ziyade siyasetteki etkisi oluşturuyor. Bu noktada özellikle kadın liderlerin çizdiği imaj büyük bir önem arz ediyor. Şayet kadın liderler yer aldıkları dönem içerisinde arkalarında doğru bir miras bırakamıyorsa sonraki dönemlerde kadın politikacıya yönelik algı ibresi birden yeşilden kırmızıya geçiyor. Buradaki asıl sıkıntı, cinsiyetin tıpkı inanç ve ırk gibi kimliklerle birlikte adlandırılıp kesişimsel politikalara malzeme edilmesi. Ülke yönetiminde veya yerel bir yönetiminde en hafif bir başarısızlıkta liderlerde sorgulanan kimlikler içinde cinsiyet, ırk ve dini inanışın bile önüne geçmiş durumda. Tüm bunlara rağmen G20 ülkelerinde içinde şu anda 3 ülkenin yönetiminin başında kadınlar yer alıyor.
Yeni nesil, bilgi paylaşımının hızının artması ile birlikte kadın ve erkek arasındaki o keskin çizginin giderek küçülmesi yönünde adımlar atmaya gayret ediyor. Bu gayretlerle birlikte değişen dünya dengeleri, daha liberal ve cinsiyet dağılımının her alanda daha makul olduğu ortamları desteklemeye devam ediyor. Kadınlar her ne kadar kimlik problemi ile mücadele halinde olsalar da bugün dünya ülkeleri için daha istikrarlı ve güçlü yönetimlerin en önemli unsuru haline geldiler. Ekonomik istihdamdan toplumdaki gerilimin azaltılması yönündeki adımlarından, bilim ve teknolojideki adımlara neredeyse her alanda etkili olan kadınların fırsat olarak görüldüğü günlere ulaşmamıza neredeyse çok az kaldı.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.