PİYASALAR

  • BIST 1009890.741.79%
  • ALTIN2435.6810.33%
  • DOLAR32.52-0.13%
  • EURO34.891-0.16%
  • STERLİN40.5940.06%
  1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Karaca

  3. 'Bayramı yaz' dedi
Hüseyin Karaca

Hüseyin Karaca

Yazarın Tüm Yazıları >

'Bayramı yaz' dedi

A+A-

Orucun zaferi olan, oruç tutanların da tutmayanların sosyolojik bir ahenk içinde ötekine saygı duymayı öğrendiği bir fırsatın adı olan bayramı yazmak istedi kâtib.

 “İnsanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği, hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmek ve şükretmek içindir verilen Ramazan ayını… (Bakara, 2/185)

Mukaddimeyi eserden daha fazla sevdiğini gizlemedi. Eserden çok müessire, sonuçtan ziyade sebebe vurgu yapmayı seviyordu. Bayram sonuçtu, Ramazan sebep. Ramazan yoldu bayram menzil. Bayram sevinçti, Ramazan içinde sevinç ağacını saklayan hüzün çekirdeği.

RAMAZAN MÜSLÜMANLIĞI ÖZLENDİ

Edebiyatın, sanatın, felsefenin, sosyolojinin, mimarinin, musikinin anlattığı Ramazan’ı değil, mukaddesata saygının sembolü olan, ibadetlerle zenginleşen, mukabeleler, hatimler, teravihler, salat-u selamlarla varlığını hissettiren Ramazan’ı özledi kâtib. “Tövbe eden, ibadet eden, hamt eden, oruç tutan, rükû” ve secde eden, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan, Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyan müminlere müjde” (Tevbe 9/112) olan, “Cennet kapılarının açıldığı, cehennemin kapılarının kapandığı şeytanların zincire vurulduğu” (Müslim, Sıyam 2, (1079) amele dönüşen zamanı özledi.

“Önceki ümmetlere farz kılındığı gibi iman edenlere Allah’a karşı gelmekten sakınmak için farz kılınan oruç” ayı olan Ramazan’ı (Bakara 2/183) özledi.

“Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insana yazıklar olsun. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete giremeyen kimseye de yazıklar olsun. Ben yanında zikredildiğim zaman bana salat okumayan kimseye de yazıklar olsun” (Tirmizi, Daavat, 110) tehdidini önemseyen bireylerin kılı kırk yaran titizlikle yaşadığı bir Ramazan Müslümanlığını özledi.

SILA-İ RAHİM TOPLUMUN VUSLATI 

Söze doymuş bir dünyanın sükûta, susmaya, bu susmaya bağlı gelen berrak bir sadeliğe olan ihtiyacı yazan kâtib haklı çıktı.

Ramazan’da kulaklarımız yine tekrarlanan sığ söylemlere mahkûm oldu. Dini tartışma adı altında şeâir-i islâmiyyenin en temel argümanlarında gedikler açıldı. Tefsir-Hadis anlatan bazı diller mabedin yolunu yine bulamadı.

Dini ve ahlaki değerlerin -velev ki çok samimi bir ortamda olsun- teravih namazlarının kılındığı esnada gerek televizyon ekranından gerekse cami dışında belli mekanlarda topluluğa aktarılmasının popüler bir kimlik taşımaktan öte bir değer inşa etmediği anlaşıldı.

Unutulmaması gereken husus; Ramazan’ın, kaybedilen ibadet konsantrasyonunun yeniden kazanılması fırsatı olduğudur. Zira Ramazan kendine uzaklaşan insanın, secdede seccadesine, mabette namazına, bayramda sıla-i rahim toplumsallığına vuslatıdır.

Bireysellik esastır Ramazan’da. Kişi kendi iç dünyasına kalabalıklar yoluyla ulaşmaya çalışır. Yalnızlığının sığ sularından cemaatle namaz sandalıyla kurtulur. Depresyona maruz kalmış bedende bir ruhun var olduğunu hatırlar.

Cesede ruh akordu verir kulluk kıvamına ermek için.

Hislerine mağlup olup ümitsiz olmak yerine, kendine hâkim olmanın, iradesini yönetmenin diplomasını alır. İftar, bu diplomaya girecek notların tek tek yazılması değil midir?

TARTACAK TERAZİ YOK 

Camiden yola çıkmayan camiye ulaşmayan her türlü fikri dini ıslahat hareketi kısırdır. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Kıblesini cami dışında aryan entelektüellerin samimiyetini tartacak teraziye ihtiyaç yoktur. Zira bu kişilerin teraziye gelecek ağırlıkları bulunmamaktadır.

Şeâir-i islamiyyeye hürmet etmeyen kişi mürşit olamaz. Teravih namazı saatinde şeriatın en mahrem konularını horoz dövüşüyle canlı yayında tartışan kişiler topluma samimiyetlerini anlatamazlar. Zira ontolojik olarak varlık olarak çıkış noktaları yanlıştır. Teravih namazını hafife alan, teravih saatinde Kuran’ın mucizelerini haykıran âlimler, ne yazık ki irfansız amelsiz bir dindarlığın suç ortaklarıdır.

 AMELE MERDİVEN BİR İLİM 

 ‘Temiz olmak, tertemiz, pak, kusurdan arınmış’ manasındaki Kuddûs ismini her akşam namazından sonra okuyup dinleyen, sonra da sokakları pervasızca kirleten Müslüman kentlere acıdı kâtib.

Ramazan’da sokakların her geçen gün daha fazla kirlenmesine üzüldü.

Sürüler halinde kitle Müslümanlığını değil, bireysel düzeyde bilinç düzeyine ulaşmış kâmil Müslümanlığı özledi.

Aleni oruç yiyenlere kızmak, enerjisini ayıpları sayıp dökerek yıpratmak yerine kendi hususi takva binasını inşanın yollarını aradı. Nafile mi farz mı tasniflerine girmeden bütün programını teravih ve sabah mukabelesine göre dizayn etti.

Bast-ı zaman tayy-ı mekân dedikleri berekete oruçlu derslerde şahit oldu.

Teravih öncesi sonrası, sabah mukabelesinin ardında okuduğu, okuttuğu derslerdeki talebelerin samimiyetine bel bağladı. İbare okuyan dillerde kutsayan heyecana tanık oldu. Kuran’ı salt bir kültür olarak değil, amele merdiven bir ilim olarak telakki eden, bu uğurda ter döken, uykusuz kalan, rahlenin hakkını veren genç adamların dinamizmine hayran kaldı.

Bireyi kendi yalnızlığı içinde dünya ile entegre eden Kuran merkezli, cami merkezli, sünnet-i seniyye merkezli bir dirilişin rüyasını gördü. Ütopik fantezileri dava diye kalabalıklara yutturmanın zamanının geçtiğini, tek tek fert bağlamında bir ilmi irfani doğuşun alfabesini aradı.

Bunları yaparsa bayramı hakkedeceğini düşündü kâtib.

Bu yazı toplam 16486 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.