PİYASALAR

  • BIST 1009716.77-0.05%
  • ALTIN2427.694-0.04%
  • DOLAR32.570.15%
  • EURO35.0030.66%
  • STERLİN40.8050.89%
  1. HABERLER

  2. GENEL

  3. 19 yıl sonra vatandaşlık sözü yerine getirildi! Ezo Gelin’in kızı
19 yıl sonra vatandaşlık sözü  yerine getirildi! Ezo Gelin’in kızı

19 yıl sonra vatandaşlık sözü yerine getirildi! Ezo Gelin’in kızı

Ezo Gelin’in kızına verilen söz 19 yıl sonra yerine getirildi. 76 yaşındaki Celile Bozgeyik, annesinin yıllarca hasretini çektiği Türkiye’nin vatandaşı oldu. Yaşam öyküsü, güzelliği, aşkı ve Türkiye özlemiyle filmlere ve türkülere konu olan Ezo Gelin’in kızı "İnşallah bütün çocuklarım vatandaş olacak. Biz Türkiye kimliklerimizi de aldık sağ olsunlar” açıklamasında bulundu.

A+A-

ezo_gelinin_kizi_turkiyeye_sigindi13771884050_h1065179.jpg

 

Türkiye hasreti, öyküsü, güzelliği ve aşkı ile dillere destan olan Ezo Gelin’in yaşayan tek çocuğu olan Celile Bozgeyik’e 19 yıl önce annesinin mezarı Türkiye’ye taşınırken tanıştığı Türk bürokrat ve hükümet yetkililerinin verdiği Türk vatandaşlığı sözü, yıllar sonra yerine getirildi. Suriye’de yaşanan iç savaştan dolayı yaşadığı Tel Abyad kentinden kaçarak Türkiye’ye sığınan ve yaklaşık 5 yıldır Gaziantep’te yaşayan Celile Bozgeyik, 19 yılın ardından Türkiye Cumhuriyeti kimliğine kavuştu. 9 çocuk annesi olan ve çocuklarından ikisi Suriye’de kalan Celile Bozgeyik, yaptığı son girişimlerin ardından kendisinin ve 7 çocuğunun Türk vatandaşı olduğunu gösteren kimliğini aldı. Celile Bozgeyik, Türk vatandaşı olduğu için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a dua ederek, "Bana Türk kimliği vereceklerine dair söz verdiler. Sana vatandaşlık vereceğiz dediler vermediler. 19 sene oldu. Erdoğan verdi kimliği Allah ondan razı olsun. Erdoğan olmasa ben kimlik alamazdım. Allah çocuklarını kendisine bağışlasın. Ben kendisinden razıyım. İnşallah bütün çocuklarım vatandaş olacak. Biz Türkiye kimliklerimizi de aldık sağ olsunlar” dedi.

ezo-gelinin-kizi-turk-vatandasi-oldu--1534328028-1975622.jpg

“ANNEM GÜZELDİ AMA FAKİR YAŞADI”

Annesi Ezo Gelin’in küçük yaşta ölmesine rağmen onu çok iyi hatırladığını belirten Celile Bozgeyik, annesinin dillere destan bir güzelliği olduğunu fakat fakir bir hayat yaşadığını kaydetti. Bozgeyik, "Annemi küçükken hatırlıyorum ara sıra aklıma gelir. Annem çok güzeldi ama fakir yaşadı. Ben annemi gördüğümde küçüktüm. Annem çok güzeldi kendisini, güzelliğini görmeye köylerden gelirlerdi. Hatta bir asker sırf görmek için gelip annemden su istemiş. Su istemiş suyu içip gitmiş. Sonra o asker Ezo Gelin dedikleri kadar güzelmiş demiş” şeklinde konuştu.

ezo-gelinin-kizi-19-yil-sonra-turk-vatandasi-oldu-1534343832-1670297-001.jpg

“ANNEMİN ÖZLEMİ TÜRKİYE’YDİ”
Bozgeyik, annesinin Türkiye özlemi çektiği için verem olduğunu savunarak, “Annemin özlemi Türkiye’ydi. Türkiye güzel derdi, ben öldüğümde beni oraya gömün dermiş” diye konuştu.

