'Emine teyzeden tarım dersi'

Süleyman Hartavioğlu

Yıl 2007 Manisa Sarıgöl Bölgesi üzüm bağları kontrolü esnasında kaza ile bir üzüm asması ezdim. Asmada bulunan üzümün tamamına yakın kısmı ziyan oldu. Köy meydanında bulunan kahveye gidip tarla sahibinin kim olduğunu sordum.

Köyde oturan bir kadına ait olduğunu söylediler.Evin tarifini alıp gittim, tahtadan yapılmış büyük bahçe kapısından içeri girdim. Büyük dut ağacının altındaki sedirde  70 yaşlarında bir kadın oturuyordu, elleri kınalı, tahta bir kaşıkla domates salçasını karıştırırken bir yandan  da sedirin üzerine serdiği  beyaz bezin üzerinde kuruttuğu kehribar gibi parlayan incirleri ters çeviriyordu.

Selamlaşmadan sonra “ Ben bağda asmanızı ezdim, üzümler ziyan oldu, helallik almaya geldim” dedim. Hafif sinirle “bunun için mi geldin oğul, benim para ile pul ile işim olmaz, helal edecek bir hak yok” dedi. “Hayır teyze para vermek için gelmedim, bu bağ nereden baksanız 10-15 yaşında her asmasının yaprağında emeğiniz var, her üzüm tanesinde göz nurunuz var. Bir yıl boyunca her salkıma evladınız gibi bakıyorsunuz, bu emeğinizin hakkını ne şekilde ödemem gerekirse söyleyin ya da hakkınızı helal edin” dedim. “Sen emeğim için mi helalliğe geldin, o zaman yarın sabah tarlanın başına gel sana hakkımı orada helal ederim” dedi. 

Herhalde sabah beni tarlada çalıştıracak düşüncesiyle ayrıldım.

Sabah erken tarlaya gittim, yaşlı Emine teyze bir kasayı üzüm ve diğer mevsim meyveleriyle doldurmuş.”Bu kasa senin, sen emek dedin, o kadar yolu verdiğim emeği düşünüp ayağıma geldin. Bu bağ senin, buraya her geldiğinde bu bağdan kasa üzüm almadan gidersen sana hakkımı helal etmem oğul “ dedi. “Bir şartla kabul ederim bu bağın bakımı için ne lazım olursa beni arayacaksınız”dedim.

Sonra bir gölgeye oturdu başladı anlatmaya

“Eskiden yardımlaşma vardı köy yerinde, bağ bozumunu köy halkı birlikte yapardık. Herkes komşusunun bağını kendi bağı gibi bilirdi, sahip çıkardı. İmece vardı, bağ bozumundan sonra üzümü birlikte sererdik, kuruduktan sonra birlikte kaldırırdık. Köyde gençler kalmadı, çoğu göç etti, iş yapabilecek gençler şehirlere yerleşti.  Her şey bir yana emeğe kıymet kalmadı, firmalar, devlet bizim emeğimize değer vermiyor, firmalar ne fiyat verirse,  seçtiği üzümü kesip gidiyor geri kalan bir işe yaramıyor, bu topraklar ver olduğunda beri üzümcülük yaparız ama hiç bu kadar emeğimiz hiç edilmedi, her gün yeni bir ilaç çıkıyor, yeni bir gübre çıkıyor, nasıl kullanacağımızı  bilmiyoruz”

Emine teyze eskileri anlatırken farkına varmadan tarım sektörü’nün  genel sorunlarını dile getirdi. Eğitim, tarımda uzmanlaşma, emek, düşük fiyat, köyden kente göç, köy dokusunun bozulması, maliyetler. On yıl önce konuşulan problemler  bugün hala konuşuluyor.

Sahada çiftçinin emeğine saygı duyulduğunu gösteren çalışmaların  yapılması, tarım ürünlerine değer biçilmesinde belirleyici etken olan rekolte tahminlerini yapmakta kolaylık sağlar. Çiftçi eğitim merkezleri kurularak daha yakın temas halinde olunmalı. Gerçek üreticiye destek artırılmalı. Aksi takdirde her geçen gün tarımı ve çiftçiyi kaybetmeye devam edeceğiz.

Tarımda büyümeliyiz

Küçük ölçekli işletmelerin alım ve üretim gücü her geçen gün biraz daha düşmekte. Yıl boyunca temel girdileri borç karşılığında alan bu  işletmeler ürünlerini düşük fiyatla satarak borçlarını ödemek durumunda kalıyorlar, ürünlerini depolama şansları olmadığı için zararına satışlar yapılıyor.

Tarımda büyümenin yolu küçük işletmeleri  büyütmek ve modern tarımla buluşturmaktan geçer.

Bayramınızı en içten dileklerimle kutlar, ülkemize huzur, bereket ve refah getirmesini dilerim. 

Sevgilerimle..