PİYASALAR

  • BIST 1009524.590%
  • ALTIN2503.1020.77%
  • DOLAR32.5840.3%
  • EURO34.5240.86%
  • STERLİN40.0471.77%
  1. YAZARLAR

  2. Rukiye Karaköse

  3. Bir Terapi Biçimi Olarak Seyahat
Rukiye Karaköse

Rukiye Karaköse

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir Terapi Biçimi Olarak Seyahat

A+A-

Klinik Psikolog Rukiye Karaköse

Seyahat , insanı mütevazı yapar çünkü gezerken dünyada küçücük bir yer kapladığını görürsün. Gustave Flaubert

"Seyahat, satın aldığınız halde sizi zenginleştiren tek şeydir. Bilindik manasıyla "satın almak", "tüketmek" demektir çünkü. Tüketmek adeta insan yaşamının normal bir fonksiyonu gibidir. Erich Fromm'a göre, yaşayabilmek için, hatta çoğu şeyin tadını alabilmek için, o şeye sahip olmamız gerektiğini düşünürüz. O'na göre, sahip olmanın, daha çok şeye sahip olmanın yaşamın tek amacı olarak açıklandığı bir toplumda, "var olma"nın

tek yolu "sahip olmak"tan geçiyor gibidir. Yani günümüz toplumsal değer yargılarına göre hiçbir şeye sahip olmayan kimse, bir hiçtir sonucuna

varılıyor maalesef.

Tüketim arzusu, tüm dünyayı yutma arzusu ile doludur. Tüketici ise sürekli ağlayarak biberonunu isteyen ve hiç büyümeyen bir bebek olarak

kalır bu toplum düzeni içerisinde. Tüketilen şeyin kişiden geri alınması imkansız olduğu için bu durum korku duygusunu azaltmaya yarıyor. Ama

her tüketilen şey, tükendiği anda kişiyi tatmin edemez olduğu için de insanlar yeniden ve daha fazla tüketime yönelmek zorunda kalıyorlar. Bu çarkın sonu gelmeyen ve hep tatminsiz, hep bir çırpınış içinde kalan modern tüketicileri, kendilerini şu formülle özdeşleştirmektedirler: "Ben, sahip olduğum ve tükettiğim şeyler dışında bir hiçim."

Seyahat ise tüketmenin aksine bizi özgürleştiren, "an"lara ve tabiata, kainata şahitlik etmemizi sağlayan, yani bizi zenginleştiren bir deneyimdir.

Bir ağaca, bir çiçeğe, bir dağa ibret nazarıyla bakmak, tabiatın güzelliğine şahitlik etmek, o an yapabileceğimiz en kıymetli işlerdendir. Zaman akıyor ve durdurmak, sabitlemek imkansız. Sonsuzluğa uğurladığımız "an"ları en çok kıymetlendirebilecek şey, o "an"da yaratıcının kudretine şahitlik etmek belki de? Bir çiçeğin yapraklarındaki açıklı koyulu renk değişimlerine, bir günbatımının muhteşemliğine, uçsuz bucaksız uzanan gökyüzündeki enginliğe bakarak Allah'ın kudretine ve esmasına şahitlik etmek, herhangi bir an içinde yapılabilecek en anlamlı iştir. Seyahat bize "tüketme"nin dışında, deneyime, tefekkür ve idrake dayalı bir varoluşun kapılarını açar.

Seyahat Tefekkürü Geliştirir

Seyahat, mümkün olamayacağını düşüneceğiniz güzellikte manzaralar görmenizi sağlar. Seyahat size gerçek güzelliğin ne olduğunu gösterir. Yine seyahat, her şeyin kendi tarzında güzel olduğunu gösterir. Hayranlık, hayret gibi duyguların yanı sıra tefekkür de yine seyahat sayesinde gelişir. Eski Ahit'te de geçen Hz. Eyüp'ün imtihanları bahsinde kendisine Tanrı'dan gelen hitabı Alain De Botton ilginç bir şekilde yorumlar. Olayı

hatırlayacak olursak Kur'an-ı Kerim'in Sad ve Enbiya surelerinde bulunan altı ayette, Hz. Eyyub'un başına gelen musibetten bahsedilmektedir. Sad suresinde; "Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık." denilerek ailesine gelen musibetle onların ölmeleri ve mallarının tarumar olması üzerine; tekrar evlat ve yeniden mal ve mülk sahibi olduğu beyan edilmektedir.

