PİYASALAR

  • BIST 1009716.770%
  • ALTIN2435.6810.33%
  • DOLAR32.52-0.13%
  • EURO34.891-0.16%
  • STERLİN40.5940.06%
  1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. 'Endülüs mirasına sahip çıkmak Türk milletinin vazifesidir'
'Endülüs mirasına sahip çıkmak Türk milletinin vazifesidir'

'Endülüs mirasına sahip çıkmak Türk milletinin vazifesidir'

Prof. Dr. Lütfi Şeyban Endülüs’ü “Sekiz asırlık ömrünün sonunda, “Ve lâ Gâlibe illallâh” diye diye, ebedi üstünlüğün yalnızca Allah’a mahsus olduğunu haykırarak dünyaya veda eden bir medeniyet” olarak anıyor.

A+A-

FATMA KARAMAN SÜSLÜ
fatmaskaraman@gmail.com 

İslam medeniyetinin ulaştığı en üst seviye Endülüs… Müslümanlar, İslamiyet’in doğuşunun 100’ncü yılında Endülüs diye anılan İspanyol topraklarına çıktı. Müslümanların Avrupa macerası, son İslam Devleti Nasriler’ in sultanı XII. Muhammed’ in, Badol Tepesi’nden göz yaşları eşliğinde hazin ayrılışıyla son buldu. Geriye 800 yıl boyunca inşa edilmiş muhteşem bir medeniyet kaldı. İnsanlık tarihinde ise derin izler bıraktı. Öyle ki Avrupa bugünkü gelişmişliğini Endülüs’e yani İslam medeniyetine borçlu. Müslümanlar Endülüs’ü neden kaybetti? Bugün Endülüs bizim için ne ifade ediyor? Sakarya Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Lütfi Şeyban’a sorduk. 

YAKLAŞIK SEKİZ ASIR SÜRDÜ

Öncelikle röportajımıza Endülüs’ün sizin için ne ifade ettiği sorusuyla başlamak istiyorum…
Endülüs, dalları Batı’da, kökleri Doğu’da, Medine’de, Şam’da. Zeytinin yeşili ve barışın beyazıyla; İspanya’sı, Portekiz’i ve Fransa’sıyla rengarenk açan narin bir narçiçeği.. Muhteşem Ulucami’nin Kurtuba’sı, Emevî halifelerinin parlayan yıldızı. Yüzbinlerce kitabın aydınlattığı, binlerce âlimin ürettiği bir medeniyet. Merkezinde insan olan, suyla hayat bulan, aşkla yoğrulan, ilimle kavrulan.. Taşı ve ahşabı zarif, mütevazı bir sanata dönüştüren. Sekiz asırlık ömrünün sonunda, “Ve lâ Gâlibe illallâh” diye diye, ebedi üstünlüğün yalnızca Allah’a mahsus olduğunu haykırarak dünyaya veda eden bir medeniyet. Beşyüz küsür yıldır ise, tozlu kitapların arasında unutulup kuruyan bir narçiçeği.

Batı, Müslümanlar ile ne zaman tanıştı? Bize kısaca Endülüs’ün kuruluşundan bahseder misiniz? 
Miladi 610’da Hz. Peygamber’in başlatmış olduğu İslamlaşma hareketi, Ortadoğu’dan hareketle, Atlas okyanusundan Hindistan içlerine, Anadolu kıyılarından Orta Asya’ya kadar yayıldı ve bu halklar İslam’ın barış ve huzuruyla yaşamaya başladı. İberya halkları da kendi içlerindeki huzursuzluktan dolayı İslam ile yakından ilişki içindeydi. Sonunda içlerinden bazı grupların davetiyle İslam ordusu İberya’ya çıktı ve burada 711 yılından başlayarak yaklaşık sekiz asır sürecek bir İslamlaşma süreci başlamış oldu.

