Gazeteci Şebnem Bursalı: Heyecanını Ve Merakını Yitirdiğin An Bu Meslek Seni Sistemin Dışına Atar
Hem gazetecilik hem televizyonculuk kariyerinden, gündeme dair konulardan, Şebnem Bursalı’nın bilinmeyenlerinden, birçok konunun kapısını araladığımız çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
GAZETECİLİK KİŞİLİĞİME UYGUN
En baştan başlayalım istiyorum; Şebnem Bursalı bize kendini nasıl anlatır?
1972 Aydın doğumluyum. Selanik ve Arnavut göçmeni bir anne ile Yörük bir babanın kızıyım. Annemin baba tarafı da Trabzon Sürmenelidir. 3 kardeşiz ve kardeş olmanın bütün güzelliklerini yaşayan ve yaşatılan bir ailede büyüdüm. Güçlü ve müşfik bir anneyle dürüstlüğü her şeyden üstün tutan bir babamız vardı. Her ikisini de çok genç yaşta kaybettiğimiz için çok şükür kardeşler olarak birbirimize daha çok sarıldık. İlk-orta-lise eğitimimi Aydın’da tamamladıktan sonra 1989’da Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünü kazanınca Ankara günlerim başladı. 1993- 1994’de TRT’de Reha Muhtar ile Ateş Hattı programıyla başlayan meslek yaşamım, 1994’de Sabah Gazetesi ile devam etti. Yeni Asır Gazetesi köşe yazarlığı, Ankara temsilciliği, Takvim Gazetesi köşe yazarlığı ve Ankara temsilciliği, Aktüel Dergisi haftalık siyasi-analiz yazıları, ATV’de Fatih Çekirge ile İktidar Oyunu haber programı Sabah Gazetesi’nde Şebnem Bursalı’nın Oltasına Takılanlar köşesi derken 2008 yılında 19 yıl aradan sonra tekrar İzmir’e döndüm ve Yeni Asır Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldum. 9 yıl aranın ardından 2017 başında ATV Ankara Temsilcisi olarak tekrar döndüğüm başkentte, haftada 3 gün Sabah Gazetesi’nde köşe yazıyorum ve A Haber’de perşembe akşamları yayımlanan Satır Arası programında yorum yapıyorum. Aynı zamanda en eski meslek örgütlerimizden Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği Genel Başkanlığı da yapıyorum.
Neden bu mesleği tercih ettiniz?
Çocukluğumdan bu yana bana iki mesleği yakıştırırdı ailem ve yakın çevrem. Gazetecilik ve avukatlık. Çünkü hep çok meraklı, çok soru soran, sorgulayan ve tatmin olduğum yanıtı alana kadar da peşini bırakmayan bir yapım vardı. Muhtemelen bu yönlendirmeden de etkilenmiş olabilirim ama zaten kişiliğime en uygun meslek sanırım gazetecilikti.
YAŞAM BİÇİMİ
Mesleğinizde kaçıncı yılınız? Biraz geçmiş kariyerinizden söz eder misiniz?
Meslekte 26’ncı yılım. Okulundan mezun olup, muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine kadar gelen tek isim benim gazetecilikte. Siyaset yazan en genç kadın köşe yazarıydım, ilk köşe yazımı 24 yaşında yazdım. Ayrıca; yine en genç ve belli bir süre tek kadın gazete Ankara temsilcisiydim. Bir başka ilk; 9 yıl yaptığım genel yayın yönetmenliği süresince (Ve maalesef hala) yazılı basındaki tek en uzun süre kadın genel yayın yönetmeni bendim. Haberin mutfağından, sahadan en tepeye kadar gelmek; bir yayını her bölümüyle daha kolay yönetmeyi de getiriyor. Ayrıca; kadın olmanın varoluşsal ayrıcalığı olan birden fazla işle ilgilenebilme, detaycılık özellikleri de gazetecilik mesleğinde her zaman bir adım önde olmanıza yarıyor. Ama bizim mesleğimiz bir meslekten çok öte bir yaşam biçimi. Mesaisi olmayan, onunla yaşarsanız eğer başarılı olacağınız bir meslek. Genç arkadaşlarıma hep söylediğim
şey; başarının tek bir formülü var: Çalışmak, çok çalışmak, hep çalışmak. Heyecanını ve merakını yitirdiğin an bu meslek seni sistemin dışına atar.
GÜVENİLİRLİK AÇISINDAN İŞİMİZ DAHA ZOR
Sizce günümüz haberciliği hangi aşamada ve gelecekte nasıl bir durum bizleri bekliyor? Bir öngörünüz var mı?
Günümüz haberciliğini, sosyal medyadan ayrı yorumlayamayız. Artık habere ve bilgiye çok daha kolay ulaşmak mümkün. Ancak, güvenilirlik açısından aslında işimiz daha zor. Çünkü; bilgiye kolay ulaşmak, güvenilirliğini daha ciddi sorgulamayı zorunlu kılıyor, yoksa hata yaparsınız. Algı oluşturmak isteyenlerin manipülasyonlarına da düşebilirsiniz. Gelişmeleri günü gününe takip etmek ama geçmişi de bilmek, olabildiğince geniş bir haber kaynağı ağı oluşturmak; kendi adınıza ve elbette kurumlarımız ve mesleğimiz adına en doğru yöntem olacaktır.
