PİYASALAR

  • BIST 1009710.440.68%
  • ALTIN2430.3660.04%
  • DOLAR32.5290.08%
  • EURO34.8650.09%
  • STERLİN40.5030.07%
  1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. Belkıs İbrahim Hakkıoğlu: İslam iyiliktir
Belkıs İbrahim Hakkıoğlu: İslam iyiliktir

Belkıs İbrahim Hakkıoğlu: İslam iyiliktir

Belkıs İbrahim Hakkıoğlu, " Günümüzdeki iletişim araçları kötülüğü yaygınlaştıracak şekilde çalışıyor. Bizim kültürümüzle alakası olmayan ithal anlayışlarla iyilik ve kötülüğü değerlendiriyoruz. Oysa ki iyilik fıtridir. Doğu ştan gelir. Ayet-i Kerime var: “ Her çocuk İslam fıtratında doğar.” İslam iyiliktir, huzurdur, barıştır." ifadesini kullandı.

A+A-

İyilik nedir? İyilik paşa gönlümüze kalmış bir hayırseverlik midir? Yoksa tam aksine insanlığa geçiş biletimiz midir? İyiliğin ekstresi olur mu?

Hayatı daha da anlamlandırmak için cevaplarının peşine düştüğümüz daha pek çok soruyu gazeteci arkadaşımız Gonca Babür Çakır meşhur âlim ve mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin torunu yazar Belkıs İbrahimhakkıoğlu ile konuştu. İyiliğin de tıpkı kötülük gibi öğrenilebilir ve “bulaşıcı” bir şey olduğunu vurgulayan Belkıs Hoca topyekûn ahlak ve eğitim seferberliği gerektiğinin altını çizdi.

whatsapp-image-2019-01-04-at-14.26.22-(1).jpeg

Belkıs Hocam iyilik nedir? İslam iyiliği nasıl tanımlar?

İyilik kelime olarak her zihinde aynı çağrışımı yapıyor. Mahiyetini açarsak iyilik hem maddi hem de manevi tarafı olan bir kavramdır. Yapana da muhatabına da hayır getiren bir kavramdır. İnsan iyi amelini davranışına yansıtıyorsa iyi insandır diyebiliriz. Kalbim temiz ya da çok inançlıyım diyenler için söylüyorum sözün testi davranışta belli olur. İyiliğin aynası eylemlerimizdir.

Empati toplumsal iyiliğin yayılmasında en önemli dinamik olarak görülüyor. Fakat empati yoksunu iyilik çabalarına da şahit oluyoruz. İyiliğin de bir adabı var mıdır?

Sağ elin verdiğinden sol elin haberdar olmaması bizi insan yapan özelliklerimizdendir. Aslında bu düstur hayattan maalesef çoktan çekildi. İyilik reklama dönüşünce kendi hakikatiyle bağlantısı kopuyor. Buna bahane olarak “Hayırda yarışın” Hadis-i Şerif’ini ileri sürüyorlar. Fakat bu yarış televizyonlardaki yemek yarışması ya da moda yarışması gibi bir şey değil. Evet, yarışın pasif durmayın, nerede hayra ihtiyaç varsa koşun ama bunu bir reklama dönüştürmeden yapın. İyiliğin safiyetini belirleyen, niyettir. Elbette hiç yapmamaktan iyidir. Bir zamanlar televizyonlarda yardım programları yapılıyordu. İnsanların deşifre edilerek yayınlar yapılması beni çok üzüyordu. Kimse o şekilde televizyonda olmak istemez. Hala ramazan çadırlarında firmanın adını vererek iftar yemeği veriyorlar. İyiliğin kesinlikle reklamı olmaz. İyilik
Allah rızasını gözeterek çok samimi yaptığımız bir eylemdir.

Modern dünyanın da kendine göre bir iyilik anlayışı var. Fakat bu anlayışın yetersizliği ve dünyayı getirdiği durum ortada... Sizce modern dünyanın iyilik anlayışında ne gibi sorunlar var?

