PİYASALAR

  • BIST 10010218.58-0.49%
  • ALTIN2444.5870%
  • DOLAR32.1930%
  • EURO34.7880%
  • STERLİN40.260%
  1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. Ramazan'da paylaşarak çoğalalım
Ramazan'da paylaşarak çoğalalım

Ramazan'da paylaşarak çoğalalım

A+A-

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanvekili Doc. Dr. Cenksu Üçer ile İslam'da infak anlayışı, Ramazan'da paylaşmanın ehemmiyeti, sadaka-i fıtr ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Ramazan ayı dolayısıyla belirlediği 'Üzerinde Her Canın Hakkı Var' teması üzerine konuştuk.


Mübarek üç ayların sonuncusu olan Ramazan, evlerimize, meydanlarımıza, şehrimize uğramışken dini ve sosyal birtakım yükümlülüklerimizi de hatırlatıyor bize.

Kur'an ve oruç ayı Ramazan, kulların af ve mağfiret iklimine girebilmesi için yeni fırsatlar sunuyor. İsraf etmeden iftar etmek, gözümüzü ve gönlümüzü, paylaşarak doyurmak Ramazan'ın terbiye ederken kulun mükafatını artırmasını sağlıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı, bu yılın Ramazan temasını "Üzerinde Her Canın Hakkı Var" olarak belirledi. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in de ifade ettiği gibi 'Ramazan, başlı başına muhteşem bir medeniyet'tir.
 
Cömertliği, paylaşmayı ve ikramı öğreten/ hatırlatan iftar, yoksulla varsılı aynı sofra etrafında, mütevazı yiyecekler etrafında toplayan bir sihirli güçtür. Çevremizdeki, mahallemizdeki, şehrimizdeki, dünyanın dört bir yanındaki ihtiyaç sahibi kardeşlerimize bu fırsat ikliminde ulaşmanın yollarını aramalı ve Allah tarafından bizlere verilen nimetleri onlarla paylaşarak çoğalabilmeliyiz. 

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanvekili Doc. Dr. Cenksu Üçer ile İslam'da infak anlayışı, Ramazan'da paylaşmanın ehemmiyeti, sadaka-i fıtr ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Ramazan ayı dolayısıyla belirlediği 'Üzerinde Her Canın Hakkı Var' teması üzerine konuştuk.

İslam'da yardımlaşmak ve paylaşmak niçin önemlidir, nasıl yapılması gerektiği konusuna açıklık getirilmiş midir?

İslam'da yardımlaşmanın önemini anlamak için öncelikle İslam'ın varlık algısını kavramamız gerekir. Varlık ve rızık kavramları anlaşılmadan, dinin bu dünyaya ?varlık alemine- Cenab-ı Hakk ile yaratılmışlar arasındaki ilişkiye nasıl bir çerçeve çizdiğini anlamadan konuşmaya başlarsak temelsiz hareket etmiş oluruz. 

Allah-u Teala bütün kainatı, alemleri yaratmış ve bu alemlerde insanı, özellikle dünyanın merkezine yerleştirmiştir. Yüce Allah, yarattığı tüm varlıkların rızklarını da beraberinde yaratmıştır, bu hakikat ayet-i kerimede ifade ediliyor. Bizde de, 'Her doğan rızkıyla beraber doğar.' denilir, ifade aslında ayet-i kerimenin dilimize aktarılmış halidir. 

