PİYASALAR

  • BIST 1009367.770%
  • ALTIN2952.1220.74%
  • DOLAR34.4840.07%
  • EURO36.194-0.24%
  • STERLİN43.486-0.24%
  1. YAZARLAR

  2. Saliha Sağdıç

  3. İslami Eksende İşçi ve Emek
Saliha Sağdıç

Saliha Sağdıç

Yazarın Tüm Yazıları >

İslami Eksende İşçi ve Emek

A+A-
Saliha Sağdıç

Yeşilçam filmlerinin unutulmaz repliklerinden "Benim, ben Yaşar Usta!" cümlesini hatırlamayanımız yoktur sanırım. Hani, kıt kanaat geçinen;

aybaşında maaşını, pötikareli örtü serili yemek masasının üstüne koyup, "şu tüp için, şu kömür, şuna da küçüğe palto alırız" diye hesap yapan, ama mağrur ve başı dik fabrika işçisi Yaşar Usta. Benim ve benim gibi seksenler kuşağı insanlarının aklına işçi deyince fakir ama gururlu insanlar, sürekli ezilenler, üzerinde dev "grev gözcüsü" yazılı gömlekler giyip, davul zurna ile halay çekerek grev yapanlar ve "iş-çi-yiz, hak-lı-yız, ka-za-na-ca-ğız!" sloganı geliyordur diye düşünüyorum.

Kasaba, manava, bakkala mütemadiyen borcu olan, içtiği ucuz sigaradan gür bıyıkları sararmış, teni kavruk, kaşları çatık, alnı kırışık, saçlarının griliğini kasketiyle; yüreğinin griliğini umuduyla örten bir Anadolu insanı gelir gözümüzün önüne işçi deyince? Artık günümüz Türkiye'sinde, hakları ve çalışma şartları iyileştirilmiş bile olsa / kendileri ile memurları ayıran sosyal güvenlik kurumları bile birleştirildi, emekli sandığı, ssk ve bağkur gibi/ zihnimizde hep ezilen sınıfı temsil eder işçiler. Bunun en büyük sebebi de sosyalist üsluplu dizi ve filmler ile işçi ve emek kelimelerini

dillerine pelesenk eden sol cenahtır.Bu dizi ve filmlerde; dürüstlük, namus, adaletli olmak gibi ne kadar erdem varsa işçilere ve fakir insanlara; haksızlık, namussuzluk, zalimlik gibi özellikler de işverene yani zengin insanlara ait gibi gösterilir. Oysa bu filmleri çeken; yazan, oynayan insanların tümü ikinci kategorideki zengin insanlardan oluşur. Eşitlik, özgürlük, emek diye kendini ortalara atanların, ezilmişlerin haklarını aradıklarını iddia edenlerin birçoğunun sosyo-ekonomik olarak üst sınıfa ait olması da büyük bir ironidir.

İşçi bayramlarında yapılan eylemlerden sonra çöp yığınına dönen sokakları temizleyen temizlik işçisinin yani gerçek emekçinin kalabalıklar dağılınca çekilen yalnız fotoğrafı buna en güzel örnektir. 1800'lü yılların Amerika'sında haftada altı gün, on ikişer saat çalışan siyah ve beyaz işçilerin çalışma şartlarının iyileştirilmesi amacıyla yaptıkları eylemlerin sonucuna dayanan ve senelerdir dünyada ve ülkemizde kutlanan işçi bayramı her sene Mayıs ayının ilk gününe tekabül eder. Bu eylemler sonrası öncü olan işçiler idam edilmiş fakat bedelini canlarıyla ödedikleri günde sekiz saat çalışma hakkını elde etmişlerdir.

İşçilerin hakları, ezilenler, insan emeği, özgürlük, adalet, eşitlik gibi kavramlar birtakım ideolojik grupların tekelindeymiş gibi görünüyor olmasına rağmen, esasen İslam'ın yüzyıllar evvel ortaya koyduğu şeylerdir. "İşçiye ücretini, alnının teri kurumadan veriniz." Hadis-i şerifi tek başına bir sosyolojik teze karşılık gelecek kadar kudretlidir. Üstelik de bundan asırlar evvel söylenmiştir. Çünkü İslam, yalnızca ibadet ve iman esaslarını içeren bir din değil, aynı zamanda sosyal hayatı da düzenleyen kurallar bütünüdür.