DÖNÜŞÜMÜ GÖRMEZDEN GELMEK MÜMKÜN DEĞİL
Sosyal medya da haberciliği diye bir oluşum var. Alaylı ya da eğitimli birçok isim bu alanda yer edindiler. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sosyal medyayı elbette dışlamak mümkün değil ki; ben geleneksel medyayla başlayan bir gazeteciyim. Ama, dönüşümü görmezden gelmek mümkün değil, karınca kararınca hepimiz sosyal medyanın külfetlerinden de güzelliklerinden de nasibimizi almaya çalışıyoruz. YouToube kanalı, internet ve diğer tüm mecralar bir yanda mesleki zenginliği getirirken diğer yanda, yazılı basına olumsuz etki edebiliyor. Çünkü haber çok çabuk tüketildiği için yazılı basında, sosyal mecrada bulunmayan özelliklerin olması gerekir. Bu da yorum ve detay anlamında daha avantajlı olan yazılı mecra için geçerli. Televizyonlarda ise, haberin yorumla harmanlanması ve elbette son dakika haberlerin ilk verilmesi ama en başta güvenilir olması çok önemli.
Basın kimliğinizin dışında daha farklı bir kulvarda görebilir miyiz sizi?
26 yıldır büyük bir onur ve keyifle yapıyorum mesleğimi. Dünyanın bence en güzel işi. Bu sayede aklınıza bile getirmeyeceğiniz kişilerle tanışıyor, onlarla belli bir ilişki kurabiliyor ve dünyanın her yerini gezebiliyor, her kültürünü yerinde tanıma imkânı bulabiliyorsunuz. Belli bir popülerliği de getiriyor elbette bizim mesleğimiz. Bütün bunları dengeli ve doğru kullanırsanız; başka hiçbir meslekte gözünüz olmaz.
MEDYANIN DİLİ ERİL
Haber bültenlerinde maalesef ki değişmeyen haberlerin başında kadına şiddet geliyor. Bu konuda Şebnem Bursalı neler söyler?
Kadına şiddet meselesinde en duyarlı kişilerden biriyim. Ben bu konuyu, insanlığa şiddet olarak görüyorum. Ama toplumda dezavantajlı kesim olarak bilinen kadın, çocuk, engelli, yaşlılara yönelik kötü muamele ve şiddet maalesef her toplumda olduğu gibi bizde de var. Bununla ilgili medyaya büyük bir görev düşüyor. Hem olayları teşhir etmek hem yetkilileri göreve çağırma hem fikri takip açısından önemli bir görev yapıyoruz. Bu konuda her şeyi doğru yaptığımızı elbette söylemek zor. Kadına şiddet konularında kullandığımız haber dilinden tutun da fotoğraflara kadar hatalı yaptığımız çok detay var. Medyanın dili maalesef çok eril. Yani, erkeksi. Haberi verirken, şiddetin gerekçesi gibi
sunulan detaylar (Karısı mini etek giydi diye dövdü. Eve geç kalınca tokat attı gibi) farkında olmadan ve istemeyerek de olsa, yapılan şiddeti doğal gösterme şeklinde algılanabiliyor. Kaldı ki; ben genel yayın yönetmeniyken şiddet gören kadınların o kötü halinin fotoğraflarını asla kullanmadım. Tam tersine karısını veya sevgilisini, annesini, kız kardeşini o hale getiren erkeklerin fotoğraflarını büyük kullandım ve ‘Teşhir ediyoruz’ etiketiyle verdim.
ÜSLUP ÇERÇEVESİNDE BENİ HERKES ELEŞTİREBİLİR
Sosyal medyadan gelen olumsuz eleştirilere üzülüyor musunuz?
Sosyal medyadan veya herhangi bir yerden gelen olumsuz eleştiri beni üzmez. Tam tersine, benim görmediğim bir detayı bir başka okurum veya kişi görmüş ve bu eksikliği bana hatırlatmış olarak görür, memnun olurum. Ama tahammül etmediğim tek şey; hakaret ve küfürdür. Belli bir üslup çerçevesinde beni herkes eleştirebilir. Ama dediğim gibi üslubuna dikkat edecek ve elbette belli bir alt yapısı olacak.
AİLEM VE SEVDİKLERİMLE OLMAK EN GÜZEL İLAÇ
Bu kadar stresli bir işin içindesiniz, her gün farklı haberlerin sorumluluğu, acısı üzerinize siniyor olmalı. Bu karmaşadan kendinizi nasıl koruyorsunuz?
Sığındığım en güzel liman evim. Evime geldiğimde önce ev kıyafetlerim giyilir ve çıkardığım giysilerle birlikte üzerimdeki ağırlıkları da çıkardığımı ve onları dış dünyada bıraktığımı hissederim. Güzel bir müzik, kitap, film izlediğim gibi gündemin yoğunluğuyla paralel televizyonlarda ilgimi çeken yorum ve tartışmaları da takip ederim. Ailem ve sevdiklerimle olmak da en güzel ilaç. Ve elbette ibadet...