Her yaratılmışın rızkını hazırlayan Cenab-ı Allah bize bu rızkın paylaşımı konusunda da bazı ilkeler getiriyor. İslam'ın bu konudaki yaklaşımını görmek istersek, Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in, paylaşmanın nasıl olması gerektiğini gösteren iki değerimiz olduğunu görürüz. Ramazan ayına özelliğini katan şey, Kur'an'ın bu ay içinde inmesi, Kadir Gecesi'ni bin aydan daha hayırlı yapan şey Kur'an'ın bu gecede inmiş olması ve Kur'an, aynı zamanda bize varlığın mahiyetinin ne olduğunu anlatan ve kavratan bir hidayet rehberidir. Kur'anın bu konudaki yaklaşımına baktığımız zaman, Mekke'de nazil olan ayetlerde genelde Allah'a iman ve ahirete iman ile ilgili, iman esaslarıyla ilgili bir vurgu olduğu görülür. Medine'de nazil olan ayetlerde sosyal hayata dair ayetlerin daha ağırlıkta olduğunu söyleyebiliriz. Paylaşma ile ilgili ayetlere baktığımız zaman, paylaşmanın hem Mekke'de inen hem de Medine'de inen ayetlerde daima, kesintiye uğramadan Cenab-ı Hakk'ın bize hatırlatmış olduğu bir husus olduğunu görürüz. 

Mekke'de gelen ayet-i kerimelerde, varlık ve rızık anlayışıyla ilgili -misal vermek gerekirse- Kureyş Suresi'nde Allah-u Teala, 'Beyt'in (Kabe) Rabb'ine kulluk etsinler! Ki kendilerini açlıktan doyurdu ve onları korkudan emin kıldı' buyuruyor. Yine Allah-u Teala, "İki şeye tahammülüm yok. Biri, benim verdiğim canın benden başkası tarafından alınmasına (can güvenliği); ikincisi, benim vermiş olduğum rızkın insanlara karşı engellenmesine ('hayatını rızıkla devam ettiren hiçbir varlığı aç bırakamazsınız' mesajı veriliyor böylece)" buyuruyor. Maun Suresi'nde de Allah, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarının giderilmesine engel olunmasını yasaklıyor ve Allah'ın bize ikram etmiş olduğu servette, mülkte isteyen ve ihtiyacı olan herkesin hakkı olduğunu ifade ediyor. 

Verme başlığında zorunlu ve gönüllü vermeler var. Zorunlu vermeler; zekat, sadaka-ı fıtr, yemin kefareti (yeminin bozulmasını temize çıkarmak için Allah-u Teala, fakirleri doyurmayı emrediyor) olarak sıralanabilir. Gönüllü vermeler ise; ita, iğta, sadaka, sadaka-i cariye, infak. Hem zorunlu hem gönüllü verme, ta baştan vahyin bitimine kadar, 23 yıllık vahiy sürecinde Kur'an'ın daima hatırlattığı bir ödevdir.  

"Verecek bir şey bulamazsam ne yapayım Ya Resulullah!" diye soruyorlar bir gün Hz. Peygamber'e, "en azından Müslüman kardeşine gülümse, gülümsemek sadakadır." cevabını veriyor Peygamber Efendimiz. Rivayetlere göre bu hadise hicret esnasında gerçekleşmiş, bu bize, verme konusunda hiç boşluk olmadığını gösteriyor. Sevgi, ilgi ve muhabbetin paylaşılmasının da varlık-rızık anlayışıyla bir bütün olarak işaret edildiğini görüyoruz.

Paylaşma, verme Ramazan'da niçin daha fazla ön plana çıkıyor? 

Ramazan'da hepimiz değişik bir halet-i ruhiye içine giriyoruz. Paylaşmak, sadece maddi olarak mal paylaşımı olarak anlaşılmamalıdır. 'İftar sofralarınızı, sahur bereketini paylaşın' buyuruyor efendimiz. Ramazan'ın manevi iklimiyle kullar, Kur'an'a daha düşkün oluyor, vermeye daha çok meylediyor. Açlığın ne demek olduğu konusunda fiili bir tecrübe yaşadığımızdan verme, paylaşma Ramazan'da daha anlamlı geliyor. Süreçlerin tamamını dikkate aldığımızda, Cenab-ı Hakk'ın paylaşmanın nasıl olması gerektiğini de açıklığa kavuşturduğunu görürüz. Ramazan Kur'an ayıdır, Kur'an'ın dediğini anlayıp, hayatımızı ona göre anlamlandırma ve güzelleştirme mevsimidir esasında. 

