PİYASALAR

  • BIST 1009716.770%
  • ALTIN2435.6810.33%
  • DOLAR32.52-0.13%
  • EURO34.891-0.16%
  • STERLİN40.5940.06%
  1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. Dr. Ekrem Keleş, Turuncu Dergisi'nin sorularını cevapladı
Dr. Ekrem Keleş, Turuncu Dergisi'nin sorularını cevapladı

Dr. Ekrem Keleş, Turuncu Dergisi'nin sorularını cevapladı

A+A-

Prof. Dr. Mehmet Görmez'in emekliye ayrılmasının ardından, Diyanet İşleri Başkanlığına vekaleten atanan Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Ekrem Keleş, Turuncu Dergisi'nin bir sayısında Betül Tat'ın sorularını cevapladı.


İslam'ın insana verdiği değer şüphesiz tartışılmaz. Dinimiz insana bu kadar değer vermişken toplumsal dinamiklerin insanı değersizleştirdiği, maddeyi yücelttiği dönemlerden geçiyoruz. İnsanın değerini ve onu değerli kılan İslam'ı topluma yeniden hatırlatmak nasıl mümkün?

Maddenin yegane ölçü haline geldiği, insanın insani vasıflarının ötelendiği bir zamanda bunu insana hatırlatacak olan yine İslami sorumluluk taşıyan en başta din görevlilerimiz olmak üzere herkesin görevidir.

Şairlerden birisi şöyle söyler; 'ruhuna yönel, onun güzelliklerini tamamlamaya çalış, yani ahlaki ve insani güzellikleri tamamlamaya çalış. Bunun için gayret içerisinde ol çünkü sen bedeninle değil ruhunla insansın' diyor. Biz ruhumuzla insanız bedeni olarak baktığımız zaman bedeni yapımız itibariyle yaratılmış olan diğer canlı mahlukattan çok fazla farkımız yok. Pek çok hayvanın bedeni yapısı itibarıyla insanla arasında ortak özellikleri vardır. Bu noktada insanı insan yapan elbette ruhudur, ruhi güzellikleridir. O bakımdan bu ruhi güzelliklerin ön plana çıkarılması gerekiyor.

Bu konuda en güzel örnek aslında Sahabe-i Kiram. Sahabe-i Kiram'ın hayatına baktığımızda gerektiğinde bütün malını elinden çıkarabilecek düzeyde bir şuura sahip olduğunu görüyoruz. Öyle tablolar ortaya çıkmıştır ki o tablo içerisinde şuna inanmış.  Bugün benim bütün mal varlığımı toplum yararına harcamam gerekiyor, düşüncesine kani olmuş ve o zaman hakikaten mal varlığını hiç önemsemeden çıkarabilmiş. Fıkıhta bir tabir var Türkçe olarak ifade etmek gerekirse 'mal gelir gider'. Yani bugün vardır yarın yoktur. Bugün elimizde olanlar yarın bir anda elimizden çıkabilir. Bu bakımdan gelip giden geçici olan mala bağlanıp kalmak onu yegane değerlendirme ölçüsü yapmak, ona göre hareket etmek, insanlara ona göre değer vermek hem Kuran'ın ruhuna aykırıdır hem de Peygamber Efendimiz'in (sav) örnek şahsiyeti ile asla bağdaşmaz.

Hatırlarsanız Peygamber Efendimiz(sav)  'yanımda Uhud Dağı kadar altınım olsa bir gece bile yanımda bulunmasını arzu etmem, fakirlere dağıtmayı tercih ederim' diyor. Bu örneklik çerçevesinde hareket ettiğimiz zaman günümüzdeki birtakım değerlendirme ölçüleri kişilerin makamı, mevkii, zenginliği, itibarı, soyu sopu  değil de tam yegane değerlendirme ölçüsü olarak ahlaki güzellikleri, insanlığı, insani vasıfları ön plana çıkarmamız gerekli. Bunun mümkün olabileceğini düşünüyorum çünkü ayet-i kerimede 'siz hatırlatın anlatın, güzelce insanlara izah edin çünkü bu muhakkak müminlere fayda verir' buyuruyor. Kuran'ı Kerim fayda verir diyorsa muhakkak ki fayda verecektir. Tek şartı var ihlasla, samimiyetle anlatmamız gerekiyor. Hayat konforumuzu bozmadan bir şey yapamayız. Hem evde rahatım bozulmasın hem dünya konforum bozulmasın hem de bir şeyler yapayım düşüncesinde olduğumuz zaman bir şey yapamayız. Biraz konforumuzu bozmamız lazım bir şeyler yapabilmek için.