İnsan her devirde aynıdır. İnsan insana hakikatindeki rahmani tarafı hatırlatıyorsa iyilik çoğalır. Ama tam tersine şeytani olanı köpürtüyorsa durum vahimdir. Günümüzde sosyal medya kötülüğün bir numaralı yardımcısı oldu. Allah’ın emirlerine tamamen ters davranışlar görüyoruz. Gözümüzle şahit olmadığımız şeyler hakkında sosyal medyada yorumlar yapıyoruz. Oysa bizim kültürümüzde bir şeyi gördüğün zaman gözünü yedi kez ovacaksın. Çünkü göz de yanılır. Sabır ve anlayış kalmadı. Çocuklarımızı sürekli “hakkını ara!” telkinleri ile büyütüyoruz. “Hakkını teslim et!” telkini hayattan çekildi. Hakkını teslim etmeyi öğrenemezsek iyiliği de öğrenemeyiz. Çocuklarımıza sonra hakkını aramayı öğreteceğiz. O da şöyle nefsinin bir arzusu olarak değil, Allah’ın rızasına uygun olarak… Çünkü hakkını aradığın zaman haksızlık yapana da iyilik yapmış oluyorsun.

Onu günahtan uzaklaştırıyorsun. Günümüzdeki iletişim araçları kötülüğü yaygınlaştıracak şekilde çalışıyor. Bizim kültürümüzle alakası olmayan ithal anlayışlarla iyilik ve kötülüğü değerlendiriyoruz. Oysa ki iyilik fıtridir. Doğuştan gelir. Ayet-i Kerime var: ”Her çocuk İslam fıtratında doğar.” İslam iyiliktir, huzurdur, barıştır. Bunu muhafaza edemiyor, zaman içinde kötüye yönelerek kalbimizin kapılarını kapatıyoruz. Kâmil insan olma yolunda bizleri geri bırakan en
önemli sorun suizanda bulunmamızdır. Suizan imanı zedeleyen bir şeydir. Dinimizin ahlak temeliyle bağımızı koparmışız. Şekli şeylere takılıp özü unutuyoruz. Zapt edilmemiş bir nefis, kötülüğü kamçılar. Birbirimize hayatın
hakikatini hatırlatmalıyız.

whatsapp-image-2019-01-04-at-14.26.22.jpeg

Travma, stres ve depresyondan neden bir türlü kurtulamıyoruz? Ve neden bir türlü mutlu olamıyoruz?

Haz mutluluğu, nefse hizmet eden bir saadet anlayışıdır. Oysa zapt edilmemiş bir nefis, dahasını dahasını
ister ve kötülüğü kamçılar. İslami olan insanın hakikatine fıtratına ne yakışır? İnsanın Allah ile olan bağını
ne koparır? bunu bilmektir. Çünkü sizin Cenabı-ı Hakk’a yakınlığınız dünyevi anlamda vaz geçtiklerinizle
ters orantılıdır. Ne kadar vazgeçerseniz o kadar yakın olursunuz. İnsan ameliyle bile kibirlenir. Erdem
mutluluğu, hakiki saadeti getirir. İftar vakitlerinde beş dakika susmaya hiç tahammülümüz yok. İnsan kusurunu
bildiğinde tehlike yoktur. Çünkü kusurunu iyileştirmeye yol arar. Ama biz bunları tedavi bir yana, üst üste
biriktirdiğimiz için kusur olduğunu görmemeye başladık. Sinsi bir şekilde riyakârlaşmaya yönelen bir toplumumuz var. Bu çok üzücü...

Daha mutlu ve verimli çocuklar için hangi değerleri aşılamalıyız? Eğitimciler ve aileler neler yapmalı?