Paylaşmanın ne olması/ nasıl yapılması gerektiği konusunda hem Kur'anı Kerim'de hem de Hz. Peygamber'in yaşamında örnekler var. Ramazan Kur'an ayı olmasının yanında sünnet ayıdır. Hz. Peygamber'i anlama, Hz. Peygamber'in en güzel örnek olmasının ne anlama geldiğini bizzat yaşayarak öğrenme ayıdır. Teravihin güzelliğini, sahurun bereketini, verme ile ilgili hususları Hz. Peygamber'in örnekliğiyle yaşıyoruz. Kur'anda, "Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça iyiye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir." buyruluyor. Ölçü burada. Geleneğimizde 'can sadakası' olarak adlandırılan fıtr sadakası, ölçüye öylesine uyuyor ki, geleneğimiz Kur'anı ve Hz. Peygamber'i öyle güzel anlamış ki biz şimdi geleneği anlamaya çalışıyoruz. 

Fitre de denilen sadaka-ı fıtr nedir, ölçüsü nasıldır?

Fıtr sadakasına 'can sadakası' da denir, Ramazan Bayramı'na ulaştığımız için Cenab-ı Allah'a bir şükür nişanesi olarak verilir, vacip hükmündedir. Fıtr sadakasının en yakınlarından başlayarak ihtiyaç sahiplerine verilmesi gerekir. Bu yıl fıtr sadakası için kurulumuzca belirlenen 16 TL'lik tutar, asgari tutardır. Fıtr sadakasının tam karşılığı, kişi olarak bir günde temel gıda ve beslenme ihtiyacınızı ne kadar tutarla gerçekleştiriyorsanız fıtr sadakanızı da o miktardan vermelisiniz. Kendimiz ne ile halleniyorsak, ne yeyip ne içiyorsak, yapacağımız yardım da o miktarda, o düzeyde olmalıdır. 

Zekatta ve fıtr sadakasında zekat fıkhı en yakından başlayarak ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarının giderilmesini öğütler. Fitreyi aralarında evlilik veya babalık - oğulluk (usul - füru) ilişkileri olanlar birbirlerine veremezler. Meselâ bir kimse fitresini fakir olan kocasına veya babasına veya oğluna veremez. Bir kimse, kendi evinde otursalar bile, babası, anası, dedesi, ninesi için fitre vermekle mükellef değildir. Akrabalar da böyledir. Babaları hayatta olsun olmasın dede, oğlunun fakir çocukları (torunları) için fitre vermekle mükellef değildir. Akrabalar dışında, gördüğümüz bildiğimiz ihtiyaç sahiplerini de gözardı etmememiz gerekiyor. 

Dünyanın belli bölgelerinde Allah'ın murad ettiği varlık ve rızık anlayışı tam yerleşmediği için insanların bazılarının tokluktan, bazılarının da açlıktan öldüğüne şahit olduk. Dünyanın farklı bölgelerinde açlık ve kıtlıkla baş etmeye çalışan insanlara, aracı kuruluşlar vasıtasıyla ?en yakınımızı gözeterek, onları ihmal etmeden- yardımda bulunabiliriz. Diyanet Vakfı kanalıyla, dünyanın çeşitli yerlerindeki ihtiyaç sahibi insanlara, dinin emrettiği kurallara uyarak milletimizin yardımlarını ulaştırıyoruz. 'Hakkın hak sahibine ulaştırılması' ilkesiyle hareket eden Diyanet Vakfı, vatandaşlarımızın emanetlerini yerine ulaştırmak için titiz ve gayretli bir çalışma sürdürmektedir. 

Hz. Peygamber'in verme ile ilgili durumunu şöyle açıklayabiliriz; hanesinde hiçbir şey birikmemiş. Peygamberimiz daima, birisi kendisine bir hediye getirdiğinde onu paylaşmış, sofralarını paylaşmış, hatta Hz. Fatıma ile ilgili rivayetlerde anlatılır: Bir ihtiyaç sahibi gelip bir şeyler istediğinde, Hz. Fatıma o şeyden bir miktar da evde kalmasını isteyince Peygamberimiz bu duruma rıza göstermiyor, var olan her şeyi ihtiyaç sahibine veriyor. Bu örnek, ihtiyaç sahibinin ihtiyacının nasıl giderilmesi gerektiğine dair bir misaldir. 