Uzak-yakın coğrafyamızda birçok ülkede büyük eziyetler, işkenceler, savaşlar var. Özellikle elden ele dolaşan çocuk cesetlerinin fotoğrafları. Zulüm altında büyüyen, yaşama mücadelesi veren çocukları geleceğe nasıl kazandıracağız?

Bir Müslüman olarak ne kadar çok sorumluluklarımızın olduğunu gösteriyor. Eğer bir taraftan çocuklar bomba altında ölürken bir taraftan büyük acılar, korkular yaşarken biz rahat bir şekilde yatağımızda uyuyabiliyorsak o zaman İslami şuurumuzda bir sorun var demektir. 

Bir rivayette 'kim Müslümanların derdini dert edinmezse onlardan değildir' buyrulur. Aslında bu çok önemli bir ilkedir. Elinden bir şey geliyorsa yapabileceği bir şeyler muhakkak bunu yapabilmek için çaba sarf etmesi lazım. Hiçbir şey yapamasa dahi geceleri elini kaldırıp onlar için dua etmesi lazım. Duasıyla Cenab-ı Hakka yönelmesi ve en azından duayla destek olması gerekiyor. Çevresindeki insanlarla müzakere ederek, istişare ederek elinden geleni yapması gerekiyor.

Hz. Peygamberin (sav) 'yarım hurmayla da olsa kendini ateşten koru' diye bir tavsiyesi var. Yapılan yardımların büyüklüğü, küçüklüğü önemli değildir. Önemli olan yapılan yardımın gönülden yapılmış olması, ihlasla gerçekleştirilmiş olmasıdır. Gönülden kopan samimi bir yardım meblağ olarak küçük olabilir ama Cenab-ı Hak onu öyle bir yerine ulaştırır ki bazen çok büyük yardımların yapamayacağı bir derde dermen olabilir. Bu bakımdan küçüklüğüne, büyüklüğüne bakılmadan maddi ve manevi olarak bu hususta yardımlaşmamız gerekiyor. İyilik ve takva hususunda yardımlaşmak Kuran'ı Kerim'in bize talimatıdır. Bu talimat çerçevesinde kendi kardeşlerimizle, çevremizle yardımlaşarak sorumluklarımız kapsamında elimizden geleni yapmaya çalışmamız gerekiyor. Gidip zulüm gören coğrafyalarda fiilen bir şey yapamayabiliriz, elimizden gelmeyebilir çünkü bilmiyoruz o şartları ama en azından meşru ölçüler içerisinde organize edilmiş hayri faaliyetlere madden, manen, bedenen katkı sağlayabiliriz. Bu konuda göstereceğimiz her çabanın Allah katında çok büyük değeri olacağı muhakkak.

15 Temmuz ve sonrasında yaşadıklarımız bizde derin izler bıraktı. Bir grubun hatasını tüm İslam alemine yüklemek isteyenlere ne söylemek istersiniz?

Evet, 15 Temmuz'da çok büyük bir acı yaşadık. Yaşanan bu acı kat kat yüreklerimizi dağlıyor. Sadece 15 Temmuz'da şehit olan kardeşlerimizin şehadet mertebesine ulaşmasından kaynaklanan acılar veya sadece bu gazilerimizin çektiği sıkıntılar değil. Bunun ötesinde 40 yıllık bir birikimin milletin maddi-manevi hayrını, yardımlarını İslam'a hizmet edeceğiz diye toplayarak memleketimizin en zeki gençlerini alarak, bu gençleri İslam'a hadim eyleyeceğiz diye toplayıp;  sadece memleketimize değil Orta Asya, Balkanlar, Afrika, Asya, Hindistan, Endonezya, Pakistan, Bangladeş birçok fakir ülkenin en zeki gençlerini toplayarak buraların ümitlerini de söndüren onları da yok eden büyük bir acıyla karşı karşıya geldik. Bu hayal kırıklığının etkisiyle bazı çevreler her bir İslami oluşumu farklı değerlendirmeye tabi tutmaya başladılar. Bu doğru bir şey değildir. Evet, burada büyük bir acı ve sıkıntı yaşanmıştır. Verdiği en büyük zararda güvensizlik ortamının meydana gelmesi olmuştur. Artık bu tür gayretlere millet güvenemez hale gelmiştir. Geçmişten günümüze milletimizin manevi varlığına önemli katkılar sunan samimi çabaları ve gayretleri olanlara ithamda bulunmaya hiçbirimizin hakkı yoktur. 

