PİYASALAR

  • BIST 1009549.891.94%
  • ALTIN3005.8051.82%
  • DOLAR34.5350.14%
  • EURO36.025-0.48%
  • STERLİN43.301-0.48%
  1. YAZARLAR

  2. Seyran Akdaş

  3. Dünyayı bilge kadınlar kurtaracak
Seyran Akdaş

Seyran Akdaş

Aile ve İlişki Danışmanı-Turuncu
Yazarın Tüm Yazıları >

Dünyayı bilge kadınlar kurtaracak

A+A-

Yaşam dualite; zıtlıklar ve bu zıtlıkların birbirini tamamlaması üzerine kurulu bir sistemdir. Varlık karşıtının varlığıyla anlam bulur, tanımlanır. Karanlık olmasa aydınlık, soğuk olmasa sıcak, acı olmasa tatlı tanımlanmazdı. İnsan da yaradılış itibariyle iki zıt cinsin birleşip tamamlanması üzerine tasarlanmıştır. 

KADIN VE ERKEK NEDEN BU KADAR FARKLI?

Yeryüzü var olduğundan beri kadın adamı, adam kadını, diğerleri bu çelişik gerçeği anlamaya ve anlamlandırmaya çabalayıp durmaktadır.

Sahiden Yaratıcı’nın bir ödülü mü yoksa cezası mıdır bu farklılık?  Erkek mi anlayışsız, kaba ve bencil? Yoksa kadın mı tekinsiz, anlaşılmaz ve zor olandır? Bu kadar mı yabancıdır birbirine? Elbette hayır. Tarih boyunca kadın-erkek meselesi din, antropoloji, sosyoloji, psikoloji, felsefe, edebiyat ve biyolojinin konusu olarak yorumlanmaya çalışılmıştır. Oysa yüzde elli baba spermi yüzde elli anne yumurtasından oluştuğumuz için biyolojik cinsiyetimizin içinde eril ve dişil yanımız vardır ve aslında sorun birbirine taban tabana zıt olmak değil, bu içteki eril ve dişil yanlarla barışıp bütünlenemeyiş ve içteki eril dişil temsillerin sağlıklı olmayışıdır çoğu kez.

ÇOCUKLUK ŞEMALARIMIZ 

Jung bu içsel gerçeği ‘Anima-Animus’, erkeğin içindeki dişil yan, kadının içindeki eril yan olarak tanımlar. Erkeğin bilinçaltındaki (Daha çok anne temsilinden yani annesinin dünyayı yorumlayış biçimi, özellikle kendisine karşı olan tutumları, psikolojik durumlarından etkilenerek oluşmuş) bilinç düzeyinde fark etmediği fakat karşı cinste aradığı ya da etkilendiği dişil yanı sembolize eder. Animus ise, kadının bilinçdışındaki ruh imgesine verilen isimdir. Animus, kadının babası ya da baba figürleri tarafından belirlenen eril yanıdır. Bu yanlar daha çok eş seçiminde ve ilişkide etkinleşirler. Dolayısıyla özgür irademizle seçtiğimizi zannettiğimiz partnerler, ilişki biçimleri ve döngüler bilinçdışımızdaki bu temsiller ve ilk çocukluk şemalarımızla yakından ilişkilidir. Çocuğun evreninde sağlıklı, dengeli, uyumlu bir anne imgesi varsa, sağlıklı ilişkiler sürdürmekte, yok eğer anne üzerinden ‘Kadın cezalandıran, yutan, bastıran bir nesnedir’ inancı oluşmuşsa yetişkin ilişkisinde de bu korkuyla hareket edip kaçan, savunan bastıran bir erkek kişiliği sergilemektedir. Kadın ise baba ve baba benzeri nesnelerden güven, sevgi ve ilişki adına yapıcı şemalar oluşturduysa yetişkin ilişkilerinde pasif ya da agresif bir tutum sergilemek yerine dengeli ve uyumlu bir partner olur. 

ERKEĞİN MADDEYİ, KADININ MANAYI

Biyolojik yapının farklı olmasına rağmen örtüştüğünü, kavrayış ve yorumlama biçiminin sezgi ve zihin olarak farklı fakat birbirini desteklediğini, beyin-sinir bağlantılarının erkeklerin beyninde daha kuvvetli ön-arka bağlantıları içerirken kadınlarınki daha çok soldan sağa bağlı olduğu ve böylece kadın ve erkek beyinlerinin ve varlıklarının birbirini tamamladığını bilimsel verilerle biliyoruz. Kadim bilgilerde ise erkeğin maddeyi, kadının manayı, erkeğin bedeni, kadının ruhu, erkeğin Mars’ı (Savaş) kadını Venüs’ü (Aşk), Ying (Kadın enerjisi) ve Yang (Erkek enerjisi) olarak sembolize edilir ve yine Jung’un tanımıyla “Erkeğin eril özünün Logos kadının feminen özünün isim Eros’tur. Logos bir erkeğin bilinç ilkesi; dışarıdan görünen yanı iken, Eros ise kadının bilinç ilkesidir.” 