İslami ve insani bir gereklilik olan paylaşma, muhtacın ihtiyacını giderme anlayışı toplumumuzda yeterince anlaşılmış mıdır?

Verme ile alakalı, Kur'an ve sünnetin bizim topraklarımızda son derece hassas bir şekilde topluma taşındığını görüyorum. Dinin bizden istediği güzelliklerin bize aktarıldığına şahit oluyoruz. Paylaşma ile ilgili Kur'anın, Allah'ın, Peygamber'in örnekliğini kavrayamamış olsaydık; milletimiz dünyanın dört bir yanındaki ihtiyaç sahibine ulaşmazdı. Paylaşma ile güzellikler bu topraklara yerleşmemiş olsaydı, milyonlarca muhacir kardeşimizi bu topraklarda misafir edemezdik. Değerlerimizi, güzelliklerimizi öğrenmeye, öğretmeye, paylaşmaya ve gelecek nesillere aktarmaya çalışma yükümlülüğünü taşıyoruz. 

Diyanet İşleri Başkanlığı, bu yılın Ramazan temasını 'Üzerinde Her Canın Hakkı Var' şeklinde açıkladı. Temada hem cana hem mala vurgu yapıldığını görüyoruz, aslında bu bir mesaj. Bunun üzerine söylemek istediğiniz bir şeyler olmalı.

Ramazan teması da varlık ve rızık anlayışı ile uyumlu olarak seçilmiştir. Biz, susamış bir köpeğe, ayakkabısıyla kuyudan su çekip veren bir kişinin Cennet ile müjdelendiği bir medeniyetiz. 'Hak sahibine hakkının verilmesi' de aslında geniş bir  anlam ihtiva etmekte. Ramazan'ın hakkının verilmesi, orucun hakkının verilmesi, Kur'an'ın hakkının verilmesi  kulluk ile alakalı yani dinin iman ve ibadet kısmını ilgilendirmekte iken; dinin, insanlar arası ilişkileri düzenleyen, insanın diğer mahlukatla ilişkisini düzenleyen ahlak boyutu da var. İman ve ibadet boyutunda hakkın hak sahibine verilmesi gerekliliği, ahlak boyutunda da bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor. Alimlerimizin aktardığına göre, din beş temel hak gözetir, bunlara dinin maksatları denir; can güvenliği, mal güvenliği, din güvenliği, nesil güvenliği, akıl güvenliği.
 
Peygamber Efendimiz de, her hak sahibine hakkının verilmesi gerektiğini buyuruyor. Cenab-ı Hakk'ın hakkını kulluk vazifemizle, birbirimize olan hakkımızı ilişkilerimizde tam teslim edeceğiz. Komşu hakkı da öylesine önemli ki, peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Cebrâîl bana, dâimâ komşu hakkını tavsiye ederdi. Öyle ki ben, komşuları birbirine mîrasçı kılacak zannetmiştim!" Bugün itibarıyla komşuluk ilişkilerinin, komşuluk hakkının zedelenmiş olduğunu üzülerek görüyoruz. 

Her canlının hakkı var, insanın olduğu kadar, hayvanın, bitkinin, böceğin hakkı var. İhramlı iken bir karıncaya zarar veremeyiz, böylesine hassas bir hak anlayışı var bizde. Müslümanların birbirini sevmesi bir haktır. 

Son olarak;

Yunus Emre'den nakledilen çok önemli bir söz var: "Bölüşürsek tok, bölünürsek yok oluruz." Bundan daha öteye söylenecek bir söz yok. Paylaşmak, psikolojik açıdan da insanı rahatlatan, huzura sevk eden, dünya malına karşı esareti engelleyen en önemli şey. Paylaşmak ve vermek, olgun bir Müslüman olmanın anahtar kavramıdır. 

Vaktinizi ayırdığınız ve değerli bilgileri bize aktardığınız için teşekkür ederim.

Yenikapı Haber/ Sümeyye Soylu



Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.