Değerlendirme ölçülerimiz vardır. İslam ölçüleri son derece açık ve nettir. Peygamber Efendimiz (sav) bize o kadar çok açık ve net bir yol bırakmıştır ki bu yolun hududu ve sınırları bellidir. Bu sınırlar ve hudut içerisinde hareket eden hiçbir Müslümana, hiçbir organizasyona olumsuz bakma hakkımız yoktur. Müslüman hüsn-i zan sahibi olmak zorundadır. Başkaları hakkında ilk önce olumlu ve güzel düşünme mecburiyetindedir. Su-i zandan sakınmamız lazım. Hakikaten çok olumsuz bir şeyine şahit olmadığımız hayri faaliyetlere, din hizmetine ve din eğitimine, Müslümanların şuurlanmasına, katkıda bulunan olumlu çalışmalara kesinlikle farklı bir gözle bakmamak gerekiyor. Bunun için de çalışmak lazım. 

Bir kez daha 15 Temmuz ve benzeri süreçleri yaşamamamız için çocuk yetiştirme, nesil yetiştirme, toplumsal ve aile içi iletişim konularını daha sık konuşmaya başladık. Geleceğin elimizden kayıp gitmemesi için, asımın neslini yetiştirmek için yola nereden çıkacağız? Nereden başlayacağız?
Ailenin bir defa çocuklarına sahip çıkması gerekiyor. Çocuklar Allah Teala'nın ailelere en büyük emaneti. Onun kadar başka büyük bir emanet yok. Çocuğunu kime teslim ettiğinin farkında olması, bunu bilinçli şekilde teslim etmesi, onu takip edip izlemesi önem arz ediyor. Kendi üzerimizdeki yükleri atabilmek, çocuğa bakmanın külfetinden kurtulmak için birilerine teslim etmek çözüm değil. Peygamber Efendimizin( sav) tabiriyle 'anne evin çobanıdır, evinden sorumludur, baba ailenin tümünden sorumludur.' Dolayısıyla bu sorumluluğun bilincinde olarak en başta ebeveynin kendi çocuklarıyla birebir ilgilenerek Allah'ın kendilerine emanet ettiği bu çocukları zayi etmemesi gerekiyor. Bu hususta üzerimize düşen vazifelerin başında onların İslami bir şuurla yetişmeleri, güzel bir terbiye almaları, bizi örnek almaları son derece önemli.

Bazen diyebilir ki herhangi bir hanımefendi kardeşimiz, benim okuma fırsatım olmadı, tahsilim yok ben çocuğuma ne verebilirim diye düşünebilir. Bu düşüncenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Bizim köylerimizde öyle annelerimiz var ki onların sadece davranışı, çocuklarına sadece güzel örnek olması, çocuğun onun ağzından bir defa yalan işitmemesi, onun güzelce çalıştığını görmesi, kendisine iyi davrandığını müşahede etmesi, kendisine duyduğu sevgiyi hissetmesi yetiyor. Annesinin tertemiz örtüler içerisinde secdeye kapandığını görmeli çocuk. Bunu gördüğü zaman zaten başka bir şey anlatmasa dahi çocuğun zihninde o namaz, İslam imajını bırakmaya yeter. Çok sevdiği annesini bu şekilde müşahede edince çocuk özenmeye başlar. Küçük bir kız çocuğu da başını örterek annesiyle birlikte onu taklit ederek namaza durmaya başlar. Ezan okunduğu zaman bacaklarını uzatıp yatan bir babayı görürse çocuk onun vebali çok büyük o babanın üzerinde. Ezan okunduğu zaman abdestini almış camiye giden bir baba gördüğü zaman bir çocuk o çağrıya icabet etme arzusu genç yaştan itibaren zihninde de doğar. En başta güzel örnek olmak üzere çocuklarımıza karşı verebileceğimiz çok şey var. Allah hepimizi affetsin çok kusurlarımız var. Oturup televizyonda dizilere dalarak, çocuk gelip bize bir şey anlatmaya çalışırken onu elimle bir kenara iteklersek vazifemizi yapmamış oluruz o zaman. Yapacağımız en hayırlı iş en kıymetli varlıklarımız olan çocuklarımıza ayıracağımız zamandır. 

Yenikapı Haber

(Röportaj, Turuncu Dergisi'nin bir sayısında Betül Tat imzasıyla yayımlanmıştır.)

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.