Yazımı süsleyip püslemeyeceğim, hangi anlamlı cümleyi kursam da okunsun demeyeceğim. Zaten o kadar anlamlı bir günün yazısı ki, anlayan da anlamayan da anlayacak..
Günlerden 15 Temmuz Cuma, hava çok sıcak, Ankara'dan 4 gün önce geldiğim Safranbolu yoluna düşesim var. Saat tam olarak kaç bilmiyorum. Sekiz mi dokuz mu emin değilim. Karabük'e yarım saat kala Eskipazar'dan geçerken, babamı arıyorum "ben geliyorum" diye. Şaşırmış babam "ne diye geliyorsun" diyor. Arkasından arkadaşımı arıyorum. Arkadaşıma "Ben geliyorum bir çay içelim dışarıda" diyorum, "Tamam" diyor. Yine saati bilmiyorum..Arkadaşımı alıyorum. Geç vakit olmuş, çay içmek için çoğu yer de kapanmış. Ramsey'in olduğu yol, Kastamonu yolu üzerinde bir yere oturuyoruz. Çok sıcak klima yok. Bahçe tarafına geçtik.
Çay istedik. hava buram buram sıcak kokuyor. Üzerine çay olmazsa olmaz. Türk milletiyiz ya çaysız olmaz.
Kardeşim arıyor, heyecanlı bir şekilde "Abla neredesin? Darbe oluyormuş, uçaklar bomba atıyor" diyor. " Ne darbesi şu zamanda darbe mi olur? Sen kapat enişteni arayayım" diyorum ve eşimi arıyorum. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı eşim Mehmet Ceylan'ı arayarak " Neredesin, darbe oluyormuş" diyorum. Geç vakit olmasına rağmen bakanlıkta olduğunu söyleyen eşim bakan beyi arayarak bilgi alacağını söylüyor. Düşünüyorum kimi arayabilirim? Yasemin Eker'i arıyorum.İstanbuldan ses veriyor. Aynı soruyu soruyorum "Darbe mi oluyor?" aynı cevabı alıyorum, "Gülerek yok artık canım diyor". "Mehdi beye sorabilir misin?" diyorum, aynı cevap geliyor "yok öyle birşey"... Derken telefon trafiği yoğunlaşıyor...
Ve Yasemin Eker'den cevap," Zahide doğru paralelciler ayaklanmış durum ciddi" diyor.
Oğlum Burak o gün İstanbul'a gitmişti oradaydı. Hemen onu aradım. yine aynı soru " Darbe oluyormuş köprü kapanmış" diyorum. Burak sakin "Yok anne bir ihbar vardır" cevabını veriyor. Derken Safranbolu Meydanı'na geldiğimde halk çoktan toplanmış. Aracımdan iniyorum, topluluğa doğru yürümeye başlıyorum. Ve halk soru bombardımanına tutuyor beni. Muhatap sadece ben varım siyasi olarak. "Sakin olun basit bir kalkışma" diyorum. Eşimi soruyorlar "yolda geliyor" diyorum.
Eşim de bu arada yola çıkmış E-5 karayolundan geliyor. Eve geçiyorum, ah evimizinin dili olsa da konuşsa sokakların dili olsa da konuşsa neler anlatırdı. Babam kapıyı açıyor, ilk sözü "darbe oluyor kızım". Televizyona koşuyorum, Cumhurbaşkanımız FaceTime'dan konuşuyor. Önce gördüğüme mutlu oluyorum, sonra hüzünlenip gözlerim doluyor... FaceTime'dan konuşmak..Türkiye'nin Başkomutanı ve FaceTime... İş ciddi,çok ciddi, ciddiye almak lazım...