Anaokullarının müfredatına bakıyorum çoğunda batı modelli eğitimler veriliyor. Oysa çocuklara önce kalp eğitimi vermek lazımdır. Bunu unuttuk. Akıl çok ön planda. Eğitim çok önemli tabii. Önce iyileşmeyi istemek lazım. “Bir
şeyi kırk gün söylerseniz gerçek olur” der atalarımız. İnsanın olduğu yerde her zaman umut vardır. Ben umutluyum. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın nuru sönmez. Tedavi için hastalığı iyi niyetle belirlemek, ciddi şekilde toplumun yaralarını
sararak iyi bir geleceğe hazırlamak için önce hastalığı tespit etmek lazım. Devlet, sivil toplum örgütleri ve toplum el ele vererek sürekli iyi insan olmanın, erdemli bir topluma dönüşmenin yolunu yordamını aramalı. Kültürümüze en
uygun eğitim modelleri seçilmeli. Sürekli iletişim araçlarıyla bu çalışmaların duyurusu yapılmalı. Bu arada olumsuz hiçbir örneği de vermemek önemli.

Olumsuzu örnek vermemek neden önemli?
Çünkü Allah dostları olumsuzu örneklemezler. Demek ki Allah indinde makbul olan, olumluyu dile getirmektir. İnsanlar olumsuzu duya duya olumsuz düşüp negatif eylemlerde bulunabilir. Toplumsal bir sözleşme gibi eğitim seferberliğinin devletin kurumları ve sivil toplum ile damarlarımıza işlemesi önemli. O kadar gizli özel insanlarımız var ki. İlle de akademik misyonu şart koşmadan, gidip Anadolu’yu köy köy gezip, böyle cevherleri günyüzüne çıkarmalıyız. Onları her yaştan öğrencilerle buluşturmak bu toplumun değerlerini aşılamak açısından faydalı olacaktır. Çocuklar canlı
örneklerden daha çok etkilenirler. Okullara böyle yeni eğitim programları koymak lazım. Özgür bir müfredat olmalı. İrfandan kopuk bilgi kurudur. Acil olarak ahlaki bir eğitim seferberliği başlatılmalı. Günümüzde iyilik adına bir sürü
projeler yapılıyor. Benim de şahitliklerim oldu. Ben o projelere ‘Bana ne kalır projesi’ diyorum. Bu projeden ben ne alacağım? Yoksa “o proje neye hizmet edecek” değil. Çoğu kişi böyle düşünüyor. İlk soru “bana bu projeden ne kalacak?” O nedenle derde deva olmuyor. Bu ahlakın bir an evvel düzelmesi lazım. Bizim ahlak seferberliği yapmamız lazım. Peygamberimizin nasihatine uygun olarak işi ehline teslim etmemiz gerekiyor. Müslümanı başka türlü gözetelim.

Toplum olarak neden kültürsanat ve edebiyatı elitist bir uğraşı olarak görüyoruz? Sanat ve edebiyatın iyiyi besleyen bir tarafı yok mu?

Bugün sanata uzağız. Çünkü yakın tarihte millet olarak çok tokat yedik. Belirli bir dönem kaynaklarımızdan koparıldığımız için sanatın kıymetini bilmiyoruz. Fuzuli açık ve anlaşılır Türkçe yazan bir kalemdi. Kısa zamanda
Fuzuli’yi anlayamaz bir duruma düştük. Aslında kültürümüzde var olan sanata karşı hassasiyet bu nedenle kesildi. Bunu yeniden canlandırmak yine sanatkârlara ve fikir insanlarına düşüyor. İnsanın, dinin inceliklerini kavrayabilmesi
için sanatın inceliklerine aşina olması gerekir. Yoksa insan çok sığ ve kuru kalır. Cenab-ı Allah’ın bizden ne istediğini bilmek için buna ihtiyacımız var. Zira en büyük sanatkâr Allah’tır. O’nu tanıyabilmemiz için sanata ihtiyacımız var. Sanat incelikleri gösterir. Sanatı elitist bir zümrenin meşguliyeti gibi görmek bizim zafiyetimizdir. Dini bir taassupla
ruhun gıdası olan musikiye şeytan işi diyorsak ufkumuz genişlemez. Kemal yolculuğunda mesafe alınamaz. Yunus Emre’nin mısraları yüzyıllarca ruhları iyileştirmiş ve terbiye etmiştir. Bizdeki sanat anlayışının mutlaka insanın Yaratıcısıyla, insanın insanla, insanın tabiatla bütünlüğünü, rabıtasını topyekûn olarak ele alan bir inceliğinin olması gerekir. Dini bir taassupla kıymetlerimizden de uzaklaştık. Mesela Yahya Kemal’i neredeyse unutacağız. Oysa o koskoca bir medeniyet şairimizdir. Üstelik Yahya Kemal mısralarıyla adeta ezanı odamızda okutan bir şairdir. ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ şiiri bizi dar kalıplarımızdan alır, dünyamızı genişletir ve yüceltir. Fikir dünyamıza yön veren başka bir isim ise Erol Güngör’dür. Kendisi dünya çapında bir dehadır. Kitapları yeniden basılıyor. Kendisi belirli bir zaman bir ideolojinin içine hapsedilmiştir. Fakat dünya çapında bir isimdir. Bütün meselelere bakışındaki engin ufukları gündeme taşımamız lazım. Kıymetlerimize sahip çıkalım. Kimseyi dışarıda bırakmadan toplumun her
kesimi ile yeniden ortak bir paydada buluşarak zenginliklerimizin gelecek nesillere hayat vermesini temin
etmemiz gerekiyor.

