Yerel Seçimlere Dair...

UMUT ÖZKAN

Ülke genelinde bulunan belediyeleri 5 yıl boyunca yönetecek kadroların belirlendiği 31 Mart seçimlerini demokrasimize yakışan bir olgunluk içerisinde tamamladık. Hem seçim sürecinde hem de oy verme günü kayda değer herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadık.

10 ay önce yapılan genel seçimler, Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakının zaferi ile sonuçlanırken yerel seçimler ise CHP’nin bariz bir üstünlüğü ile nihayete erdi.

İki seçim arasında geçen 10 aylık süreçte ne değişmişti de Türkiye haritası sarıdan kırmızıya doğru geçiş yapmıştı. Aslına bakılırsa değişen çok bir şey olmadı. Ekonomik olarak ise hemen hemen aynı pozisyonda olmamıza rağmen.

Seçmen tercihlerine baktığımızda ise değişen bir şey göze çarpıyor. Seçmenin önemli bir bölümü eskisi gibi takım tutar gibi oy kullanmıyor artık. Özellikle yerel seçimlerde partilerin gösterdiği aday profilleri çok daha önem arz etmeye başladı.

Ak Parti, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın %66,20 oy aldığı bir şehri CHP’ye kaptırabilirken CHP ise Kılıçdaroğlu’nun %65,02 oy aldığı şehri Cumhur İttifakına teslim edebiliyor. Bu iki şehirde seçimin sonucunu partilerin değil adayların tayin ettiği net bir şekilde ortaya çıkmakta.

Bu seçimde CHP’yi öne geçiren ana etkenin parti içindeki değişimle beraber belediye başkan adaylarında yapılan köklü değişiklik olduğunu söyleyebiliriz. Uzun süredir belediye başkanlığı yapan adaylarla vedalaşılıp özellikle genç, popülist ve halkla iletişimi kuvvetli adaylara yönelen CHP’nin bu hamlesi başarılı olurken. Mevcut ve tanınmış belediye başkan adayları ile daha çok oy alırız diyen Ak Partinin tezi ise çok tutmadı.

Seçimlerde başarılı olan adaylara baktığımızda ise seçmenin daha çok iletişimi kuvvetli, mütevazi, genç ve hakkında tartışma olmayan adaylara yöneldiğini görüyoruz. Uzun yıllardır Ak Partili kadrolar tarafından yönetilen İstanbul’daki birçok belediyede CHP’nin genç, tanınmamış, başarıya aç ve iletişimi kuvvetli adaylarla başarıya ulaştığını yine Ak Partinin kazandığı belediye başkanlıklarında da genç, vatandaşla daha yoğun ilişkiler kuran, mütevazi görece daha az tanınmış adayların seçimi kazandığını ve oylarını muhafaza ettiğini söyleyebiliriz.

31 Mart’ta gerçekleştirilen yerel seçimlerin sonuçlarını sadece ekonomi ve emekli maaşları üzerinden değerlendirmek futbol tabiri ile topu taca atmaya benziyor. Muhakkak ki ekonomi ve emekli maaşlarının seçim sonuçlarına tesiri olmuştur. Lakin bunun yerel seçim olduğunu göz önünde bulunduracak olursak bu durumun etkisinin sınırlı olduğunu kabul etmeli ve seçim sonuçlarında yapılan aday tercihlerinin etkisini de tartışmalıyız.

CHP’nin 2023 yılının mayıs ayında yapılan milletvekilliği seçimlerinde %21,49 oy aldığı bir şehrin belediye başkanlığını 10 ay sonra %49,17 ile kazanmasının tek nedeni ekonomi ve emekliler değil Ak Partinin özensiz aday tercihidir. 2023 yılında Erdoğan’a 65,45 oy veren şehirdeki seçmenin üçte biri denenmiş ve tartışmalı bir aday tercihi nedeniyle oyunu CHP’den yana kullanmıştır.

Rakibi olan altılı masa, Hdp, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarına karşı tartışmasız bir zafere ulaşan Cumhur İttifakının başarıya ulaşmasının en önemli nedeni Erdoğan gibi iletişimi güçlü, çalışkan, vizyoner, samimi ve doğru bir aday ile yola çıkmasıydı. Yerel seçimlerde de kazanan partilerden ziyade doğru ve isabetli adaylar oldu.

Seçim sonuçlarını sadece emeklilere ve ekonomiye bağlamak, Türk siyasetinin efsane isimlerinden olan ve 2015 yılında vefat eden Süleyman Demirel’in "galibiyetin sahibi çoktur, mağlubiyetin sahibi yoktur. Yenilgi yetimdir" ifadelerini hatırlatıyor. Bugün de durum buna benzemiyor değil.

Cumhurbaşkanlığı seçim sisteminin de etkisiyle partilerin etki alanları azalırken adaylar daha önemli hale gelmeye başladı. Bundan sonra gerek genel seçimlerde gerekse yerel seçimlerde başarılı olmak isteyen partiler, işi oldubittiye getirmeden tabiri caizse kılı kırk yararak adaylarını tespit etmeli ve milletin önüne çıkartmalıdır yoksa eskisi gibi burası bizim kalemiz ceketimizi koysak kazanırız dönemi bütün partiler için sona erdi.