Kurtulmuş, 15 Mart İslamofobi İle Mücadele Uluslararası Günü dolayısıyla yayımladığı mesajında, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından 15 Mart 2022 tarihinde kabul ve ilan edilen "İslamofobi ile Mücadele Uluslararası Günü"nün üçüncü yıl dönümünde, İslam karşıtlığının dünya genelinde rahatsız edici tırmanışına tanıklık edildiğini ifade etti.
Ortak demokratik değerleri ve barış içinde bir arada yaşama imkanını ortadan kaldıran ırkçılık, yabancı düşmanlığı, din temelli nefret ve ayrımcılığın özellikle Batılı ülkelerde toplumları zehirleyen bir virüs gibi yayıldığına dikkati çeken Kurtulmuş, buna karşı sosyal bağışıklığı artırmanın yolunun demokrasiye, insan haklarına ve farklılıklara saygıdan geçtiğini vurguladı.
"Popülizmden, nefret söyleminden, cehalet ve dezenformasyondan beslenen İslamofobiyle mücadelede kalpleri İslam'a ısındırmak, İslam'ın barış dili ve mesajını daha geniş kitlelere ulaştırmak için de hepimize görevler düşmektedir." ifadesini kullanan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bugün dünyanın dört bir köşesinde Müslümanlar, 'İslamofobi'nin kavramsal sınırlarını aşan türlü saldırılar altındadır. Ayrımcı yasalar ve politikalar, kıyafet ve yaşam tercihlerine yönelik yasaklamalar, mabetlere, dini sembol ve kutsal değerlere, bu çerçevede özellikle Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılar, Müslümanları terörle eşitleme ve şeytanlaştırma çabaları ile nihayet can ve mal emniyetini hedef alan doğrudan saldırılar, İslam düşmanlığı ve din temelli bir nefretin açık tezahürlerine dönüşmüş bulunmaktadır.
Birbirlerini etkileyen ve tetikleyen bu nefret eylemleri, hiç bir şekilde meşru ve mazur görülemez. Kutsal değerlere yönelen ve iki milyar Müslümanın duygularını inciten nefret dolu saldırılara da ifade özgürlüğü bahanesiyle müsamaha gösterilemez."
- "DÜNYA MÜSLÜMANLARI BUGÜN DİN TEMELLİ NEFRETİN FARKLI TEZAHÜRLERİYLE KARŞI KARŞIYADIR"
Uluslararası insan hakları hukukunun, meşru ifadeyle nefret söylemi arasında belirgin bir hudut çizdiğini belirten Kurtulmuş, şiddeti, düşmanlığı ve ayrımcılığı teşvik eden eylemlerin yasaklanmasının uluslararası hukukun gereği olduğunu kaydetti.
Sosyal barışı tehdit eden nefret ve şiddet kışkırtıcılığına karşı mücadele için gerekli ve yeterli yasal araçları sağlamada ulusal parlamentolara önemli görevler düştüğüne de işaret eden Kurtulmuş, şu değerlendirmede bulundu:
"BM İnsan Hakları Konseyi bu görevi hatırlattığı 53/1 sayılı kararında din temelli nefret eylemlerinin önlenmesi ve takibi amacıyla mevzuat ve politika düzeyindeki boşlukları giderme çağrısında bulunmuştur. Özellikle Avrupa'da makul siyaset damarlarını körelten ırkçı ve İslam düşmanı akımların kaygı verici gelişimi karşısında, gerekli önlemleri almak, bu ülkelerdeki demokratik kurumların tarihi sorumluluğudur.
Dünya Müslümanları bugün din temelli nefretin farklı tezahürleriyle karşı karşıyadır. Gazze'de ise bu düşmanlık bambaşka bir boyuttadır. İsrail'in büyük insanlık suçlarının üstünü beyhude bir çabayla örtmeye çalıştığı çarpık bir anlatı, mağduru zalim, zalimi mağdur gibi göstermekte, yüzde 70'i kadın ve çocuklardan oluşan 2,5 milyon sivil nüfusu şiddet ve terörle eşitleyerek ölümü ve toplu cezalandırmayı onlara reva görmektedir.
Başka millet ve inanç sahiplerine yaşam hakkı tanımayan bu zulmün bir an önce son bulmasını, Filistin halkının hak ettiği barış ve adalete en kısa zamanda kavuşmasını diliyorum. Din temelli nefret, ırkçılık ve ayrımcılığın her türüne karşı mücadele azmimizi teyit ederken, Müslümanları hedef alan her türlü ön yargının, ayrımcılık ve düşmanlığın son bulduğu bir dünya özlemini de terennüm ediyorum."