60 darbesinde Menderes'in asılmasını radyodan dinleyen ve sokaklarda çaresizlikten saatlerce ağlayarak gezen, 80 darbesinde Karabük Milli Selamet Partisi (MSP) ilçe başkanlığı yaptığı sırada askerler tarafında alıp götürülen babam, Refah Partisi Çankaya İlçe Başkanlığı yaptığım sırada ve 28 Şubat postmodern darbesini yaşayan ben, 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminde "hadi baba abdestimizi alalım ve çıkalım" diyorum, çıkıyoruz.
Meydan indik, meydanda binlerce yürekli insan. Yürekli olanlar çıkmış evinden . ATM kuyruğuna girenler ve marketi boşaltanlar da çıkmış!...Eşim arıyor " Karabük'e geldim neredesiniz" diyor. "Safranbolu Meydan'da binlerce vatandaş seni bekliyor" diyorum. "Geliyorum" diyor. Aziz millete "geliyor" diyorum. Vekiller Ankara'da, Belediye Başkanı şehir dışında olduğu için muhatap sadece eşim ben ve babam. Meydandayız, Atatürk heykelinin setine çıkıyoruz. Yiğitler gibi değiliz, gerçekten yiğidiz. Mütevazı olmayacağım, direkt siperiz ben ve eşim. Aşağıda devlet erkanından birileri var. "Sizde çıkın" diyorum "yok biz çıkmayalım" diyorlar. Asker ateş açarsa ölebilirler, başarılı olursa girişim götürebilirler, her şey olabilir, ucu açık...
Eşim konuşuyor, "Başkomutanımızın gücü ile darbe girişimi püskürtülmüştür" diyor. Halk multu ama henüz Cumhurbaşkanı İstanbul Havalimanına ulaşmamış bile, bekliyoruz dışarıdayız oğlumu arıyorum. "Burak nerdesiniz?"diyorum. "Misafirhanede çay içiyorum diyor" . Kapatıyorum. Çay mı? yıkılıyorum... Benim evladım olamaz diyorum. Aslında çocuklarımı idealist, muhafazakar ve vatanperver yetiştirdim. Her kahvaltının bitiminde bir saate yakın onlara konuşurum. İdeallerimiz, hedeflerimiz konusunda nasihatta bulunurum. Şehit tahtından Rabbe gülümser, ah binlerce kez canım olsa, ümitsiz olmaz ümitsiz olmaz...
Bu benim Burağımın diline pelesenk olan şarkısı, Nur Özkaya ablasının okulunda yetişti.İki saat sonra fotoğraf geliyor. Bu Burak mı diye? Bakıyorum, Burak'a gönderiyorum. O da bana tankın üzerinde gün ağarırken çekilmiş fotoğrafını gönderiyor. Gurur duyuyorum ve gözlerim doluyor, "İşte bu benim evladım!" diyorum.
Erol Olçok dergimizin mimarı ara ara görüşürüz. Dergiyi yeniden revize edelim diye o gün 15 Temmuz Cuma günü saat 14:30 gibi görüşüyoruz, tekrar randevulaşıyoruz. Pazartesi saat 14:30 Ankara'da toplantı yapmak için sözleşiyoruz. Kader o ki 15 Temmuz gecesi editörüm arıyor. "Erol şehit olmuş üstelik oğlu ile" diyor. Arıyorum telefon çalıyor ama açan yok, mesaj yazıyorum "iyi misiniz?" Cevap yok.
Erol Olçok'un kendine yakışır cevabı ise FETÖ'cü askerlere karşı direnirken şehitlik makamına ulaşmasıydı...
15 temmuzda herkesin hikayesi ayrı ayrı...
Ben her günü 15 Temmuz zannediyorum. Günleri tarihleri saymıyorum. Kahroluyorum. Bu bize yapılmamalıydı, biz kime ne yaptık? Bu olmamalıydı ama oldu...
Bir daha 15 Temmuzlar olmayacak darbeler olmayacak...Bu nesil var oldukça asla...
O gece dışarı çıkan herkes gaziydi, canını verenler şehit...Çünkü her şeyi göze aldı bu millet, ayağının altı öpülesi gazi millet...