Günlük hayatta farkında olmadan çok fazla toza, kire, radyasyona maruz kalırız. Pekala farkında olmadan ne kadar çok reklama maruz kaldığımızı biliyor musunuz? Ben cevap vereyim. Eğer iyi bir sosyal medya kullanıcısı iseniz, sürekli. Tabiri caizse gökten yağmur gibi üzerimize reklam yağıyor.
“Aman canım ben reklamlarla ilgilenmem ki, beni etkilemez” diyorsunuz muhtemelen.
Fakat maruz kaldığımız reklamlar bizi etkiliyor, hem de öyle böyle değil. Ben demiyorum, uzmanlar ve yapılan araştırmalar söylüyor. Zaten öyle olmasaydı telaffuz etmekte zorlanacağımız paralar dönmezdi bu işin içinde.
Uzmanlar söylüyor, söylemesine de insan yine de inanamıyor değil mi? Bir an için ülkede hiç reklam yapılmadığını, gıdadan temizliğe, elektronikten kozmetiğe kadar hiçbir ürünle ilgili hiçbir şey bilmediğinizi düşünün. Alışveriş için gittiğiniz yerde ne yaparsınız? Adını hiç duymadığınız yüzlerce marka arasında nasıl seçim yaparsınız? Markaların reklam yoluyla bilinçaltımızda oluşturduğu izlenim olmadan seçim yapmamız çok zor olur.
Yurtdışında yaşamaya başladığımda hissettiğim tam olarak buydu. O ülkede satılan hiçbir ürünle ilgili ön bilgim yoktu ve bu seçim yapmamı engelliyordu. İşte o anda reklamların bilinçaltımda yaptığı büyük etkiyi fark ettim. Etkilenmediğimi zannettiğim reklamların pençesindeymişim resmen.
Oysa televizyon, radyo ya da yazılı basında yayınlanan reklamlar; günümüzde yaygınlaşan sosyal medya reklamlarının yanında nasıl da masummuş. Bunu da ben söylemiyorum, araştırmalar söylüyor.
Sosyal medyada yapılan reklamların, normal reklamlara oranla insanlar üzerindeki etkisi 7 ile 10 kat arasında değişiyormuş.
Çünkü sosyal medyada tüketiciler; yani sosyal medya kullanıcıları herhangi bir reklama maruz kaldığının farkında olmuyor. Her şey doğal bir süreçte işliyor gibi görünüyor. Sosyal medyada takipçi sayısı çok olan kullanıcılara, markalar ürünlerini takipçilerine tavsiye etmesi halinde, hesabında paylaşması karşılığında büyük miktarda paralar ödüyor. Buradaki paranın miktarı takipçi sayılarının çokluğu ile doğru orantılı olarak değişiyor elbette. Yani ne kadar çok takipçi, o kadar çok para! Kaba bir tabir gibi görünebilir ama gerçek de bu kadar kaba ve çirkin maalesef. Artık sosyal medya; kullanıcıların “takipçilerimi nasıl paraya dönüştürürüm?” diye düşündüğü ve hatta uğraştığı bir alan haline geldi.
Önceleri, herhangi bir sebepten takipçi sayısı artan kullanıcılar; “bunu nasıl paraya dönüştürsem acaba? Buldum! Bir şeyler satarım” deyip hemen tasarımcı, butikçi vs oluyordu ve takipçilerini müşteriye çeviriyordu. Onunla mı uğraşacağım diyenler ise direk çok takipçili sayfasını satıyordu bir başkasına. Artık parayla, takipçi hatta beğeni bile satın alındığı için bunlara kimse gerek duymuyor tabi.
Zamanla bu kişilerin bir şeyler satmasına da gerek kalmadı. Markalar baktı ki, bu kişilerin çöp kovasından, diş macununa kadar her şeyi merak ediliyor; soruluyor ve aynısı satın alınıyor, bir anda “evreca, evraca” diye bağırmaya başladılar.
“Şimdi al sen bu bebek bezini, hesabında paylaş” dediler mesela, çok takipçili kullanıcıya. Ama bizim sana para verdiğimiz belli olmasın diye de eklediler. “Mesela sen markete gitmişsin görmüşsün tesadüfen, sonra kullanmış ve müthiş memnun kalmışsın gibi olsun.” Ondan sonra gelsin senin doğal ve samimi olduğunu düşünen zavallı takipçilerden akın akın müşteriler. Bebek bezini gerçekte kullanıp, kullanmamış olman hiç önemli değil tabi ki, hatta bebeğinin bez kullanmayı bırakmış olması bile önemli değil.
İşte böyle çok bilmiş markalar ile aç gözlü fenomenlerin birleşiminden nur topu gibi infulencerlarımız doğmuş oldu.
Bu kelimeyi duymaya kulağınızı alıştırsanız iyi olur çünkü tahmin ediyorum gelecekte çevremizdeki üç kişiden biri infulencer olacak. Türkçe karşılığını söylemek isterdim fakat terim olarak bunun yerine kullanılan Türkçe bir kelime yok. Esasen “etki, etkileyen” gibi anlamlara geliyor fakat tam olarak kullanım manasına uygun bir kelime henüz bulunmuş değil. Benim için ise birçoğu birer “illegal reklamcı”
Yani amiyane tabirle bizlere tanıtıyor ayağına, kendi keşfetmiş de çok memnun kalmış gibi yaparak; yediği içtiği, giydiği, sürdüğü, taktığı her şeyi gittiği tatili bile bedavaya getiren, üstüne de eşek yüküyle para kazanan kişilere infulencer deniyor. Tanıtımını yaptığı üründen reklam ücreti aldığını belirten, bir elin parmağını geçmeyecek sayıdaki kişiyi tenzih ederim elbette.