ezo-gelin-in-kizi-annesinin-mezarini-ziyaret-etti-2_2327_o-001.jpg

EZO GELİN’İN HİKAYESİ

ezogelin1.jpg

 Asıl adı "Zöhre" olan Ezo Gelin, 1909'da Oğuzeli ilçesinin Uruş köyünde doğdu. Babası, Bozgeyikli oymağından Emir Dede, anası Elif'tir. Nüfus kaydında halen bekar görünen Ezo'nun, üçü erkek, üçü kız, altı kardeşi daha vardır. Ezo, erken gençliğinden itibaren, güzelliğiyle dikkatleri üstünde topluyordu. O kadar ki; düğünlerde gözler, gelinden çok onun üzerinde gezinirdi. Ezo'yu, birçok zenginin yanısıra, ( o zamanki ) Halep ( ilimiz )in Carablus ilçesinin Kozbaş köyünde oturan teyz'oğlu Memey (Mehmet) istiyordu. Takdirde yazılan tedbirde bozulmazmış; Ezo'nun ilk evliliği ne bu ağalardan biriyle oldu, ne de teyz'oğluyla... Anlatanlar, Ezo'nun güzelliğini nereye koyacaklarını bilemiyorlar.

Ezo'nun güzelliği üstüne dillerde dolaşanları özetlemeye çalışalım: -Öylesine güzelmiş ki Ezo; görenler, iki yanağına birer elma oturtulmuş sanırlarmış. -Öyle güzelmiş ki Ezo, bakanlar bakmaya doyamazlarmış. -Öyle güzelmiş ki, bir yaz günü kapısını çalıp bir kap ayran isteyen gurbetçi bir çerçi, Ezo'nun güzelliği karşısında şaşalayıp, Ezo'nun uzattığı ayran tasını yere düşürüp kırmış. -Öyle güzelmiş ki Ezo; gülümseyerek bakmasıyla, düşmanları barıştırırmış, -Öylesine güzelmiş ki Ezo; olursa o kadar olurmuş... Ezo'nun güzelliği söyleyen dillere söylence (efsane) olurken, Barak ovasında bir genç adamın adı dillerde dolaşır olmuştu. Bu, komşu Beledin köyünden, "Şitto" Hanefi Açıkgöz'dü. Şitto'nun bağlaması, akarsulara "Siz şırıldamayın, ben şırıldayım"; sesi de bülbüllere, "Siz şakımayın, ben şakıyayım" diyen cinstendi.

barakcepniturku1.jpg

Tekmil Barak ovasında düğünler kambersiz oluyordu da, Şitto Hanefi'siz olmuyordu. O sıralar Hanefi 30; aya "Sen doğma ben doğayım" diyen güzeller güzeli Ezo da 20 yaşlarındaydı. Gün o idi ki; Uruş köyünde Hacı Mamuş'un düğünü vardı. Düğüne Zöhre (Ezo) de, Şitto da çağrılıydılar elbet. Düğünde tüm gözler gelini de güveyiyi de unutup, Ezo ile Şitto'yu izledi. Şitto, Ezo'ya gönlünü kaptırdı. Şitto Hanefi'nin gönlüyle kafası aynı telden çalıyordu. Bu nedenle, Ezo'ya dünür yolladı. Hanefi, ala ala "Düşünelim"cevabı aldı. Araya acımasız zaman girdi. Bu ara Şitto, kendi köyü Beledinden Mehmet Öztürk ile, yörenin töresi olan "değişik" uygulamaya karar verdi. (Bu töreye göre, bir erkek, hısımlarından bir kızı bir arkadaşına verir, arkadaşının hısımı bir kızı alır. Böylece iki tarafta çevrede "kalın" diye anılan başlıktan kurtulmuş olur.) Şitto halası Hazik'i (Hatice'yi) Mehmet'e verecek; buna karşılık, Mehmet'in kız kardeşi Selvi'yi alacaktı. Araya girenler girdi; bu "değişik" gerçekleşemedi. Öyle ki; Şitto Hanefi, eş-dostla acı-yüz (yani onların yüzüne bakamaz) oldu. Derler ya; "İnsan sarayda olmamalı. Saray insanda olmalı..." Şitto'nun doğru dürüst evi bile yoktu ama, yüreğinde Ezo geziniyordu. Eşin dostun araya girmesiyle, Ezo Şitto'ya çatıldı. "Ele gelin gelir, bize kalın gelir" demişler. Bu evlenmede Şitto'ya kalın (başlık) da gelmeyecekti. Çünkü, Şitto Ezo'yu almasına karşılık, Ezo'nun ağabeyi Zeynel'e halası Hazik'i verecekti. Alan razı, veren razı... Güzün ortanca ayında iki düğün birden kuruldu.