Bugün insan ve toplum bilimcilerin, senelerce kafa patlatarak, okuyup, yazıp, çizip ortaya koydukları usulleri; dinimiz bize hazır olarak sunmaktadır. Üstelik İslam, işçi ve emek kavramına bugünkü gibi tek pencereden değil, hem işçi hem de işveren penceresinden bakar ve her ikisinin de haklarını koruma atına alır. 21. yüzyılda; yıllarca modern kölelik olan emek sömürgeciliklerini yeni yeni itiraf eden, "Afrika'da günah girdik" diyen Avrupalılar hala İslam'ın eşitlik, adalet ve özgürlük kavramlarından uzaktadırlar. Fakat yine de İslam'ın yüzyıllar evvel ortaya koyduğu kavramlara bugün bizden önce onlar, canhıraş sahip çıkmaktadır. Özgürlük gibi, eşitlik gibi, adalet gibi, emek gibi?Allah'ın iradesine ve verdiği hükme teslim olma en muteber özgürlüktür mesela. Teslimiyet insanın aklını ve ruhunu özgür bırakır. Yine İslam; insanı, sırf kendini değil diğer insanların da huzurunu ve rahatını düşünerek yaşamaya yönlendirir. Böylece içgüdüleri doğrultusunda yaşayan, diğer insanlar üzerinde despot uygulamalar yaparak insanların haklarını gasp edecek olan kişilere engel olur.

Peygamber efendimiz "Arab'ın Aceme, [Arap olmayana] Acemin Araba üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir." diyerek eşitlik kavramını en güzel şekilde özetlemiştir. Herkese eşit iş, para gibi imkanlar sunmayı hedefleyen ve eşitliği bu noktaya indiren sosyalizm öncülerinden asırlar evvel Hz Muhammed "İnsanlar

tarağın dişleri gibi eşittir. Hiç kimsenin başkası üzerinde / Allah korkusu hariç/ bir üstünlüğü yoktur." buyurmuştur. Üstelik İslam eşitlik kavramını adalet kavramı ile kuvvetlendirmiş ve bir üst seviyeye taşımıştır. Nitekim Peygamber efendimizin "Suçlu olan kızım Fatıma bile olsa, taraf tutmam!" sözü; sosyolojik bir ders niteliğindedir.

Adalet deyince akla Hz. Ömer'in gelmesi, İslam tarihinin adalet örnekleriyle dolu olması İslam'ın bu kavrama ne denli önem verdiğini gösterir. Evdeki hizmetçiden, Müslüman olmayan komşuya kadar herkesin haklarının korunduğu bir dinde işçinin haklarının olmaması düşünülemez.

Hz. Muhammed (sav) "Sizden biriniz, kardeşi onun elinin altında çalışıyorsa, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin ve onun gücünün

üstünde yük vermesin." diyerek işçinin haklarını koruma altına almıştır. "Maiyeti altındakilerin hak ve nafakalarını kısmak, kişiye günah olarak yeter." diyerek de konunun ehemmiyetini açıkça vurgulamıştır.

Bugün modern dünya, insan hakları savunucuları, sosyalizm çığırtkanları; kendi elleriyle boşalttıkları, emek, eşitlik, adalet gibi kavramların yılmaz

bekçileri gibi karşımıza çıkıyorlar. Oysa İslam emeği yani çalışmayı ibadet olarak görmüş ve konuya çok önce noktayı koymuştur. Kur'an ise "İnsan ancak çalıştığının karşılığına sahip olur. Onun çalışması şüphesiz görülecek ve ona karşılığı tastamam verilecektir" (Necm suresi, ayet 39-41) der ve emeğin toplum hayatında ve ahiretteki karşılığını net bir şekilde ortaya koymuştur. Modern dünya İslam'ın ortaya koyduğu görüşlere daha yeni yeni yaklaşmaya başlamıştır. İslam hem bu dünya hem de ahiret için çalışmayı öğütler, nitekim peygamberlerin de marangozluktan,

çiftçiliğe; tabiplikten, tüccarlığa kadar birer meslekleri vardır. Günlerini yalnızca ibadet ile geçirmez; rızkları için de çalışırlardı. Peygamberimiz Hz. Muhammed de, tüccar yani bir emekçi idi. Ancak bir müminin en büyük emeği, ahireti için olmalı; hesap günü için didinmeli ve bu uğurda bir işçi gibi çalışmalıdır.

Hülasa, insanoğlu dünyaya işçi gelmiş, işçi gidecektir. Her şeyden önce emek emek kendini işlemektedir dünya denen tezgâhta. Kalbini ve ruhunu dokumaktadır renk renk? Biz dünya işçileri, en büyük emeği kendimize harcar, bayramı da Allah'tan bekleriz. Çünkü Allah'ın huzurunda kavruk tenli Yaşar Usta da birdir, göbeğinden ceketi iliklenmeyen milyoner fabrika patronu da?

Bu yazı toplam 2696 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.