HER ŞEYİ TARTIŞALIM
Gündeme dair sizi en çok ne rahatsız ediyor?
Beni en çok rahatsız eden, yanlı, yanlış haberleri ve bilgileri bir sosyal medya terörüyle yaymak ve bunların doğru olduğunu kabul edenlerin hiç sorgulamadan bunun üzerinden yorum yapması ve bilgi kirliliğidir. Doğru olan iyi ya da kötü her şeyi konuşalım ve tartışalım. Ama yanlış olduğunu bile bile algı oluşturma amaçlı her söz ve yorum beni gerçekten çok rahatsız ediyor.
GAZETECİLİK BİR MARATON GİBİ
Başarının sırrı sorulur hep sizce başarının bir sırrı var mı?
Başarının tek bir sırrı var: Çalışmak, çok çalışmak, hep çalışmak. Gazetecilik bir maraton gibidir. Ne başında ne ortasında ne de sonunda yorulmazsınız. Ancak, biraz daha fazla bilmenin konforuyla rahatlayabilirsiniz. Ama merak ve heyecanınız hiç bitmemeli. Bittiği gün, siz artık eski bir gazetecisinizdir...
Yazılı mı görsel basın mı? Hangisi daha etkili iletişimi sağlıyor?
Ben her iki mecrada da etkin çalışmış birisiyim ki; bu hala devam ediyor. İkisinin de güzel yönleri var elbette. Yazılı basında yorumunuzu daha sakin ve araştırmanızı daha rahat yapabiliyorsunuz. Söz uçar yazı kalır derler, yazdığınız her yazı ve haber, yıllar sonra da daha kalıcı oluyor. Ama televizyonun da
görsel açıdan sizin tanınırlılığınızın ve popülerliğinizin artmasında çok önemli etkisi var. Bir yandan da topluluk önünde konuşma açısından bizlere muhteşem bir tecrübe oluyor elbette.
GÜÇLÜ TÜRKİYE YOLUNDA EMİN ADIMLARLA İLERLİYORUZ
Meslek hayatınız boyunca unutamadığınız bir anınız var mı?
Öyle çok ki, hangisini anlatsam. Mesleğim sayesinde hiç kimsenin vazgeçilmez olmadığını hem siyaset hem bürokraside tanıdığım ve izlediğim kişiler üzerinde çok gördüm. Rahmetli İsmet Sezgin, genel başkan adaylığını kaybettikten sonra DYP’den ayrıldığında ofisine kimse gelmiyor, aramıyordu. Siyaset yaşamının sonu geldi derken, ara dönem partilerinden YTP’nin kurulması ve hükümet ortağı olmasıyla kendisi başbakan yardımcısı ve milli savunma bakanı oldu ve bir günde telefonları susmaz, ziyaretçileri bitmez oldu. Ancak 28 Şubat post modern darbenin ürünü olan bu partiyle birlikte siyaset yaşamı yeniden sona erdi. 90’lı yıllarda istikrarsız koalisyonlar döneminde öyle kötü vesayet örneklerine tanık oldum öyle felaket algı oyunlarını gördüm ki; henüz 20’li yaşlarda bir gazeteci olarak bana muazzam bir gözlem de oldu bunlar. Neyse ki; 2002 sonrası oluşan siyaset atmosferiyle vesayet organlarına son verildiğine, her kurumun kendi asli görevini yaptığı döneme de tanıklık ettik ki; büyük ve güçlü Türkiye yolunda emin adımlarla ilerliyoruz.
ÇOK ÇALIŞMALISINIZ
Bu mesleği tercih etmek isteyenlere ne gibi önerileriniz olur?
Eğer gazeteciliğe sadece meslek olarak bakacaksanız, eğer belli bir saatte gelinip belli bir saatte gidilecek bir iş olarak görecekseniz, yıllar geçse bile aynı heyecanı duyacağınızdan emin değilseniz, insan ilişkilerini kurma noktasında eksikleriniz var ise, çalışkanlık konusunda sınıfta kalıyorsanız sakın ola ki gazetecilik mesleğini seçmeyin. Şimdiden söyleyeyim; baştan kaybettiniz!
MESLEĞİN ÖZÜ GAZETECİLİK
Gerek gazeteci kariyeriniz gerekse televizyon programcılığı kimliğiniz hangisi daha çok sizi ifade ediyor bir ayrım yapabilir misiniz?
Kendimi tanımlarken hala gazeteciyim derim. Çünkü; bu mesleğin özü gazeteciliktir. Daha çok merak edip, daha çok soru sorabildiğim alan hep gazetecilik oldu. Televizyon kariyerimde artık haber kadar yorumcu kimliğim de ön planda. O yüzden her ikisi de beni ifade eder. Ama bizim işin özü haberdir, muhabirliktir. O yüzden bana muhabir ya da gazeteci de diyebilirsiniz.
Güzel sohbet için teşekkür ederiz.
Bu keyifli sohbet için ben de teşekkür ederim.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.