Günümüzde kadın sorunu, “toplumsal cinsiyet (gender) ve iktidar sorunsalı” başlığı altında incele bilinecek olan binlerce yıl öncesine dayanan köklü bir konudur.
Siyasi tarihin başlangıcı çoğu düşünür tarafından devletin dünya sahnesine ilk çıktığı dönemler olarak belirlenir. Referans “KADIN” olduğunda ise tarihin nereden başlatılacağı ise bir muammadır. KADIN, siyasi tarihin hangi döneminde bu öyküye katılmıştır? Bu sorunun cevabını tarihsel süreçte inceleyelim…
İlk köle isyanları ile özgürlük mücadelesinin tarihi başlatılır ve bu sayede binlerce yılın sonunda bile insanlar arası eşitliğin teorisini yaratmada unutulmaz bir örnek olarak referans alınır. Kadınlar da ilk olarak 18. Yüzyıl’da “Yeter artık biz de varız!” diyerek kendi tarihlerini başlatmışlardır. Yani bu tarihten anladığımız üzere yüzlerce yıl beklemek zorunda kalmıştır kadın hareketi.
Batıdaki kadın hareketine benzer şekilde Türkiye’de de kadınların kamusal hayatla bütünleşme mücadelesinin tarihsel geçmişi on sekizinci yüzyıla dayanmaktadır.
19. yüzyılın ikinci yarısından başlayıp Cumhuriyet’e kadar devam eden Osmanlı Kadın Hareketinin temelinde kadının” toplumsal statüsünü erkek ile aynı düzeye getirmek, haklardan eşit yararlanmak, iyi bir eğitim” bulunmaktadır.
Kadınların eğitim ve kültür seviyesinin yükselmesine paralel olarak gerek fikri ve sosyal alanlarda gerekse çalışma hayatına atılmasıyla birlikte ekonomik alanda kendi haklarını savunabilecek konuma gelmeleri paralel bir yol izler. Bunun sonucunda ise gösterdikleri çabalar sonucunda, siyasal alanda da yer alma istekleri belirmeye başlamıştır. Dolaysıyla kadınların bu çabaları ve mücadeleleri kadın bilincinin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiş ve Cumhuriyet Türkiye’sinin erken bir dönemde kadınlara siyasi haklarının verilmesini sağlamıştır.
Geçmişten gelen bu birikimle Kurtuluş Savaşı’nda olağanüstü bir çaba gösteren kadınlarımıza ilk olarak 3.4.1930 yılında belediye kanununda yapılan değişiklik ile belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.
5 Aralık 1934’te ise kadınlar genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkını elde ettiler. Buradan anlaşıldığı üzere kadınlar genel seçimden önce yerel seçimlerde seçme seçilme hakkını elde ettiklerini görüyoruz. Buna rağmen ilk seçilen kadın belediye başkanı 1950 yılında Mersin’den seçilen Müfide İlhan olup 1951 yılında kendi isteği ile bu görevden ayrılmıştır.
1950’li yıllarda Türkiye’de sosyo-kültürel ve ekonomik belirgin bir dönüşüm yaşanmıştır. Özellikle bu yıllarda başlayan göç olgusu, aile yapısında birtakım kırılmaların yaşanmasına ayrıca kentleşme ve modernite olgusunun ataerkil sistemin sarsılmasına sebep olmuştur.
1960’larda Batı’da başlayan yeni toplumsal hareketler, benzer şekilde Türkiye’de de filizlenmiştir. Batı’da feminizm ile sol arasında ortaklık olurken, Türkiye’de ise kadın hareketi ile söz konusu demokratik ve özgürlükçü siyasal hareketler arasında her zaman mesafeli bir ilişki olmuştur.
12 Eylül 1980 askeri darbesi demokratik siyasetin tüm araçlarını yasaklamıştır. Bu askeri rejim kısmen 1983’te ortadan kalkarken, siyasi yasakların kaldırılmasına (1986) değin sürmüştür. Darbe öncesinde zaten yalnız hareket eden kadın hareketi, bu kez tamamıyla siyasal-toplumsal süreçlerde yalnız kalmıştır. Dolayısıyla demokratik süreçlere entegre olmak isteyen kadın hareketi özgürlükçü bir ortamın olmadığı bu ara rejim döneminde filizlenmiştir. Lakin kaçınılmaz olarak sınırlı çevrelerde etkin olabilmiştir ve kendi siyasal gündemini ülkenin siyasal gündemine taşımakta çok zorlanmıştır.
Yakın zamanda kadın hareketinin siyasal alana ilişkin mücadelesinde kendine özgü bir farklılaşması söz konusudur. Kadınların hem genel hem yerel seçimlerde kendilerini göstermeleri için 2000’li yıllara kadar beklenmek zorunda kalınacaktır.