Botton, Eski Ahit'ten şöyle aktarır: Dini bütün ama çaresiz bir adam (Hz. Eyüp), Tanrı'ya yaşamının neden hep acılarla dolu olduğunu sorar.Tanrı, ona şikayet etmeyi bırakmasını emreder ve bunun yerine çöllere, dağlara, nehirlere, buzullara, okyanuslara ve gökyüzüne bakması gerektiğini

öğütler. Yüce yerlerin böylesi mühim ve acil bir soruya cevap oluşturması seyrek rastlanan bir durumdur. İyi bir insan olmasına rağmen neden acı çektiği sorusunu yanıtlayan Tanrı, Eyüp'ün (a.s.) dikkatini doğa denen o kudretli olguya çeker. "İşlerin yolunda gitmiyor diye hayrete düşme:

Evren senden büyüktür. İşlerin neden yolunda gitmediğini anlayamıyorsun diye hayrete düşme: Çünkü sen, evrenin mantığını kavrayamazsın. Dağların yamacındayken nasıl küçük olduğunu gör. Senden büyük olan ve anlamadığın şeyleri olduğu gibi kabul et. Dünya sana mantıksızmış gibi görünebilir; fakat bu, dünyanın kendi içinde mantıksız olduğu anlamına gelmez. Yaşamlarımız, dünyada olup bitenle karşılaştırıldığında

asla bir ölçü olarak kabul edilemez: yüce yerlere bak ve insan yaşamının önemsizliğini ve kırılganlığını düşün. İlahi bilgelik insan aklının ötesindedir; dini bütün kişi, doğanın sunduğu kudretli manzaralara bakarak kendi sınırlarının farkına varır ve yaratıcının evrenle ilgili yaptığı planlara güvenmeyi sürdürür."

Yüce yerler, günlük yaşamın akışı içinde telaşla ya da öfkeyle karşıladığımız sınırları, sükûnetle kabul etmemizi sağlar. Bize meydan okuyan tek şey doğa değildir. İnsanların dünyası da en az doğa kadar kudretli ve ezicidir; ancak doğadaki uçsuz bucaksız alanlar, bizi aşan şeyleri kabul etmemiz gerektiğini bize iyilikle ve saygıyla hatırlatırlar. Yüce yerlerde vakit geçirmek, aklımızın sınırlarını zorlayan, yaşamımıza girip sinirlerimizi bozan büyük olayları daha huzurlu bir sükunetle kabul etmemize yardımcı olur.

Seyahat, bir yandan da bize dünyanın ne kadar küçük olduğunu gösterir. Ve bu durumu doğru okuyabilirsek seyahat, insanı daha alçak gönüllü yapar. Seyahat ederken karşımıza çıkacak tefekkür fırsatları çok katmanlıdır. Geniş yollar, vinçler, trenler, uçaklar, yüksek binalar, insana bir an için küçüklüğünü unutturabilir ve kendi nefsi için olmasa bile türü adına: "Vay be! Ben neymişim!" diye parmak ısırtabilir. Öte yandan üzeri nilüferlerle örtülmüş esrarengiz göller, bilmediğimiz yerlerdeki içinde timsahların beslendiği ırmaklar, çöller, çöl fırtınaları, çölün aslanları, develeri ve ormanların filleri, gorilleri, çöllerdeki aklın havsalanın almayacağı kum taneleri, ormanların yaprakları, kuzey ve güney kutuplarındaki buz dağları, binlerce millik okyanuslar, uçsuz bucaksız sular, uçsuz bucaksız karalar ve gökyüzü tavanına yerleştirilmiş milyarlarca yıldızıyla uzayın sonsuz derinliği karşısında kendi cirmini fark eden insan, bu büyüklükler karşısında kendine dudak bükebilir.

Seyahat, muazzam başarı ve özgüven duygusu verir. Seyahat ederek insanın dünyada ve doğada neleri başardığına şahit olursunuz. Özdenören'e göre bir otobüs ya da tren yolculuğunda bu iki duyguyubirden yakalamak ve yaşamak mümkündür. Çevredeki devasa fabrikalara, demiryolunun o milim şaşmayan düzgünlüğüne, çeliğin parıltısına, elektrik enerjisini kendisine ram edişine bakarak böbürlenmeye yeltenen insanın gözü yukarılara kayıp da milyarlarca yıldızla döşenmiş göğü fark edince, içinde yaşadığı bu dünyanın kendi galaksisi içinde bir toz zerresi

olduğunu ve ait olduğu galaksinin de galaksiler evreninde bir başka toz zerresinden ibaret bulunduğunu kavrıyor ve böbürlenme hissi kursağında kalıyor. Çünkü bütün bir dünyayı yerinden oynatsa, yörüngesinden saptırsa bile neticede yapılan iş, pencereden süzülen ışık huzmesinde fark edilen binlerce toz zerresinden birinin kendi yörüngesinden saptırılmasıyla elde edilecek sonuç ne ise ona benzer bir şey olmayacak mı?

Seyahate tefekkür vesilesi olarak bakarsak "Seyahat edin, sıhhat bulun" hadisini de hayatımıza bir şifa vesilesi olarak katmamız mümkün olacak. Sıla-i rahim, keşif ya da tatil amaçlı gezilerin yapıldığı şu günlerde seyahatlerimize bir de "terapi" imkanı olarak baktığımızda "kendimizden kendimize yapacağımız yolculuk" da daha anlamlı olacak. Tefekkür dolu ve terapötik seyahatlerle dolu bir yaz dileğiyle?

Bu yazı toplam 2472 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.