PİYASALAR

  • BIST 10010319.961.59%
  • ALTIN2466.7560.01%
  • DOLAR32.2480.04%
  • EURO35.119-0.19%
  • STERLİN40.861-0.4%
  1. HABERLER

  2. GENEL

  3. Mehmed Âkif Ve Safahât’ı
Mehmed Âkif Ve Safahât’ı

Mehmed Âkif Ve Safahât’ı

A+A-
Hüseyin KARACA

Tarihi şahsiyetler hakkında yazmak zor, yakın tarihin şahsiyetleri hakkında yazmak daha da zordur.

Yaşadığı dönemde farklı kriterlere bağlı olarak, hakaretlere sürgünlere maruz kalan, ancak vefatından sonra kendisine değer atfedilen kişilere karşı yaklaşımlarımızda daima ifrat tefrit davranışları sergileriz.

Dertlerin tüm alanlarında ihtisas yapmış, mühlik bir ızdırabın zehrini içmiş nice yetişmiş insan, ancak konjonktürel şartların neticesinde istifade edilebilir bir konuma gelmiştir.

Şahsi dünyasını aşıp, manevi toplumsal bir etkinin tetikleyicisi sosyolojik bir muharrik olarak aydın kavramını tam dolduracak nitelikte pek az insan vardır.

Osmanlı’nın son demlerinde coğrafi olarak gerileyen, yıkılmaya yüz tutan bir İmparatorluğun enkazından, bugün bile hala aşılamayacak kıvamda entelektüeller yetişmiştir.

Nevi şahsına münhasır karakter yapısı ile sadece yerel düzeyde bir aydın sorumluluğunun ötesinde, aidiyetin sınırlarını zorlayarak âlem-i İslâm’ın dertleriyle dertlenen, bunu sözün gücüyle hem de şiir diliyle gelecek nesillere aktaran Mehmet Akif (1873-1936) bu nadir yetişen zevât arasındadır.

Genellikle doğum ve ölüm yıldönümlerinde biraz da mübalağalı şekilde anıp geçtiğimiz, çoğu zaman da kendi fikirlerimizi süsleyecek, sözümüzü etkili bir konuma getirecek bir mısra bir beyit bir dörtlük aradığımız şairlerin başında gelir Akif. Hamasi nutukların Necip Fazıl ile beraber değişmez referansıdır.

Okul törenlerinden tutun da en görünür belirgin alan olan siyasi söylemlere kadar Türkiye’de Akif’in Safahat’ına yolu düşmeyen yok gibidir.

Kimi edebiyat çevrelerinde ise şiirden ziyade nesre yakın, oldukça dağınık bir nazım eseri olarak görülen Safahat, Akif’ten bize kalan en büyük mirastır. Bu miras, bir takım eleştiri ve durum tespitlerinden öte, Kurân’ı ve sünneti geleceğe taşınabilir karakterde sosyal bir çıkış noktası olarak gören, fakat on dört asırlık serüvende müslümanların sosyal hayata dair söylemleri ve eylemlerini de kalburdan geçiren bir kafanın ürünüdür.

Safahat’ın sosyolojik, psikolojik, ailevi, siyasi, kültürel indeksinin çıkarılması Akif’in yelpazesinin ne kadar geniş olduğunu ispatlayacaktır.

Yaşanılan asrın savaşlarla şekillenen global sıkıntıları, kritik bir coğrafyada yaşayan Akif’in şiirlerine yansımıştır. Bu açıdan bakılırsa Safahat, 20. Yüzyılın başında İslam coğrafyasına yazılan bir mersiye olarak görülebilir.

Akif, Osmanlı’nın temsil ettiği resmî ilmî gelenekten gelmese bile birikim olarak şark medreselerinin bilgi birikimine bir şekilde hâkim, İslam medeniyet reflekslerinin irfânî boyutu olan tasavvufun amelî pratik veçhesi tarikatlere mesafeli olsa da sufi edebiyat literatüründen behreli, eski Arap ve Farsça edebiyat metinlerinin çoğunu ezber düzeyde bilen, çağdaş entelektüel dil Fransızca’dan nasipli, dünyayı okumaya çalışan tam anlamıyla bir aydın profilidir.

Zengin ironiler barındıran şiirlerinde, felâketlerine tanık olduğu dünyanın dînî ahlâkî, kültürel, siyâsî fotoğrafını çekmiş, fildişi kulesinde kalmayarak inandığı değerlerin -bedel ödeyerek de olsa- sonuna kadar takipçisi olmuştur.

