Meslek hayatımın ilk yıllarıydı. Yıl 2001, Konya. Altınekin bölgesinde sözleşmeli patates üretimini yapıyordum. Arazi kontrolü yaparken bir üreticim, eşi ve çocuğuyla tek bir tabaktaki bulgur pilavından oluşan yer sofralarında, tarlada öğle yemeğine oturmuştu. Üretici “Süleyman Bey bulgur aşımız var, bir de soğan buyur yiyelim” diyerek sofrasına davet etti.
Hemen aralarına girip, bağdaş kurup başladım yemeye. Kadın kocasına dönerek “Herif sana bir şey diyeyim mi? Bu mühendisten bize zarar gelmez, bizim soframıza oturdu. O da kaşığı bizim gibi tutuyor” demişti.
İki cümle o gün aklımda yer edinmişti. “Bu mühendisten zarar gelmez” ve “Bizim gibi”.Sofralarına davet eden, yemeğini paylaşan onlar ama sofralarına oturduğum için kendilerine lütufta bulunulmuş gibi hisseden yine onlar. O kadar suiistimal edilmişler ki, mühendise güvenmekten imtina ediyor durumdalardı ne yazık ki. Haklıydılar, bu ülkede çiftçi hep rahatlıkla emeği sömürülebilir, kandırılabilir “Köylü” olarak görüldü.
Tarımda teknoloji ve inovasyon konuşuluyor, Hollanda ile mukayese ediliyor, televizyon ve köşe yazılarında uzun uzun Tarım 4.0 tartışılıyor. Hepimizin arzusu, tarımsal üretimi gelişmiş teknoloji ile yaparak, kalite ve fiyatta gelişmiş ülkelerle rekabet etmek. Fakat bunların gerçekleşmesi için, önce çiftçiyi görmemiz gerekiyor.Ülkenin kalkınmasında çiftçilerin önemli birer girişimci olduğunun bilinciyle hareket ederek, kendilerine de bu bilinci aşılamalıyız. Sürdürülebilir gıda güvenliği için hayati önem taşıdıkları bilincini vermemiz lazım.
Seçim dönemindeyiz, özellikle tarım sektörü için vaatler havada uçuşuyor. Siyasette bir deyim vardır: “Önemli olan vaat edilmesi”. Destekler, teknoloji, kalkınma hamleleri… Ne isterseniz var. STK’larla toplantılar yapılıyor, sanayici ile, ihracatçı ile bir araya geliniyor. Peki 5.5 milyon kişiyi istihdam eden tarım sektörünü, çiftçileri neden kimse görmüyor? Son iki ay içerisinde, Türkiye tarım üretim alanlarının tümünde dolu ve sel felaketi yaşandı. Ne yazık ki; milyonlarca liralık zarar var. Kimse bu olumsuz tabloyu görmedi, tedbir amaçlı inceleme ziyaretinde dahi bulunulmadı.
Tarım 4.0’dan önce, sektördeki yapısal sorunların konuşulması lazım. Tarımda yapısal sorunlar. Çözülmeden, tarım teknolojisini uygulayacak tarımsal üretim alanı bulamayız. Köylerden kente göç hızla devam ediyor, gençler köylerde durmuyor. Çiftçilerin yaş ortalaması 55-60. Maliyet artışı ve mera alanlarının azalmasından dolayı hayvancılık yapılmaz hale geldi. Köylerde üretim durma noktasında. Haliyle “Köyde durup ne yapacak” düşüncesi ile şehirlerde kıt kanaat geçinme yolları aranıyor.
Peki, ne oldu? Toprakla aramızı kim açtı? Daha 20 yıl öncesine kadar, pazarlarda üreticinin kendi sattığı ürünler yer alırken, şimdi ne oldu?Toprakla aramıza kim girdi? İnsanoğlunun tarım ve medeniyetle tanıştığı “Bereketli Hilal” olarak adlandırılan Dünya’nın en bereketli bu kadim topraklarında neden tarım üretimi durma noktasına geldi? Çünkü; birileri şunu biliyordu: Üreten toplumlar güçlü ve özgür olabiliyor, üretimden uzaklaşan toplumlar ise başka yollara kanalize olup, ithalat yapmaya mahkum olmak zorunda kalıyor.
Çiftçi kaliteli, güvenli ve uygun fiyatlı gıda tedarikinin garantisidir. Bunun için, çiftçilere destek sağlamak zorundayız.
Çiftçilerin emeğini aracılara yedirmemeliyiz. Bunun için, kooperatif, birlikler ya da ürünler için borsa sistemi kurulup, kazançlardaki kar marjını artırıp, toprakla barıştırmak zorundayız.
Kırsal alanların gelişimine ve yaşam alanlarının modernize edilmesine daha çok yatırım yapmalıyız. Çiftçilerin konumunu iyileştirmek zorundayız. Çiftçiyi finansal okuma konusunda eğitmeli ve girişimci kimliği kazandırmalıyız.
Ancak bu şekilde çiftçiyi köylere çekebiliriz. Çiftçi ile direk temas halinde olunmalı, eğitim, destek ve teşvikler konusu çiftçiye doğrudan aktarılmalı ve saha tecrübesi olan, bölgelere hakim, bölge insanının yapısını bilen ekipler kurulmalı. Tarım sektörünün direncini artırıp, çiftçilerin gelirini ve refah düzeyini artırmalıyız. Çünkü, kalkınmanın yolu insana yatırım yapmaktan geçer.
Sevgiler.