RAMAZAN UMUTTUR

Nuran Sözen

En sevgiliden en kıymeti hatıra ve emanet ‘Ramazan-ı Şerif’

Nasıl ayrılacağız senden ey sevgili nasıl?

Ne güzel beraberliğimiz vardı...

Ah ne güzel ne güzel…

Gözlerimizden dünya dökülmüştü…

Hiçbir zaman diliminde bu kadar süreli, bu kadar müjdeli günler geçirmemiştik.

Bağrımız yanıyor.

Yegâne tesellimiz Rabbimizin, O’nun Habibi’nin (A.S) bütün günahlarımıza rağmen bizim ayrılıktan doğan garipliğimiz var.

Ama senin sevincin, tesellin öyle güzel, özel kulları varki rabbimizin Hz. İnsan olmaya nazır.

Esmek için rüzgâr beklemeyen.

Şair zamanda da hep tevazuuyla Rabbimizin halis kulu olan, peygamber aşığı özel sevdiklerin var senin.

Sen bizim gibi garip kalmıyorsun Ramazan...

Allah bizi seneye kavuşturacak inşallah yüz akıyla inşallah inşallah!

SAHURDAKİ MUTLULUK 

Dostlar, evlatlar!

Musikimizde, çok sevilen iki şarkı vardır. Onlar bende çağrışım yaptı. Beni de alın ne olur konunuza hatıralar! Maziye bir bakıver neler neler yaşadık.

İsterseniz adadaki (Heybeli) Ramazanlara bir uzanalım, uğrayalım.

Laik cumhuriyetin en şaşalı zamanında (40’lar – 50’ler)

Adadayız tabii bizler, bir zavallıyız din adamı olarak, has adamlarımız Hristiyan’dı.

Komşularımız Ramazan teşrifinde özel saygı duruşuna geçerler yanımızda hiçbir şey yemezler, içmezlerdi. Sanki onlarda da 11 ayın sultanından müjdeler vardır.

Gönüllere, ruhlara sessiz ezanların gürül gürül aktığı (Gönüllere ruhlara tabii) ezanların Türkçe ’den aslına Rab ’çaya çevrilmesiyle yeniden hayata gelmiştik sanki…

Ramazan’da sahurumuza kalktığımız zaman ailenin tamamıyla acayip bir mutluluk yaşardık.

Sevgili babam, Allah’ın rahmeti üzerine olsun, Nasreddin Hoca ve Bektaşi fıkralarına kendi üslubuyla ayrı bir lezzet katar kırılırdık gülmekten. Annem de mısır unuyla kuymağımızı yapar o sofraya ayrı bir lezzet katardı.

O sıralarda bu güzel birliktelik çok tabii gelirdi bize ama neymiş, meğer, neymiş?

Bugün ruhsal tedavi doktorlarının öne aldığı tedavinin esası: Ailenin bütününün aynı mutluluğu bir arada yaşaması. 

RUM KOMŞULAR 

Hakkın doğrusunu yaşıyorsak birinci sınıf tedavimiz doğal olarak zerrelerimizde, hücrelerimizde.

Bizleri sahurda en mutlu edeni, müjde olarak kabul ettiğimiz çevrede, konu komşuda yanan ışıklardı. Rum komşularımız biz oruçluyuz diye yanımızda bir yudum su bile içmezler, saygıyla yaklaşırlardı. Mutluluğumuzu arttıran ve bizi bütünleştiren bir esastı.

Bu kazara bir şeye kızıp kendilerine ‘Gavur’ dediniz mi en büyük hakareti yapmış olurdunuz. “Benim dinim var, sensin gavur” derlerdi. Bizim şaşkın laiklere dikkat ettiklerinde o dinsizliğe (Gavur: Dinsiz demekmiş) bey adamlarıyla koşturan, hak dininden uzaklaşan şaşkın, çok şaşkın bir güruha haklı bir yakıştırmasıydı Rum komşularımızın.

Ezanın rahmetli Menderes’in emriyle aslına dönmesiyle özellikle yazın yatsı ezanları çifte sesle okunurdu. Biri bırakır, öteki alır (Merhum Fevzi Mısır, Mustafa Kavurmacı asları ile) inanılmaz güzellikte nameler işlerdi ruhlara.

Bir gece böyle bir ezandan sonra kapımıza gözünde yaşlarıyla komşumuz Aleko geldi. Ne dedi biliyor musunuz? 

“Bu özel bir tasarım mı? Beni Müslüman mı yapmak istiyorsunuz?” Daha sonra babama gelerek İslam’ı kabul ettiğini ama çevrenin duymamasını istediğini ifade etti.

Daha sonra komşumuz Madam Angeliki yine böyle bir ezandan etkilenerek, bir Ramazan günü hayırların onlara da ulaştığına şahit olunca: “Bütün değerler Müslümanlıkta imiş” diyerek o da Müslüman olmuştu.

Anlatacağım yazacağım çok şey vardır, ama İnşallah daha ileri ki günlerde.

Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar diyeyim ve Zahide’min ifadesiyle ‘Umuttur Ramazan! Ramazan umuttur!’ Tekrar yaşayayım ve yazayım İnşallah.

Şükür bayramımız kutlu olsun! (Şeker değil, şükür, şükür!)