PİYASALAR

  • BIST 1009463.49-0.64%
  • ALTIN2503.8310.79%
  • DOLAR32.60.14%
  • EURO34.820.15%
  • STERLİN40.628-0.03%
  1. YAZARLAR

  2. Zeynep Gülmez

  3. Ankara Sözleşmesi Yaşatır!
Zeynep Gülmez

Zeynep Gülmez

Yenikapı Haber
Yazarın Tüm Yazıları >

Ankara Sözleşmesi Yaşatır!

A+A-

Sözleşmeler mi engel yoksa bizler mi yürümeyi beceremiyoruz?

Olanaklı olmayan bir bağlaçla kendi kendini idame ettiren duygular diziliminin yer aldığı kendini ifade edemeyen, kendini aşamayan söz dizilim hatalarının bolca bulunduğu bir toplum algısını anlama çabasında birkaç satır dile getirilmek adına;  söylenilen tüm cümleler bugün birçok kesimi kendi öz üslubunu bozdurarak başkalaştırma yönüne itmiştir.

Sözleşme, iki ya da daha fazla kişi arasında yapılan ve koşullarına uyulması yasayla desteklenmiş olan hukukî işlemlere denir. Bir sözleşmede tarafların karşılıklı çıkarları bulunur.

Konusu olan sözleşmelerinde bugün İnsan hakları konusunda haklarımızı koruma noktasında kendi çıkarlarımızı koruduğunu bir kez daha gördük.

Yılladır süregelen bir tartışmanın getirisi bugünün kavga sebebi olan İstanbul sözleşmesi farklı bakış açılarına yol açmıştır. Söyleşmenin muhatapları sözleşmememeyi and içerek üslupsuz söz silahlarını birbirlerine yöneltmişler, incelemedikleri haklarını kulaktan duyma sözlerle birbirlerine yakışmayan ithamlarla söylemeyi hak görmekteler.

Sözleşmeler bazen yanlış yerlere çıkaran çıkarları da korumaktadır. Adalet noktasında düşünmeden söyleşmeyi kendi aleyhine çevirip, karşıdakini karalaması gibi kolay bir sözleşme/söyleşme yoktur. Oysa sözleşmelerin/ahitleşmelerin anlamına bakıldığında bunlardan çok ötede bir konuyu düşünmemiz gerektiği ortaya çıkıyor.

Söz ile Borçlanmak

Sözleşmeler ya tek tarafa borç yükler ya da iki tarafa borç yükler. Buradaki yük sadece insana yüklenen adilce ahlak yükümlülüğünü kullanma borcudur. Her söz karşıya yazılan bir borçtur. Bu düşünüldüğünde bir sorun kalmayacak, birbirini karalayarak düzeltme yolundaki tartışmalar son bulacaktır.

Sesi/sözü olan kazanır mantığı ile tarafların birbirini bel altı vurmaya yönelik söylemleri/ Sözleşmeleri uygulamaya değil- uygulamadan çıkarılmasına sebep verir. Kaosun tanımı burada yapılır ve adalet ararken; adil olmayan zaferi kazanan taraf yine kaybeder.

Bazı hakların pratikte uygulanma konusunu oldukça zor olduğunu biliyoruz. Bunun çözümü arbede değil üzerine oturup düşünmekle ve çözümle mümkün olur diyen kalemlerin bugün kişisel zaferleri için adil olmayan zaferi savunmalarını şaşkınlıkla izlenmekteyiz.

Kadın hakları konusunda hükümetin duyarsız olmadığını, İstanbul sözleşmesi olmadan da kanunlarımızın kadınları koruma noktasında yeterli olduğu da biliyoruz. Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu Mart 2012 de tüm partilerin oy birliği ile 46 imzacısı olan bu sözleşmenin bugün 46lıklar gibi eleştirilmesi ya da övülmesi yersiz görünüyor. Bu sözleşme var olduğundan beri şiddet oranlarına- ya da sözleşmenin içinde geçen bazı maddelerin uygulanabilirliğini araştırmak bugün daha etkili olabilirdi.

Kazanılmış hak olunabilmesi için bir sözleşme uyguna bilirliğini göstermiş olması gerekiyor.

Aksaklıklarla Haklar Yerine Adil Ulaşamaz.

Bugünün sözleşmesi, yarının özdeşleşmesi anlamında önemli kararları verecek olan yöneticilerin, tüm haklı tarafları dinleme süreci biraz uzasa da; sonucunun insan hakları, özellikle kadın hakları konusunda bir açılım yapılacağı inancındayım.

“Kadının beyanı esastır” sözünün altının doldurulmadan göz önünde değer atfettiğimiz yazarlarımızın olayları yanlış telafi ederek, mevcut iktidarı suçlu gösterme çabalarının da alt nedenlerini ayrıca incelenmesi gerekir.

Tartıştığımız konunun olayı tek taraftan görmenin bizi çıkmaza sokarak bir kadın olarak tarafsız düşünebilmek olduğunu bilen her kadın yazarın bu sözleşmenin altını doldurması gerekir. Bugün kadının beyanı esas ise; erkeğin beyanı farz durumunda bir durum algılatılmak istenmekte. Bunu da ayrı bir sözleşmede gün yüzüne çıkarmak gerekiyor.

Bizim bu dönemlerde sormamız gereken soru;  konu İstanbul sözleşmesi mi?

Bunu anlamak adına Ankara’nın acilen belki yeni bir sözleşme ya da yeni bir kanun çıkarması gerekebilir.  Gerçi her ne kadar yeni sözleşmeler ya da yeni kanunlar çıksa da;  her dönemin ve her sözleşmenin bir ahlak bekçisi olacaktır. Ve bu ahlakın üslup konusu hiçbir zaman değişmeyecektir. Birilerini yok etmek adına yeni sözleşmelerin konu olacağı yeni tartışmalar hep çıkacaktır.

Bugün adalet sağlanmıyor diyen bilinçlerin “Adaleti adil anlamadıkları” görsek te; adaleti adil savunan sözleşmelerde buluşmak dileğimizi dile getiriyoruz.

Not; Adaletin beyanı zahiren açık olmasa da batinen; “her zaman adaletin beyanı- adaletin hak olması esastır” çünkü yaratıcı öyle dilemiştir.

Unutmayalım ki!

Sözleşmelerin beyanı her zaman esastır!

Bu durumda;

Ankara sözleşmesi/anlaşması her zaman yaşatır!

Bu yazı toplam 34723 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum