Tercih Meselesi

Şeyma Çakıroğlu Yeşil

Kadını erkeğiyle omuz omuza verilerek güçlüklerin üstesinden gelmiş bir medeniyetin çocuklarıyız. Çadır kültüründen yerleşik hayata, kırsal hayattan kentleşmeye uzanan süreçte savaşta ya da barışta her daim her fert bir güç ve irade kabul edilerek mücadelede yer almış, yazılan şanlı tarihte yerini almıştır. Zaman içinde değişen şartlar, teknoloji, alışkanlıklar, ihtiyaçlar derken sosyal hayatın içinde hem kadın hem erkeğin rolleri hercümerç oluvermiş. Günümüz insanlarının cinsiyet ayrımı ‘Büyük ölçüde’ gözetilmeksizin sosyal hayatta olması her kolaylıkta bir zorluğun varlığını da beraberinde getiriyor. Roller artık gelenektekinden farklı ve karışık.

ÖNEMSİZLEŞTİRİLME

Gelenekte annenin rolü sadece ev hanımlığı adı altında eviyle çocuklarıyla ilgilenmek olmuşken artık buna kanaat etmeyen, istemeyen ya da hayattan beklentilerini karşılamak için sıkı çalışma temposuna gönüllü kadınlarımız mevcut. Evin rahat koşullarında herhangi bir otoritenin buyruğu olmaksızın geleneksel vazifesini yapmaktansa çalışan ve para kazanan olma arzusu, bulunduğu makamı şartları önemsizleştirip değersizleştirebilmeyi de beraberinde getirmekte. Çalışma hayatında olmayan kadının pozisyonu yetersizlik ve vasıfsızlık görülebilmekte kimilerince.

HEM EV HEM İŞ YÜKÜMLÜĞÜ

Çalışmayı tercih edenlerin ahvali ise onları kadın oluşun sorumluluğundan sıyıramamakta. Ekstra bir sorumlulukla özveri ve emekle her iki alanda başarılı olabilmenin üstün çabasını göstermekle yükümlü kılmakta. Bu noktada ev ve çocuk bakımlarında eşten ve ebeveynlerden beklenti meseleyi bir halka daha genişletmekte. Büyük ailelerin çekirdek aileye dönüştüğü zamanlardan yine ailelerin büyüklerinden medet umma aşamasına geçiş yapılmasını mecbur bırakıyor. Torunlarına ebeveynlik yapan dede ve ninelerin yetiştirdiği, hatta bakıcılara teslim edilerek duygusal hiçbir bağı olmadıkları kişilerce çocukların yetiştirildiği bir toplum yapısıyla karşı karşıyayız. Annelerin sosyal hayatta oluşu sadece o aile ile ilgili bir mesele olmadığı toplumsal yapımızla direkt alakalı bir mesele olduğu aşikâr.

MÜCADELENİN ZİRVESİNDEYİZ

Her daim insan elinde olmayana heves eder. İnsanoğlunun doymak bilmez nefsi her güzeli her sahip olamadığını isteyedursun, ele geçilmez o arzuların cazibesi her dem insanı gölgelemekte. Artık cinsiyet ayrımının ortadan kalktığı, fırsatların kapanın elinde kaldığı fark yaratarak sivrilip yer edinilmesi gerektiği, rekabetin acımasız bir yarışa dönüştüğü ve her ne yaparsak yapalım tatmin olunamayan arzuların esiri olunduğu zamanlardayız. Bu anlayışla kendimizin gerçekleştiremediği sahip olamadığımız her şeyi kazanabilsinler diye çocuklarımıza da kendimize de etmediğimiz kalmamakta. En kötüsü sanal ortamda herkesin ne yapıp ne ettiğinden haberdar oluşumuzla ağızların tadı tuzunun kalmadığı bir yarışın tehdidine maruzuz. Daha iyisi daha güzeli diye diye nefsimizle mücadelenin zirvesindeyiz. Huzurun mutluluğun sağlığın ve daha nicesine sahip olduğumuz güzelliklerin şükründen aciz istiyor da istiyoruz.

HER NİMETİN BEDELİ

Komşunun tavuğunun komşuya kaz görünmesi gibi her pozisyonun sağladığı fayda ve zarar tabloları gözden geçirilmeli. Vicdani kararlar göz önünde bulundurmalı. Her nimetin bir bedeli olduğu asla unutulmamalı. Ev hanımının çocuklarıyla eviyle kendi hayatına verdiği değer ile çalışan kadının çalışırken mahrum olduğu ve sahip olduğu durumlar artı ve eksi yönleriyle değerlendirilmeli. Hayatı tek kullanımlık yaşadığımız unutulmamalı. Herkes tercihini ve de nasibini muhakkak iyi değerlendirmeli. Ne iş hayatı ne de ev hayatı bağlayıcı ve vazgeçilmez olmadığı gibi neyi ve kime göre tercih edileceği de insanın kendisine bağlı bir durum olduğu hatırlanmalı. Tercih ve nasip meselesi vesselam.