Akif’in başta İstiklal Marşı olmak üzere, zor günler geçirdiği sürgün yıllarında kaleme aldığı metinler, aslında idealler ve gerçekler arasında gidip gelen Türkiye ve İslam coğrafyası kaderinin net bir fotoğrafıdır.

Duygusallık gibi görünen her mısranın altında sosyal bir yara, siyasi bir hayal kırıklığı bulunmaktadır.

“Fusûlü dörde çıkarmaz bizim sokaklarımız,

Kurak çamur, iki mevsim tanır ayaklarımız”

mısralarıyla fiziki sefalete değinen Akif’in asıl derdi toplumu yönlendirmekle mükellef âlim ve aydınların perişan halleridir.

Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler,

Ulemâ, vahy-i İlâhî’yi mi bilmem, bekler?

Akif’in İslam Alemi’nin kanayan yaralarını ve çözüm yollarını irdelediği konuları, Sultanahmet veya Ayasofya değil de Süleymaniye ve Fatih kürsüsünden aktarması dikkate şâyandır. Birisi fethin, diğeri ihtişam ve izzetin sembolüdür. Dünya türlü türlü dinsizlik akımlarına maruz kalsa da bu mabedin dimdik ayakta kalacağını haykırdığı şu mısralar onun neden Süleymaniye kürsüsünü seçtiğinin ipuçlarını vermektedir.

Yıkılır bir gün olur medreseler, ma’bedler; 

En temiz yerleri en kirli ayaklar çiğner;

Gömülür hufre-i târîhe me’âlî... Lâkin

Yine tek bir taşı düşmez şu Hudâ lânesinin.

Yine insanlığa nâ-mahrem olan bigâne,

Bu harîmin ebediyyen giremez sînesine; 

Buna göre İslam Alemi, düştüğü yerden yine kalkacaktır. Ve bu miraç Fatih ile Süleymaniye’den başlayacaktır. Yahya Kemal’in de “Süleymâniye’de Bayram Sabahı” şiiri bu muvaceheden tekrar ele alınmalıdır.

Akif’in, şark toplumlarında kanayan yara olan kadın hakları ile ilgili tespitleri, bugün bile geçerliliği olan yerinde tespitlerdir.

Şeriatın adını kullanarak, hanımını keyfi bir şekilde boşayan, ailesine de bakmayan başıboş kocaların halini gözler önüne serdiği beyitler Safahat’ın belki de en gerçekçi cümleleridir. Akif,

“Evlenip âile teşkili bugün zor geliyor,

Görüyorsun ya nikâhlar ne kadar seyreliyor”

derken, başka bir yerde de

“Senin kadın dediğin adeta pabuç gibidir,

Biraz vakti taşınır, sonradan değiştirilir”

şeklindeki yaygın yanlış kanaati de eleştirmektedir.

Kadına olumsuz bakışın resmini yansıtan şu cümleler de kayda değerdir.

“Dövüyorsun, boşuyorsun elin öksüz kızını

Haklı bir kerre ya ! İnsan boşamaz haksızını.

Boşamaz? Amma da yaptın! Ya  şeriat ne için

Bize evlenmeyi ta  dörde kadar emr etsin?

İki alsam ne çıkar saye-i hürriyyette?

Boşamışsam canım ister boşarım elbette.”

Şeriatı yanlış anlayanları eleştirdiği

“Hele biçare  şeriatle nasıl oynanıyor!

Müslümanlık bu mu yahu, diye insan yanıyor”

beyitleri yanında bilinçsizce aile kurumunun dağıldığından bahsettiği kısımlar ne kadar tesirlidir.

“Ağzı meyhaneye rahmet okuturken, hele bak,

Bana gelmiş de şeriatçi kesilmiş, avanak!

Müslümanlık'ta  şeriat bunu emretmiş imiş:

Hem alır, hem de boşarmış; ne kadar sade bir iş!

Karı tatliki için bak ne diyor Peygamber:

Bir, talak oldu mu dünyada, semalar titrer!”

Akif sadece olumsuz tabloları göz önüne sermekle kalmayıp şiir diliyle de olsa çözümler sunar.

“Bu cehalet yürümez; asra bakın: Asr-ı ulum!

Başlasın terbiyeniz, ailelerden oğlum.”

Toplumsal yaralara parmak basan beyitlerinden örnek vermeye çalıştığımız Akif’in birikimini tanımlamanın en iyi yolu, Kuran ve Sünnet’i ruhuyla özümsemiş bir karakterli müminin hazine değerindeki eseri olan Safahat’ını satır satır bir duyarlılık ilmihali şeklinde okumak, yeni nesiller içinde Akif gibi dertli Müslüman edîbler yetiştirmek olacaktır.

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.