KENDİMİZİ BİLMEDEN AİLE OLUYORUZ

Bu ve benzeri birçok imge ve yorumun karşıtlığı işaret etmesi, aslında bir bütünü oluşturacak girinti ve çıkıntılardan oluştuğunu da görmemizi sağlıyor.  Kadın ve erkeğin evrimsel kodlarına baktığımızda ise erkek avcı, koruyucu ve hedef odaklı; kadın toplayıcı, süreç ve iletişim odaklıdır. Erkek ailelerini ve diğerlerini doyurabilmek için uzun ve zorlu yolculuklara çıkarak avlanırlar, zor ve değerli bir iş yaptığını kanıtlayarak onay ve övgü beklerler. Kadın ise çocuk doğurmak ve yetiştirmek, bunun için de diğerleriyle bağlantıda kalmak ve iletişimi sürdürmek için dil ve konuşma yeteneğine sahiptir. Birçok işi aynı anda yapabilmeye ve aktarabilmeye, sezgisel olarak diğerlerinin ihtiyaçlarını önceden sezebilmeye programlıdır. İşte bu büyük fark da birbirini sosyal olarak tamamlamak içindir.  

Peki kadın ve erkek, dişlilerin yerine oturup ahenkle ilerlemesi sağlayacak yerde, rende gibi törpüleyip bitap ve yalnız bırakan nedir?  Biz bu topraklarda hala kadınlığı öğrenmeden kadın, erilliği öğrenmeden erkek, ilişkileri bilmeden aile oluyoruz. Cinsel kimliğimizle barışmadan hatta kendimiz, cinselliğimiz ve gölgelerimizden kaçarak yaşadığımız için savaş önce içimizde sürüp gidiyor. İç beniyle barışmamış, kendi ışığından ya da karanlığından kaçan bir bireyin, korkularını aşıp ötekiyle güvenli bir ilişki sürdürmesi ne kadar mümkün olabilir? 

DEĞERSİZ GÖSTERMEK  

“Yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıkar?”  sorusu gibi, erkeğin hoyratlığı mı kadını ezen, o erkeği hoyrat yetiştiren kadın mı diye bakmalı bir de. Hep mağdur üzerinden değil, bir de fail üzerinden anlamaya çalışmalı bu sorunu. Değilse erkekler zalimdir, kadınlar mağdur inancımız bize çözüm getirmeyecektir. 

Bir ağacın sağlıklı meyve verip vermemesi, gövdesinin sağlamlığı, köklerinin ne kadar sağlıklı ve güçlü olduğuyla ilgilidir. Çocukların sağlıklı ruh ve kişilik hali de ebeveynlerinin ne kadar yetişkin olabildiğiyle ilgilidir. Bu da onların kendi ebeveyn ilişkisine ve birbirleriyle ne kadar uyum içinde olabildiğine bağlıdır. Kadını değersizleştiren erkeği yücelten söylemler hala katı kültürel kodlar olarak modern aile yapılarında dahi görülmektedir. 

Aldatma sorunlarıyla gelen danışanlarda erkeğin gerekçesi çoğu kez tutku ve arzuyu deneyimlemek isteğidir, “Bunu eşinizle neden yaşamıyorsunuz?” sorusuna “Eşim çok kutsal (anne), onunla bunları denemem uygun olmaz” cevabı bize ‘Evlenilecek kadın eğlenilecek kadın’ efsanesinin gücünü gösterir. 

KADIN OLMAK SADECE ANNE OLMAK MI? 

Kadın annelik üzerinden tanımlandığı müddetçe kısır döngü devam edecektir. Çünkü kadın olmak sadece anne olmak değil, erkeği olgunlaştıran dişil bir güç, etrafını yetiştirmek üzere şifacı bir bilge, onarıcı bir bilinç, destekleyici, kuşatıcı bir kaynaktır. Bir kadın bu diğer yanlarını ortaya koyamadığında, toplumun kodlarıyla bastırıldığında bir anlamda eşinin de annesi, eş de evin büyük çocuğu olmuştur. Kadın erkek ilişkisindeki denklem çökmüştür. Çünkü kadının onurlandırılarak tanındığı tek yer anneliğidir. 

Kısır döngü burada başlar. Kadınlığının diğer yaratıcı yanlarını tek bir kanala indirgediğinde ortaya abartılı bir anne modeli çıkar. Her şeye hükmeden, herkese hakim, tırnak içinde “Yaratan(Doğuran)!” abartılı besleyen, libidosu rahminde olduğu için çocuklarını ve eşini sembolik olarak yutan, bağımlı kılan, özelikle erkek çocuklarını kastre ederek yine sembolik olarak rahminden çıkarmayan ve “Bana tabi olmazsan senden ihtiyacın olan sevgi ve şefkati keserim!” tehdidiyle atıl bırakan, annesi tarafından kastre edilip bu işlevsiz kodlarla erilliğini ve kuşatıcılığını ortaya koyamamış kocanın yerine oğlu ikame ederek onun gelecekteki ilişkilerini ve evliliğini ipotek altına alan cadı-alkarası-ateş rahim kadın tipolojisi pek yaygındır topraklarımızda. 