whatsapp-image-2019-01-04-at-14.26.21.jpeg

İrfan ve Medeniyet Hareketi’nin kuruluşuna neden ihtiyaç duydunuz? Ne zaman ve hangi amaçla kuruldu?

İrfan ve Medeniyet Hareketi bir Kudüs ziyaretinin etkisidir. Sizinle beraber gitmiştik. Kudüs şehrinin bize söylediği bir şeyler vardı. Oradaki manzara insanı ilk olarak muhasebeden geçiriyor. Zorbalığa teslim edilmiş Filistin toprakları size
iç ezikliğiyle beraber vicdani bir sorumluluk da yüklüyor. Böyle bir ruh haliyle döndük Kudüs’ten… Bugün Kudüs bu kadar mahzun ve mazlumsa Allah bunu bütün insanlığa soracak, sadece Filistinlere değil. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın oraya biçmiş olduğu bir misyon ve değer var. Onun için ne yapabiliriz dedik ve önce Kudüs Platformu’nu kurduk. Sonra böyle bir platformun resmileşmesi gerekti ve bu doğrultuda İrfan ve Medeniyet Derneği’ni kurduk. Dedik
ki kültürümüzde var olan o şifa verici dili yeniden kullanalım. Sloganik ve ideolojik pencereden değil de Kudüs’ün hakikatini dile getiren bir dili sahiplenelim ve bunun içinde tüm dünyada vicdanı körelmemiş insanlara ulaşmaya gayret edelim istedik. Kültürün, sanatın, bilimin dili ile bunu başarabiliriz düşüncesiyle projeler geliştirdik.

Sempozyum ve projelerle kısa sürede ülke çapında Kudüs bilincini geliştirdiniz. Yakın zamanda hayata
geçirmeyi planladığınız yeni çalışmalarınız var mı?

Kapıları zorladık ve Cumhurbaşkanımızın himayesine girerek hedeflediğimiz projeleri hayata geçirdik. İmkânlarımız
sınırlıydı. İşin doğrusu bir himayeyi nasıl kullanabileceğimizi bilemedik. Bir ajansla çalışmanız lazım denildi. Biz Kültür Bakanlığı ile müşterek yaptığımız projenin bütçesinden bile haberdar olamadık. Beş projeyle başladık. Bir kısmı tamamlandı, yapımı devam edenler de var. Türkiye’de sermaye sahiplerinin kültür sanat bilinci yok. Avrupa’da özellikle Fransız burjuvazisi kültürü ayaklandırıyor. Büyük sermaye sahipleri kültürel projeleri finanse ediyor. Üzülerek söylüyorum ülkemizde böyle bir bilinç yok.Marmara Üniversitesi ve Üsküdar Belediyesi ile ortak çalışmalarımız
devam ediyor. Her ay söyleşiler düzenliyoruz. Bundan sonra eğitime ağırlık vermek istiyoruz.

whatsapp-image-2019-01-04-at-14.26.21.jpeg

Meşhur âlim ve mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin torunusunuz. Nasıl bir aile ortamında büyüdünüz ve bu sizi nasıl etkiledi?

