Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da bir okul müdürünün eski bir öğrencisi tarafından öldürülmesi kamuoyunda şok etkisi yarattı. Eyüpsultan Alibeyköy Mahallesi'nde bulunan özel bir okulun müdürü olan İbrahim Oktugan‘ın 5 ay önce okuldan atılan 17 yaşındaki eski öğrencisi Y.K. tarafından odasında silahla vurularak öldürülmesi olayı şiddet sarmalının hangi boyutlara ulaştığının en önemli göstergesi oldu.
Yine Balıkesir'de motorlu kurye olarak çalışan 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Ata Emre Akman sipariş teslim ettiği sokakta bir cani tarafından katledildi. Hedefleri ve hayalleri olan, ailesi ve arkadaşları tarafından çok sevilen Emre, ortada hiçbir neden yokken 6 suç kaydı bulunan 17 yaşındaki bir cani tarafından 25 bıçak darbesiyle öldürüldü.
Şiddet artık bulunabileceğiniz her yere yayılmış durumda. Trafikte ve toplu ulaşımda yaşanan küçük bir tartışma sonucunda yaşanan darp vakalarının ve cinayet haberlerinin sıradanlaştığı kafe ve pastane gibi insanların toplu halde vakit geçirdiği mekanların hedef gözetilmeksizin yaylım ateşine tutulması şiddet ateşinin nerelere varabileceğini göstermekte.
Sokakta önünü alamadığımız şiddet olayları artık hiç olmaması gereken yerlerde ortaya çıkıyor. Acil müdahale odasında hastasını tedavi eden doktor da sağlık çalışanı da şiddetin hedefi olabiliyor. Aynı şekilde gelecek nesillerin yetiştiği okullarda eğitim veren öğretmenler ile eğitim alan öğrenciler de yaşanan şiddet olaylarının mağduru olmakta.
Yaşanan bunca şiddet olaylarını görünce bir sonraki şiddet mağdurunun kendimiz yada ailemizden birinin olabileceği aklımıza gelmiyor değil. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye bir şey yok. Durduramadığımız şiddet mutlaka bizi de bir gün gelip bulacaktır.
Şiddetin önüne nasıl geçilebileceği meselesi üzerinde toplumun tüm kesimlerinin çalışmaya başlaması gerekmekte. Sadece verilen cezaları arttırarak ya da görev başındaki sağlık çalışanları ile eğitimcilere karşı işlenen suçlara daha çok ceza vermekle de bu olayların önüne geçilemez.
Sokak ortasında eski eşi tarafından acımasızca öldürülen bir kadının ya da okul çıkışı akranları tarafından acımasızca dövülen bir öğrenci olayının ardından TV ekranlarında ve sosyal medyada biraz konuşulup tartışılmasının şiddet eylemlerinin engellenmesi üzerinde çok bir etkisi bulunmamakta.
Öncelikli olarak şiddetle mücadele eylem planını hazırlamak için toplumun tüm kesimlerinin bir araya gelerek bu hususta çalışma yapması gerekmekte. İlk olarak şiddeti doğuran, besleyen ve büyüten sebeplerin tek tek belirlenmesi gerekiyor.
Ailesi ve yetiştiği çevrenin etkisiyle şiddete meyilli olan çocukların tespiti için okullarda öğretmenlerin, rehberlik ve sosyal destek birimlerinin aktif görev alarak gerekli tespitleri yapması ve bu çocukları mutlak surette rehabilite ederek şiddetten arındırmalıyız.
Küçük çaplı dahi olsa da yaşanan her şiddet olayında tarafların mutlak surette psikososyal destek alması sağlanarak şiddet ekseninden kurtulmasına yardımcı olunmalı. Çünkü kan dondurucu her şiddet olayının temelinde ufak çaplı birçok şiddet vakası yatmaktadır.
Verilen tüm sosyal desteklere rağmen ıslah olmayan ve ısrarla şiddet eylemlerine devam ederek toplumun huzurunu bozan bireylerin toplumdan tecrit edilmesini sağlayacak düzenlemelerin hayata geçirilmesi elzemdir. Onlarca suç kaydı bulunan ve suç makinasına dönüşmüş canilerin elini kolunu sallayarak toplum içinde gezmesi ve masum insanların kanlarının dökülmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir.
Son olarak alınan tüm tedbirlere rağmen engellenemeyen suçlara karşı en ağır cezaların verildiği bir hukuk sisteminin oluşturulması gerekiyor. Suç işlemek kastıyla hareket edenlerin yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağından emin olması gerekmekte.
Bu topraklar üzerinde şiddet bir kader olmamalı. Dünyanın en yardımsever ve en güzel insanlarının bulunduğu bir toplumun bu ölçüde bir şiddet bataklığına saplanmasının önüne ancak hep birlikte geçilebilir.