5b740f6661361f2af8ae2b2c.jpg

Şitto'yla Ezo'nun düğünü Beledin köyünde; Zeynel'le Hazik'in düğünü Uruş'ta kuruldu. Zurna öttü davul vuruldu... Alındı, verildi; iki köyde, gerdeğe girildi. Sen sağ ben selamet. Bu demektir ki iki köyde iki mutlu yuva kuruldu. Şitto ile Ezo, sizlere layık bir mutlu yaşamı sürdürüyordu. Ağızlarının tadı yerindeydi yani. Gel gelelim, mutlulukları göze geldi. Daha doğrusu aralarına arabozucular girdi. Yemediler içmediler, dedikodu yaptılar. Atalarımız "Söz taşıma, taş taşı" demiş ama, bazı kendini bilmezler söz taşıdılar. Hatta kendileri söz uydurup getirdiler, götürdüler... Bir harman sonu evlenmişlerdi; ikinci harman sonuna dek birlikte yaşayamadı Şitto ile Ezo, Şitto öykülerini bir cümlede özetler. "Kötü talih geç buldum; tez yitirdim..." Şitto, Ezo'yu boşayınca "değişik" töresince halası Hazik de geri döndü. Şitto Hanefi, bu acı ayrılışı da yarısının ağzından şöyle anlatır; "Bizim böyle olmamız dostlarımızı acındırıyor, düşmanlarımızı sevindiriyordu." Efsanesel güzel Ezo, Şitto Hanefi'den (Açıkgöz) ayrıldıktan sonra altı yıl dul kaldı. Yörenin ağızbirliği etmişçesine anlattıklarına göre Ezo, bu süre içinde daha bir serpildi, daha bir güzelleşti. Öyle ki; görenin gözü kalırdı. Nasıl anlatmalı; o bir ışıktı da, tüm erkekler, onun çevresinde pervane kesilmişlerdi. Genç-yaşlı, zengin-fakir, nice talibi çıktı Ezo'nun. Her talibi, tek tüy isteyen Hz. Süleyman'ın önünde tüm tüylerini döküverdiği söylenen yarasa örneği, neyi var neyi yoksa önüne seriyorlardı Ezo'nun. Ezo, tam altı yıl, evlenme önerilerini geri çevirdi. Sonunda, ailesinin de ısrarı üzerine, kendisine genç kızlığından beri talip olan teyz'oğlu Memey'le evlenmeye yanaştı.

ezogelin12-002.jpg

Türkmen oymağından olan Memey Suriye'nin, Carablus ilçesinin Türkiye sınırına yakın Kozbaş köyünde oturuyordu. Ezo 1936 yılının güzünde, Uruş'tan Kozbaş'a gelin gitti. Bu evliliği de değişik töresine göre olmuş; onu alan Memey, bacısı Selvi'yi, Ezo'nun ağabeyi Zeynel Bozgedik'e vermişti. Ezo'yla Memey'in iki kızları oldu. İlki, fazla yaşamadan öldü. "Celile" adlı ikinci kızları halen sağdır ve Suriye'de yaşamaktadır. Ezo'nun, ikinci kocasıyla geçimi yerindeydi. Ne var ki; "gurbet" denilen bir ateş yüreğini yakıyordu da. Türk köylüsü "Çalının ardı gurbet" der. Ezo da, Kozbaş'tan Türkiye'yi, Uruş'u görüyordu. Hatta ara sıra doğduğu köye gidip geliyordu ama, bunlar özlemini azaltmıyor, pekiştiriyor, dayanılmaz hale getiriyordu. Yakınları onun "Vara öleyim, tek yurdumda kalaydım" dediğini anlatırlar. Ezo bir de "Göreceksiniz, gurbetlik beni öldürecek" der ve öldüğünde, hiç olmazsa Türkiye'yi; Uruş köyünü görecek bir yere gömülmesini dilerdi. Dediği de oldu. Suriye'ye gidişinin yirminci yılında, 1956 güzünde Ezo yatağa düştü. Hastalığının ince hastalık (verem) olduğunu, herkes gibi kendisi de biliyordu. Ezo, kızı Celile'yi yatağının başından ayırmak istemiyordu. Ecelle kavil gününün gelip çattığını anlıyor, tek avuntuyu güzel kızı Celile'de buluyordu. Ve Ezo Gelin, güz yağmurlarının düştüğü bir cuma, yatsı vakti son soluğunu soludu. Eşi ve yakınları, vasiyetini dikkate alarak, onu; arasıra tepesine çıkıp yaşlı gözlerle Türkiye'yi seyrettiği Bozhöyük'ün en yüksek noktasına gömdüler.

 

 

 

Yenikapı Haber / ÖZEL..

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.