‘MAÇOYUM’ DİYEN ERKEKLER 

Bunun farkında olup bu gerçeği yıkmak isteyen şehirli kadın ise erkeğin rolünü çalarak bir anlamda iktidara göz diker. Artık bu Amazon kadın, annesi tarafından bilinçaltı büyütülmemiş, zeki ama atıl kalmış adamlara adamlığı öğretecek, hatta ‘Ben kendi kendime de yeterim’ manifestosu sunacaktır. İçindeki animusu yani eril gücü besleyen bir nevi savaşçı bir erkeğe dönüşen kadın tipi, bu sefer erkeğini şefkat tuzağıyla yutarak değil, sembolik anlamda savaşarak hadım etmektedir. Dünyada artık, kastre edildiği için dişil enerjisi yüksek, pasif; bunu örtbas etmek için de abartılı “Ben erkeğim” maçoluğuna, duyarsızlığına ve şiddetine baş vuran erkekler çoğalmaktadır. 

Doğamızı örttüğümüz, bastırdığımız müddetçe sapmalar her türlü kılıfa rağmen sürecektir. Her insan, insan onuruna ve kodlarına uygun bir yaşamı hak eder. Bu öncelikle kendi cinsel kimliğimizle barışmak ve bu özelliklerimizi fıtrata uygun olarak ortaya koymakla olur. 

Toplayıcı, sezgici, paylaşımcı, eğitim ve gelişimden sorumlu kadın doğası artık tüm hurafelerden, çarpık inançlardan ve korkutmalardan sıyrılıp, barış sağlayıcı bir bilinçle donanmalı. Çünkü sadece bilge kadınların ışığı hayatı iyileştirebilir.  

BARIŞÇIL GÜÇ KADINDADIR

Barışçıl güç kadındadır. Bilgelik ise bu potansiyeli açığa çıkaracak bilgi ve emek gerektirir.

Bilgelik; sabırdır, öngörüdür, hoşgörüdür, koşulsuz sevgidir, farkındalıktır, esnekliktir, şefkattir.

Bilgelik; ilmik ilmik dikkat ve tamamlamak arzusuyla yaşamı dokumaktır, hayatın ve ailenin merkezinde, kendi merkezinde kalarak, bunu da kendi ve yaşamın denklemini çözmüş olarak güvenle durmaktır.

Bilgelik; erkeğinin kabuğunun altındaki yaraları sezip, sezdirmeden şahlandırmaktır. 

Bilgelik; tanımaktır, kendini, diğerlerini ve tanıklık etmektir dingince olan bitene. Fark etmektir bir uydu gibi ailenin ve gelecek nesillerin iklimini kendi ruh ikliminin belirlediğini. 

Bilgelik; beraberliğin sahip olmak, tutunmak, savaşmak, kaçmak ya da kovalamak değil, birlikte paylaşarak ve içinde ikinci kez yıkanılamayan yaşam nehrinde ahenkli bir akışla ilerlemek olduğunu bilmektir.  

Bilgelik; susmak gereken yeri, konuşmak gereken yeri, sabretmek gereken yeri, direnmek gereken yeri, sınırları, evetleri, hayırları, öfkeleri, coşkuları, almaları, vermeleri yerli yerince ve miktarınca sarf etmektir. 

Bilgelik; anneliğim (rahim enerjim), benim duygu ve ihtiyaçlarımı tatmin etmek üzere bana bağımlı olmaları için değil, onları hayata güçlü, mutlu ve uyumlu şekilde yetiştirip uğurlamak üzere çocuklarıma…

Dişil enerjim ve özelim birbirimizi keşfetmek, onarmak ve tamamlamak için erkeğime…

Bilgeliğim ve şifacılığım tüm insanlığın barış ve aydınlanmasına… 

Bilinç ve eylemini kuşanmaktır. 

Bu bilinç uyanışı için de önce kendini bilmeli, affetmeli, inanmalı, sevmeli, değerli bilmeli, yeterli bilmeli, içindeki kendilik hazinesini korku mağarasından çıkartma cesareti bulmalı; eldeki sevgi, şefkat, öfke gibi muazzam hammaddeleri damıtmayı bilmelidir. Her ne kadar anne, baba ve diğerleri tarafından yeterince onaylanmamış olunsa da önce kendini, sonra erkeğini ve çocuklarını ve diğerlerini koşulsuzca sevmeli, onaylamalı varoluşunu gerçekleştirmesi için verimli alanlar açmalı ki derin, güçlü, sarsıntılara dayanıklı bağlar oluşsun.  O vakit sağlıklı ilişkilerden ve aile bağlarından söz edebilir, geleceğe güvenle, biricikliğimizi birbirimizin gölgesinde boğmadan el ele, can cana yaşam denen yolculuğu ahenkle sürebiliriz. 

Bu yazı toplam 24629 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.