Mülteci Kavramı ve Ülkemizde Bulunan Suriyelilerin Hukuki Statüsü

UMUT ÖZKAN

Mülteci, kendi ülkesinde ağır insan hakları ihlallerine ve zulme uğrama tehlikesi altında olduğu için ülkesinden ayrılan kişidir. Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Konvansiyonu’na göre mülteci kavramı; 2. Dünya Savaşı nedeni ile 1 Ocak 1951’den önce Avrupa’da cereyan eden olaylar sonucunda dininden dolayı, ırkından dolayı, siyasi düşüncesinden dolayı, belirli bir toplumsal gruba mensup olması sebebiyle veya vatandaşlığından dolayı bulunduğu ülkede zulüm görme riski altında olup başka ülkelere iltica edenlere verilen” uluslararası koruma statüsüdür.

Mültecilerin Statülerine ilişkin 1951 Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, mültecilere uygulanacak usullerin standartlarını oluşturmada bir dönüm noktasıdır. Sözleşme, mülteci statüsünde olan kişilerin sınır dışı edilmelerini ya da zorla geri gönderilmelerini yasaklar. Anlaşmaya taraf olan hiçbir devlet bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermemeyi veya iade etmemeyi garanti eder. Mültecileri özümlemeyi ve vatandaşlığa almayı her türlü imkan ölçüsünde kolaylaştırmayı içerir.

Mülteci kavramının 1 Ocak 1951’den önce Avrupa’dan gelenlerle sınırlanmasının uygulamada sorunlara yol açması nedeniyle toplanan Birleşmiş Milletler, 1967 Protokolü ile Sözleşme’nin zaman bakımından getirdiği sınırlamayı ortadan kaldırmıştır. Coğrafi sınırlama hususu ise devletlerin takdir yetkisine bırakılarak, dileyen ülkelerin bu statüyü yalnızca Avrupa’dan gelenlere verebilmesini, dileyen ülkelerin ise Avrupa dışı ülkelerden gelenlere de coğrafi sınırlama getirmeksizin mülteci statüsü verebilmesine olanak sağlamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti bu değişiklik sonrasında da sözleşmede yer alan mülteci tanımını coğrafi alan sınırlamasına uyarak uygulamaya devam ettiğinden, günümüzde ülkemizce bir yabancıya mülteci statüsünün verilebilmesi için, yabancının Avrupa’dan gelmesi gerekmektedir. Çok istisnai durumlar haricinde Avrupa dışından ülkemize iltica eden hiçbir yabancıya mülteci statüsünün verilebilmesi mümkün değildir.

Tarih boyunca toplu nüfus hareketlerinden oldukça etkilenen Türkiye, özellikle 1970’li yılların sonlarında itibaren meydana gelen İran devrimi, İran-Irak savaşı, Yugoslavya’nın bölünmesi, Bulgaristan’dan sınır dışı edilenler, Körfez krizi, Kosova’daki olaylar ve Ahıska Türklerinin sürgün edilmesi gibi gelişmeler sonucunda 1 milyondan fazla kişiyi ülke topraklarına kabul etti.

Son olarak Suriye’de 2011 yılının mart ayında başlayan rejim karşıtı gösterilerin kısa bir süre içerisinde iç savaşa dönüşmesiyle birlikte Suriye’den Türkiye’ye doğru başlayan zorunlu göç, ülkemizi tarihinin en büyük göç hareketi ile karşı karşıya bıraktı.

Rejim güçleri tarafından varil bombalarıyla katledilen Suriyeliler canlarını kurtarmak için ülke sınırlarına akın etmesiyle birlikte Türkiye, Suriyelilere “açık kapı politikası” izlemiş ve kabul ettiği Suriyelilere “geçici koruma” statüsü vermiştir. Böylece Suriyeliler, ülkelerindeki durum normale dönünceye kadar Türkiye’de bir anlamda “misafir” konumunda barındırılmaya çalışılmıştır.

Türkiye ilk etapta kısa süreli olacağı öngörülen bu geçici durum için gerekli acil tedbirleri almış, Suriyelilerin barınak, yiyecek, hijyen gibi temel ihtiyaçları sağlanmıştır. Lakin kısa süreceği tahmin edilen misafirlik uzamış ve 13. yılın sonunda Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 3 milyon 115 bin 536 kişiye ulaşmıştır.

Türkiye, Avrupa ülkeleri dışından gelen sığınmacılara mülteci statüsü tanımadığı gibi mülteci statüsü bireysel bir statü olup, kitlesel akın hallerinde uygulanmamaktadır. Ülkemize gelen Suriyelilerin kitlesel bir akın halinde gelmeleri sebebiyle de mülteci statüsüne sahip olmaları mümkün değildir. Bu yüzden Türkiye’de bulunan Suriyeliler için ‘‘mülteci” sıfatının kullanılması doğru değildir.

Ülkemizde bulunan Suriyeliler geçici koruma statüsüne sahiptir. Geçici koruma statüsü; uluslararası sözleşmelerde yer alan bir koruma türü olmamakla birlikte, yalnızca devletin takdir yetkisine bağlı olarak tanınan bir koruma statüsüdür ve kitlesel akına yol açan neden olarak kabul edilen “Suriye İç Savaşı” son bulduğunda, Suriyelilerin yurtlarına ve güvenli bölgelere geri gönderilmeleri mümkün olabilecektir.