Büyüklerimiz, “Şartlar ne olursa olsun hakikatin dışına çıkmayın. Davet edilmeden bir yere talepkâr olmayın. İcabet etmeniz gerektiğinde ceketiniz kapının arkasında asılı dursun. Arkanızda hiçbir kir pas bırakmadan oradan ayrılmasını bilin. Doğru sözlü olun.” derlerdi. Bizim ev kalabalık sohbet meclislerinin olduğu bir evdi. Büyüklerimiz bizleri sözden ziyade davranışsal olarak yönlendirirlerdi. Kapı aralığından duyduğumuz sohbetler bize değer kıymet bilmenin temellerini attı gerçekten. Mesela anneannem gıybeti hiç sevmezdi. Ama yanında otur, yüzüne karşı tüm
kusurlarını sıralardı. Herkese karşı öyleydi. Fakat kimsenin arkasından konuşmaz, konuşturmazdı. Yardımlarını gizli yapardı. Annem ise Paşakapısı Hapishanesi’ne görüş gününe gidenlere yemek yapıp götürürdü. “Yazık uzaktan
geliyorlar, yemek yapamamışlar” der hiç üşenmeden tencere taşırdı. Vefatından sonra başkalarından duydum hayırlarını. Babam sözünü hiç esirgemeyen biriydi. Memur olduğu için bu özelliği nedeniyle il il gezmek zorunda kalırdı. Şairdi, ressam ve hattatlığı vardı. Küçükken onunla gezmediğim dağ bayır kalmadı. Erzurum’un soğuğunda, sabah namazında abdest aldırır, bilmediğim köylere götürürdü. Ezan okurdu. O imam ben cemaati olurdum. Gittiğimiz her köyde babamı tanırlardı. Zengin dostları vardı. Bu insanlarla ne zaman bu bağlantıyı kurmuş diye
düşünürdüm. Babam paraya pula kıymet vermezdi. İmkânları kısıtlı olduğu halde Erzurum Yavuz Selim Kütüphanesi’nde görev yaptığı dönemde eski yazmaları, eğitim alıp kendi bütçesinden harcayarak tamir
etmişti. İlme çok kıymet verirdi.

whatsapp-image-2019-01-04-at-14.26.23.jpeg

Son olarak sizlerin dönemiyle kıyasladığımızda şimdiki gençler neyden yoksunlar? Neyle bağları koptu da maneviyattan uzak yaşıyorlar?
Geçmişte şifa-i yani nakil kültürü vardı. Nakil yoluyla taşınıyordu kültür. Tabi dil yozlaşmamıştı o yıllarda… Anadolu’nun her köşesinde böyleydi. Musikiden, edebiyattan, tasavvuftan, tarihten, sanattan sohbetler yapılırdı. Hakikaten üniversite gibiydi Anadolu’da halk meclisleri. İşini bitiren her meslekten insan akşam bu sohbetlere koşardı. Halk arifleri, halk hikâyecileri vardı. Mesela Erzurum’da Kör Hafız adında bir halk hikâyecisi vardı. Adam
sazıyla öyle hikâyeler anlatıyormuş ki anlattığı hikâyede bir balerinin bile adı geçiyormuş. Amcam merak edip araştırmış gerçekten Rusya’da o isimde meşhur bir balerin varmış. Erzurum’dan hiç çıkmamış görme engelli bu adam bu bilgileri nereden biliyor hala şaşıyoruz. Bunlar bu toplumun zenginlikleriydi. Şimdi gençlerimizin tek kişilik üzerine kapandıkları bir dünyaları var. Bize ait olmayan kültürel kodlarla sarmalanmışlar. Yanındaki insanın acı çektiğini görse bile duyarsız kalabiliyorlar. İnsanın güzel ahlakıyla, ilim ve irfanıyla, erdemli davranışlarıyla değerli olacağını çok küçük yaştan itibaren dikte etmeden örnek olarak öğretmeliyiz. Gençlerin iyi örneklere ihtiyaçları var.

 

Yenikapıhaber - Turuncudergi / ÖZEL

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.