MÜSLÜMANI, HRİSTİYANI VE YAHUDİSİ İLE REFAH YURDUYDU  

Endülüs’e dair ne zaman bir yazı okusam Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin hep barış içerisinde birarada yaşadıklarından bahsediliyor... 
Endülüs medeniyetinin yedi farklı ırk, dil ve geleneklerden müteşekkil olduğunu söyleyebiliriz. Yani Akdeniz dünyasının bütün kadim kültürel geleneklerini büyük oranda bünyesinde eritmiş ve bu yapıyı homojen bir toplum yapısına dönüştürmştür. Bunun hakkında Endülüs’ü tanımlayan bir slogan vardır: “Endülüs kendisinden öncekileri toplamış ve sonrakileri de andınlatmıştır”diye. Tarihte hiçbir toplum ya da devlette ebedi birlik diye bir olgu göremezsiniz. Endülüslüler de bunu başaran nadir milletlerden birisidir. Dolayısıyla dini hoşgörü, bilim, kültür ve medeniyet üzerine kurulmuş sekiz asırlık bir tarih olan Endülüs, barış ve birbirine karşı saygı çerçevesinde birarada yaşama konusunun da güzel bir modelini sunmuştur. 

İSLAM MEDENİYETİNİN EN OLGUN MEYVESİ

Fakat o muhteşem Endülüs adeta bugün unutulmaya yüz tutmuş. Bu medeniyete dair pek malumat sahibi değiliz. Bunun nedeni sizce nedir?
Endülüs medeniyeti artık Türkiye’de de tanınma veya bilinme ihtiyacı duyulan bir konu haline geldi. Çünkü Osmanlı olarak yaşadığımız büyük düşüşten sonra bu millet, yaklaşık bir asırdır yeniden diriliş hamlesini yaşıyor. Kendine gelmeye çalışan bir bünye, ihtiyacı olan ilacı da ancak kendi eczanesinde yani kendi tarihinde bulabilir. Elbette kendi toplumsal şartları gereği uzun bir süreçte gerçekleştiği gözlenen bu hamlenin, kendi kökleri üzerinde vücut bulması doğal bir zorunluluk. Bu kökleri araştırdığımızda ise karşımıza, yaklaşık iki bin yıldır çağlara kendi öz rengini vererek varlığını sürdüren Türk ve İslam kültürü çıkmaktadır. Endülüs bu kadîm dünya hazinelerinin güzide örneği olan İslam medeniyetinin en olgun meyvesidir. Dolayısıyla, Endülüs mirasına sahip çıkmak Türk milletinin vazifesidir.

endulus3.jpgHAMASİ DUYGULARLA DEĞERLENDİRİLİYOR 

Peki Endülüs’ü anlamak, hatırlatmak, bu medeniyeti ayağa kaldırmak için neler yapabiliriz? 
Öncelikle Endülüs’te yaşayan insanlara İslam'ın güzellikleri anlatılarak onların gönüllerinin kazanabiliriz. İspanya ile tarih ve turizm alanlarında karşılıklı işbirliği geliştirebiliriz. Özellikle OsmanlıEndülüs-Kuzey Afrika ilişkileri bağlamında bilimsel, sosyal, kültürel ve iktisadi çalışmalar yapılabilinir. Endülüs gezisine çıkacak Türkler için alternatif gezi programlarının düzenlenmesi ve onların İspanya Müslümanları ile her türlü insani münasebetler geliştirmelerinin teşvik edilmesi olabilir. Kurtuba Ulucamii'nin Müslümanlara verilerek ibadete açılmasının sağlanması önemli detaylardan bir tanesi. Özellikle Medeniyetler İttifakı ve Akdeniz İçin Birlik (AİB) gibi müesseselerin bu amaçla değerlendirilmesi ve somut projeler üretilmesi söz konusu olabilir. Sekiz-dokuz asırlık Endülüs gerçeğini iyi anlamak ve anlatabilmek amacıyla, Ortaçağ-Yeniçağ Ortadoğu-Kuzey Afrika ve Avrupa tarihinin iyi bilinmesi; ayrıca Arapça, Berberice, Latince, İspanyolca, Katalanca, Portekizce ve Fransızca gibi yedi lisanda yazılmış bulunan kaynaklardan araştırma yapacak akademisyenlerin yetiştirilmesi atabileceğimiz önemli adımlardan olabilir. Ümit ederiz ki, daha farklı maddelerin de eklenebileceği bu somut öneriler zamanla hayata geçer.