Türkiye siyasi tarihinde bugüne dek toplam 155 kadın milletvekili seçilmiş iken, belediye başkanlarında bu sayı, 85 ille sınırlı kalmıştır. Üstelik bunlardan 26’sının 29 Mart 2009 yerel seçimlerine ait olduğu göz önüne alındığında, tablonun vahameti daha da netleşmektedir.
2007 milletvekili genel seçimlerinde 50’ye, 2009 yerel seçimlerinde ise 26’ya ulaşan sonuçlar kadınlar açısından Türkiye tarihindeki en üst noktadır.
2014 de yapılan yerel seçimlerde ise tablo şöyledir; Türkiye'de 30'u büyükşehir olmak üzere 81 il var. Bu illere bağlı olarak toplam bin 398 belediye var. 30 büyükşehir belediyesinden 3'ü, 51 ilden 1'i, 921 ilçeden ise 33'ü kadın başkanlardan oluşuyor.
Peki bu durumda şu sorular bizim bu yolda ne kadar çözüm ürettiğimizi gösteren ipuçları olacaktır kanımca;
-Yerel siyasette kadın başkanlar neleri değiştirmektedir?
-Kadın belediye başkanların etki ve katkıları nelerdir?
-Kadın belediye başkanlarının, kadın seçmenlerin istek ve ihtiyaçlarını nasıl temsil etmektedir?
-Kadın belediye başkanlarının, kadın ve sorun ve isteklerine daha hızlı ve iyi çözüm önerileri sunmakta mıdır?
Bu soruların verilen cevaplar demokrasi ve kadın temsili tartışmaları üzerinden verilmelidir. Ancak o zaman temsil ettiği argümanlara gönderme yapabilir.
Türkiye’de yerel seçimler genel seçimlerin habercisi olarak görülmüştür hep. Çünkü Yerel yönetimlerde iktidar olmak, yurt çapındaki iktidar olmayı besleyen hatta çoğu zaman belirleyen bir olgudur.
Yerel seçim sonuçlarının iktidarda olan siyasi partinin icraatlarına karşı kamuoyunun nabzını ölçen bir işlevle okunması, hatta parlamentoda birinci olan partinin ilerideki yerel seçimlerde kazandığı belediye başkanlıklarında ikinci ya da üçüncü sıraya düşmesinin milletvekili erken seçimlerine yol açması gibi birebir etkileri söz konusudur.
Yerel yönetim siyaseti, her ne kadar adında “yerel” olsa da lokal bir siyasi süreç ya da mikro-politika olarak nitelendirilemeyecek, tersine yurt çapındaki makro politikanın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilecek kadar önemlidir. Dolayısıyla, kadın sorununun yerel yönetim siyaseti alanında incelenmesi, aynı zamanda Türkiye siyasi tarihindeki iktidar mücadelesinin de bir fotoğrafını bize sunmaktadır.
Yerel siyaset hem toplumsal hem de mekânsal olarak vatandaşlara ulusal siyasetten daha yakındır. Vatandaşların gündelik hayatları yerel politikalardan doğrudan etkilenir. Bu nedenle yerel yönetimler, yerel halkın sorunlarını çözmek ve beklentilerini karşılamak amacıyla etkili ve etkin politikalar üretmede önemli bir potansiyele sahiptir. Benzer şekilde, toplumsal cinsiyete duyarlı kamu politikaları sunmada yerel yönetimlerin öneminin sıklıkla altı çizilmektedir. Tam da burada yerel yönetimlerde kadın faktörünün önemi ortaya çıkmaktadır.
Yerel hizmetlerin ana taşıyıcısı olan belediyeler, kadınların toplumsal cinsiyet yüklerinden kurtulmasında önemli kurumlar olarak görülür. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri en somut biçimiyle gündelik yaşam pratiklerinde yani yerel düzeyde meydana gelir. Kadınlar çoğu vaktini ikamet ettikleri mahallelerde geçirdiğinden yerel düzeyde sunulmayan ya da eksik sunulan hizmetler daha çok onları etkiler. Bu yüzden belediye hizmetleri erkeklere kıyasla kadınlar için daha farklı bir anlam ve daha fazla önem taşır. Bu noktada, toplumsal cinsiyete duyarlı yaklaşımı tüm yerel hizmetlerde yaygın hale getirmek hayati öneme sahiptir.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk yıllarında çoğu “uygar” Batı ülkesinden daha erken bir zamanda kadınlara siyasal hakların tanınmış olmasıyla haklı bir övüncü tarihinde taşır ama, 1935 seçimlerinde çıkan kadın milletvekili sayısı ancak 2007’deki milletvekili genel seçimlerinde aşılabilmiştir. Buradan anlaşılacağı üzere daha kat edecek çok yolumuz var.
GÜLAY KURT