Zaten Avrupa ülkelerinin bazılarında; ücret karşılığı bir ürün tanıtıyorsanız bunu takipçilerinize bildirmek zorundasınız. Aksi takdirde ciddi yaptırımlar ve cezalarla karşılaşabilirsiniz. Fakat ülkemizde bu manada herhangi bir yaptırım söz konusu değil. O yüzden kim kimi kandırırsa şeklinde ilerliyor işler.
Durum öyle bir noktaya geldi ki sağlığımızı emanet ettiğimiz doktorlar bile kullanmadıkları, belki de asla kullanmayacakları şeyleri gerçek bir öneriymiş gibi paylaşıyor ve bundan para kazanıyor. Diyetisyenler sağlıksız olduğu bilinen zayıflama çaylarını öneriyor. Tüm bunları karşılığında para almış gibi değil; kendileri keşfetmiş kullanmış ve biz de çok sorduğumuz için lütfedip söylemiş gibi davranarak yapıyorlar.
Bu konuda söylenecek çok şey, verilecek çok örnek var aslında ama size yakın zamanda arkadaşımdan duyduğum bir olayı anlatmak isterim.
Sosyal medya takipçilerini paraya dönüştürmek isteyen kişilerin bir şekilde bir özelliğini pazarlaması gereken bir ortam. Yani insanlar sizi niye takip etsin istiyorsanız o tarafınızı ön plana çıkarmalı ve o kitle üzerinden kazanmalısınız paranızı. Bu anneliğiniz olabilir, sağlıklı yaşam olabilir, mutlu evlilik olabilir, makyaj ve moda olabilir, olabilir de olabilir…
İşte bunların içinden kibarlık, sadelik, tevazu gibi özelliklerini pazarlayan ve insanları gerçekte böyle biri olduğuna inandıran; gün aşırı “şükür” temalı paylaşımlar yapan bir sosyal medya fenomenine bir marka “size ve eşinize birer X ürün hediye edelim, siz de bizim markamızı paylaşın” şeklinde bir teklif sunmuş. Şükür ablamız ise bu teklif karşısında “ çok şükür bizim X ürünümüz var ama siz bana parasını gönderin ben kendi X ürünümü sizden almış gibi paylaşırım” demiş. Gerçekten ve hiç utanmadan “bilmem ne markasından aldım çok memnun kaldım, hepinize tavsiye ederim” diye aslında kendine ait olan ürünü paylaşmış. Altına da eklemiş, önemli olan X ürün değil evlerimizdeki huzurdur, sadelik ve tevazudur. Bu paylaşımı binlerce beğeni almış, şükür ablamızı öve öve bitirememişler.
Sosyal medya artık bu şükür ablalarla, harika annelerle, moda gurularıyla, sağlıklı yaşam dehalarıyla dolu. Bunlar attıkları adıma para alıyorlar. Ağızlarından çıkan bir söz, bir memur maaşının on, bazen elli bazen yüz katı! Üstelik bir çoğu, o memurların ödediği vergilerin tek kuruşunu bile ödemiyor. Ortada yasal bir reklam olmadığı için, vergi de olmuyor haliyle.
Hiç kullanmadığı, belki de asla kullanmayacağı bir şeyi, “memnun kalmasam asla tavsiye etmezdim” diyerek bir saatliğine sayfasında tutma karşılığında yüzbinlerce lira isteyen kullanıcılar mevcut.
Bir gün “horlama sorunundan kurtulamadım, ne yapmam lazım?” diye bize fikrimizi soran kişinin ertesi gün “arkadaşlar falanca horlama merkeziyle ben sorunumdan kurtuldum, siz de kurtulun diye paylaşım yaptığı bir dönemdeyiz. Çok hastayım, öksürüyorum dedikten bir gün sonra mucize bir macunla karşımıza çıkan kişilerin olduğu bir ortamdayız. Hatta bazen birçok kişi birden hastalanıyor ve nasıl oluyorsa hepsi birden aynı macunu keşfediyor. Aynı anda keşfedilen oteller, aynı anda keşfedilen ve çok memnun kalınan mobilyacılar vs. Alışveriş merkezleri bile reklamlarını bu yolla yaptırıyor. Bir bakıyorsunuz bütün çok takipçili kullanıcılar, çiçek görmüş arı gibi, ilahi bir emir gelmiş gibi aynı alışveriş merkezine, aynı cafeye gidiyor.
Karşımızda en havalı pozları veren bu arkadaşlar, perde arkasında bu reklamları alabilmek, hayatlarını biraz daha bedavaya getirebilmek için ise en hafif tabirle birbirlerini yiyor.
Para tatlıdır elbette. Yine yapsınlar tanıtımlarını, tavsiyelerini. Mümkünse ödesinler vergilerini. Ama bizler takipçiler olarak bunların ücretli birer ortaklık olduğunu yani reklam olduğunu, kişilerin gerçekte bu ürünü kullanmamış olabileceğini bilerek maruz kalsak bu tanıtımlara. Böylesi çok daha ahlaklı olurdu.
“reklam; yasal yoldan yalan söylemektir.” Demiş Michael Jackman. Keşke yasal olsaydı diyorum ben de. Ona da razıydık.