Sanıyorum bir de Endülüs’ün bizlere sorunlu aktarılma problemi söz konusu değil mi?
İber Yarımadası’nda yazılan tarih kitaplarında Endülüs’ün doğru anlatılmasını sağlamak bence atmamız gereken en önemli adımlardan…  Çünkü bugün o coğrafyada hâkim olan devletler bunu yeterince yapmamakta, tarih kitaplarında sekiz asırlık Endülüs’ü 5-10 sayfayla geçiştirmektedirler. Oysa Türkiye’de ve Osmanlı coğrafyasında Osmanlı kültürü ve medeniyetinin doğru bilinmesi ne kadar önemliyse, Endülüs veya İber coğrafyasında da Endülüs medeniyetinin bilinmesi o kadar önemli. Çünkü ülkemizin kültürlü ve bilinçli insanları Endülüs’e karşı hamâsî duygularla yaklaşıyor. Bu medeniyetin dünya tarihindeki üstün yerinin farkında olarak ondan bilimsel metodlarla istifade edilmesi yerine, daha çok Endülüs’ün kaybı ve İspanya Müslümanlarının maruz kaldığı felâketler üzerine duygusal bir yoğunlaşma gözlemliyoruz. 

Peki Endülüs’ten geriye ne kaldı?
Endülüs Medeniyeti tarihe ve insalığa mal oldu. Fakat onlar bugün, insanlığa armağan ettikleri üç dev mirasla anılıyorlar ve anılacaklardır da. Bunlardan birincisi Müslümanı, Yahudisi ve Hristiyanıyla birlikte asırlar içinde ortaya koydukları toplumsal uzlaşma ve birarada yaşama kültürüdür. İkincisi, Doğu İslam ülkesinde yükselen kültürel değerlerin üstüne kendi entelektüel ve bilimsel birikimlerini ekleyerek ortaya koydukları medeniyettir. Üçüncü dev miras ise; kaba güçle kendilerini yenen düşmana karşı kendi kültürlerini yani hayat tarzlarını canları pahasına korumalarıdır. 

55189975-c4bb-4b99-aa9c-ccbcb9cb6eea.jpgBİRLİK İÇİNDE ÇEŞİTİLİK ESASTI

2015 yılında Endülüs hakkında belki de Türkiye’deki en kapsamlı kitabı yazdınız… 
Dünyadaki Endülüs araştırmalarında Amerikalılar ve Avrupalılar açık ara önde. Sonra Araplar ve Mağripliler geliyor. Dolayısıyla Endülüs mirasını araştırmalı ve kendimize ders çıkarmalıyız.. Çünkü Endülüs kültüründe ortaya konan ve apaçık gözlemlenebilen insanî değerler, hem medenî gelişmenin kaynağı hem de modern çağın problemlerine çare olarak inceleyebiliriz. Onu anlamak için araştırmalı, ortaya çıkacak hakikatleri ise hayatımızı güzelleştirecek insani değerler manzumesine eklemeliyiz diye düşünüyorum. Bu düşünceyle, Türkiye’de Endülüs kültürünü hamasi veya duygusal yaklaşımdan öte bir noktaya taşıyacak, Endülüslüleri emsallerinden farklı kılan nitelikleriyle ele alacak bir esere ihtiyaç olduğunun farkındaydık. Bu çalışmanın hazırlanmasındaki temel amaç, tarihte asırlarca biz Müslümanların yurdu olan Endülüs’ün ve orada inşa edilen medeniyetin her yönüyle anlaşılmasına katkı sağlamak, ayrıca “Endülüs’ten geriye bugün neler kalmıştır?” sorusuna cevap verebilmekti.

Kitabınızda ‘Nasıl’ bir Endülüs okuyoruz? 
Endülüs ilim ve sanatıyla, edebiyatı ve gelenekleriyle, hukuku ve görgü kurallarıyla uluslararası bir İslam kültürünün en mühim parçasını teşkil ediyor. Endülüs’ün anlamını kavrayan bir kimse onda kendi kimliğine ve hayat tarzına sahip çıkarken aynı zamanda başkalarıyla barış, uzlaşma ve yardımlaşma içinde kardeşçe yaşama tarzını görecektir. Endülüs, Müslümanı, Hristiyanı ve Yahudisiyle her dinden milletin huzur ve refah yurdu haline gelmiş bir yerdi. ‘Birlik içinde çeşitlilik’ esastı.  İşte bu zihin yapısıyla hayata bakan Endülüslüler, müslim veya gayrimüslim hemen bütün çağdaşlarından daha dinamik olarak, dünya medeniyet tarihinde onlardan daha üstün bir mevkii hak etmişlerdir. 

Turuncu Dergisi / Özel

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.